İnsan bazı sözcüklerin anlamını bazen yaşayarak bazen hissederek bazen ise görerek öğreniyor.
İnsan bazı sözcüklerin anlamını bazen yaşayarak bazen hissederek bazen ise görerek öğreniyor. Mesela özlem mesela ayrılık mesela uzaklık…Hepimizin hayatında bir özlem bir ayrılık bir uzaklık yaşanmıştır.
Özlemi ele alalım önce. Özlem, bir şeyden uzak olmak ve ona kavuşma isteği. O anda orada, yanında olma isteği.
Ayrılık? Kavuşmanın diyalektiği olabilir mi? Aslına bakacak olursak bu bir masayı ayakta tutan dört önemli ayak.
Mutluluk ise dantelli masa örtüsü.
Uzaktayken, ayrılık yaşarken özlemle tanışır insan. Özlem duygusunu tadar. Hani Orhan Veli’nin dediği gibi “Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimerinse kifayetsiz olduğunu. Bu derde düşmeden önce” insan ayrılığı, özlemi, kavuşmayı bu denli bilmezdi uzağa gitmeden önce!
Uzak diye bir şey var mı gerçekten? Aynı şehirde, aynı ülkede aynı kıtada hatta aynı gezegende olduğumuz sürece uzak dediğin neresi? Sınırı var mı? Hepimiz tek bir gökyüzü altında toplanmadık mı?
Uzak nedir öyleyse hiç gidilemeyen hiç varılamayan mı? Kilometreler, dağlar, denizler bizi sevdiklerimizden dostlarımızdan ayırabilir mi? “Sevdiğimiz biri ile olmak istiyorsak zaten orada değil miyizdir?” diyor Richard Bach.
Uzak diye bir yer yok elbette. Hele günümüzde hele şu Milenyum çağında. Elimizde cep telefonları, bilgisayarlar, tabletler, facebook, whatsapp, instagram, v.b varken yıkarız dağları denizleri kilometreleri…Tabi ki burada aslolan yürek uzaklığı. Yüreğinden hissedersen mesafe yoktur. Ta uzaklardan bir e posta, bir küçük günaydın mesajı ya da bir telefon sesi içimizi ısıtmaz mı?
Yaşam bu. Her daim hareket halinde. Herakleitos’un da deği gibi “Her şey akar!” Madem ki aynı nehire bir kere daha giremiyeceksek o halde özlem, ayrılık ve uzaklık da sona erecektir evrenin devinimiyle. Bir ayrılık bir uzaklık…
“Bahaneyi bir kenara bırakmalı insanlar, çünkü mesafeler dokunmaya engeldir sevmeye değil, diyor Leo Buscaglia. Uzak sevdirir. Uzak özletir. Uzak bağlatır. İnsan uzaklaştıkça özler. Toprak sudan uzaklaştıkça çatlamaz mı hasretten? İnsan uzaklaştıkça sever. Yok öyle gözden ırak olan gönülden de uzak olur deyimine sığınmak. Gönül inadına daha da koynuna giriyor geceleri uzakta olanların. Efsane aşkların sebebi değil midir uzaklık. Mesafeler sevgiyi yok etmez, çoğaltır. Bazen aynı anda telefonlara sarılırsınız, bazen de mesajlar çekersiniz sevdiğinize. Bu özel anlara şaşırır işte düşüncenin gücü dersiniz. Bunun tek açıklaması seviyorsunuzdur, seviliyorsunuzdur.
Sevdikleriniz sizden kilometrelerce uzakta olsa da yalnız değilsinizdir. Sizi düşündüğünden emin olduğunuz dostlarınız, sevdiğiniz varsa asla güçsüz değilsiniz uzaklarda. Gönüle dokunmayı bildikten sonra, ister 10 adım ötede ol ister deniz ötesinde.
Sevgi mesafe ile orantılı değildir ne kadar içtenlik taşıdığı ile orantılıdır. Farklı şehirlerde, farklı ülkelerde de olsanız farklı farklı hayatlarda yaşasanız, bazen sıkıntılara çareler ararsınız, sevinçlere kutlamalar yaparsınız ayrı ayrı şehirlerde… Onun ne hissettiğini biliyorsunuzdur.
Radyoda hasret dolu bir şarkı çalar siz şarkıyı değil dostunuzu dinlersiniz. Keşke sende gelebilseydin ile başlayan buluşmalar anlatılır saatlerce sonra biraz hayıflanılır beraberce. Bir anda fark edersiniz ki oradadır. Zaten hep yanı başınızda. Onun şehrine ait kültürel faaliyetleri araştırırsınız net sayfalarında. Birlikte programlar yaparsınız gerçekleşmeyeceğini bilseniz de hayal kurmakta parayla değil ya kardeşim deyip gülüşürsünüz messenger’da veya telefonda…
Bazen özleminiz öyle sarar ki bedeninizi ona dokunmak, yüzüne doya doya bakmak istersiniz. İlk uçakla ya da ilk otobüsle ansızın çıkmak istersiniz karşısına.. İşte uzaklarda dostluk böyle bir şeydir. Onun kalbiyle hissetmeyi öğrenirsiniz, anılara gider tekrarlarla yaşarsınız ayrı şehirlerin inadına…
Çünkü sevginin ve dostluğun kilometre tanımadığını en iyi siz bilirsiniz.
Vedalar canınızı sıkmasın.
Yeni bir buluşma için, Merhaba demek için bir Hoşça kal gereklidir!