"Bu sene 29 Ekim coşkusu bambaşka! Türkiye'nin aydınlık yüzü Sayın Ekrem İmamoğlu ve gerçek bir Cumhuriyet Kadını güzeller güzeli eşi Dilek İmamoğlu ile Cumhuriyetimizin 96. yılını kutluyoruz. Yaşasın Cumhuriyet!"
Bu ilan için Şevval Sam’a ne kadar teşekkür etsek az, her ne kadar şu cümlesinde buram buram kokan cinsiyetçiliği bulun desem de herkesten önce üniversitelerin toplumsal cinsiyetle uğraşan akademisyenleri “modern ayinlerinin” kutsallığına halel gelmesin diye susacak:
“Bu sene 29 Ekim coşkusu bambaşka! Türkiye'nin aydınlık yüzü Sayın Ekrem İmamoğlu ve gerçek bir Cumhuriyet Kadını güzeller güzeli eşi Dilek İmamoğlu ile Cumhuriyetimizin 96. yılını kutluyoruz. Yaşasın Cumhuriyet!”
Şevval Sam’dan öğrendiğimize göre cumhuriyet kadınının sahtesi de var. Sahtesini bilebilmek için gerçeğinin ne olduğunu bilmemiz gerekiyor ki Şevval Sam’ın sınıf atlamış vizyonuyla tartışabilelim. Ama tahminlerim de yok değil, benim kızgınlığım sadece neden cumhuriyet kadınlarına yoğunlaşıyoruz da cumhuriyet erkeklerinin yüzüne kimse bakmıyor?
Aynanın karşısına geçip baktığımda kendimden bir cumhuriyet erkeği oluşturmayı başaramadım. Çünkü 29 Ekim, 30 Ağustos gibi tarihlerde sosyal medya hesaplarımdan Mustafa Kemal’in fotoğrafını paylaşmadığım için “gerçek bir Atatürkçü” olmuyorum. Hâlbuki 30 Ekim’e ya da 31 Ağustos’a kadar bu fotoğraf orada kalsa aranan cumhuriyet erkeğinin en büyük adayı direkt ben olabilirdim.
Sonra kıyafetime baktım, genellikle salaş bir giyimi tercih ediyorum. Fransa ve İtalya’dan tam bağımsız cumhuriyetimize entegre ettiğimiz takım elbiseyi hayatımda iki ya da üç kere giymişimdir. Kravat deseniz hiç sormayın, bir kere falan giydim sanırım 28 yıllık yaşantımda. Herhalde tüm bunların üstüne smokini hiç giymediğimi söylememe gerek yok.
Sonra kendimi bir anda İzmir Marşı söylerken buldum ama bu kısmı sizin benden nefret etmemeniz için es geçiyorum, şarkı söylerken beni sadece evimin duvarlarının dinlemesi hepimizin kulak sağlığı açısından daha iyi.
Düşündüm taşındım benden cumhuriyet erkeği olmaz. Ertuğrul Özkök’ten olur mu diye baktım, o da sabaha kadar Netflix dizilerini bitirmekle meşgul, onun da cumhuriyet erkekliğine ayıracağı vakti yok. Serdar Turgut ya da Oray Eğin’den hala umudum yok değil, üzerlerinde çalışılırsa harika bir cumhuriyet erkeği portresi yaratılabilir.
Niye canım, cumhuriyet kadını (gerçek olanından bahsediyorum) var da cumhuriyet erkeği olamaz mı? Olamaz dersek, cinsiyetçiliğin batağına saplanmış olmayacak mıyız? Açıkçası bu kadar “varoşluğu” kaldıracak değilim, o nedenle cumhuriyet erkeği konusunu da karara bağlamamız gerekiyor.
Şaka bir tarafa “cumhuriyet kadını” kalıbını büyük “analiz” içeren cümlelerine katanlar metroda sarıklı-cübbeli adamı taciz edenlerin modern olduğunu düşünüyorlar. Çünkü onlara göre cumhuriyetin şartı kılık kıyafetten başlıyor. Modernizm modernizm olalı bu kadar cahilliğin gazabına uğramamıştı desek yeridir.
Koskoca bir cumhuriyeti Barbaros Şansal’ın diktiği bir kıyafete indirgemek cumhuriyete verilebilecek en büyük zarar herhalde. Hatta her türlü bahse girerim, Cumhurbaşkanı Erdoğan içki içen ve seküler mekânlarda takılan birisi olsaydı cumhuriyeti tekstile ve alkole indirgeyenler için Süpermen olurdu. Bu kadar sığ düşünebilen bir kitleyle yaşıyor olmamız da büyük imtihan sahi ya da kaderin değişik bir cilvesi.
Artık bu kadar girizgâhın üstüne Joker mi daha cumhuriyet erkeği yoksa Recep İvedik mi ona da siz karar verin. Hazır laf lafı açmışken gerçek bir cumhuriyet kadını olduğuna inandığım Jennifer Aniston Friends ekibiyle hangi proje üzerinde çalıştıklarını artık açıklasa da cumhuriyetimiz kurtulsa.
Roka
Son zamanlarda rokayla ilgili çok değişik salatalar yapıyorum. Ton balıklı roka salatasından tutun da, içine tere ve maydanoz koyduğum sirkeli sade roka salatasına bayılıyorum.
Instagram’da da rokayı sık sık paylaşır oldum. Bana göre roka tam bir serkeşliğin simgesi, dominantlığın yılmak bilmeyen duruşu.
Mesela Melih Altınok’un Instagram’da paylaştığı fotoğrafının altına düştüğü nottan anlıyoruz ki sarımsağı yemeklerde fazlaca kullanmayı çok seviyor. Oysa ben bu noktada rokayı tek geçiyorum. Sarımsağın yemeğe aşırı lezzet katan sinsi bir tadı var ama roka bana göre daha açık oynayan bir bitki. O başkaldıran ruhunu seviyorum belki de rokanın.
İlerleyen zamanlarda rokalı tarifler vereceğim, hedefim Vedat Milor’un lezzet rehberine girmek.
Bu köşe Muharrem İnce’ye açık
Siyasi düşüncemi saklamayı dürüst bulan bir gazeteci değilim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasal duruşunu beğeniyorum. Gördüğüm hataları ve eksikliklerini de tuttuğum tarafın daha iyi olması adına söylüyorum.
Muhalif kanattaki bazı siyasetçiler ve yazarlar bu durumu “yandaşlık” olarak adlandırıyorlar kendilerini çok “objektif” bir noktaya konumlandırarak hem de.
Muharrem İnce’yi bundan yaklaşık bir ay önce aradım, ulaşamadım, mesaj attım yine dönen olmadı.
Kendisini ifade etmek adına sormak istediğim bazı sorular vardı, bu köşe kendisine ne zaman isterse açık, sonra “yandaşsınız, tarafsınız” goygoyuna yatmasın kimse.
Eminönü’nün kültürünü bozmayın
Annem İstanbul’a ne zaman gelse Eminönü’ne gidip balık ekmek yemek ister. Ben onun kadar o nostaljik ruhu hissedemesem de belli bir kuşağın o nostaljiye aidiyeti var.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Eminönü’nde bulunan balık ekmek teknelerini kaldıracakmış, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdiği için konu şu an belirsizliğini koruyor.
Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un “çok problemi var” derken öncelik olarak herhalde balık ekmek teknelerini görmüş, onlarla meşgul olmaya karar vermiş. Konuyla ilgili İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden doğru dürüst açıklama yapan da yok.
Ben bu kaldırma kararının temelini merak ediyorum, Murat Ongun ya da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden yetkili bir kişi beni bilgilendirirse köşede aynen yayınlayacağım.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne teşekkürlerimle…
Geçen haftaki yazımda arabamın Temmuz ayında çekildiğinden bahsedip çekici adaletsizliğinden dem vurmuştum.
Yazımın üstüne İstanbul Trafik Denetleme Şube Müdürü Ahmet Başeğmez aradı ve 5 Eylül’de yeni bir sisteme geçtiklerini, kendi içlerinde trafiği aksatan hastane önleri, otopark girişleri, yaya yolları, otobüs durakları gibi yerler belirlediklerini ve bu belirlenen alanlar dışında hiçbir yerden artık arabaların çekilmediğini aktardı.
İfade ettiğine göre 5 Eylül’den sonra bu çekici adaletsizlikleriyle ilgili şikâyetler de neredeyse kalmamış, trafiği aksatmayan noktalarda artık araçlar polis memurunun o anlık yorumuna göre çekilmiyor.
Ahmet Bey’in aktardıklarına göre bu sistem benim de aklıma yattı ve başarılı buldum. Zira şikâyetlerin çok çok azalması da bunun kanıtı.
Göstermiş oldukları ilgi için İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’a ve İstanbul Trafik Denetleme Şube Müdürü Ahmet Başeğmez’e teşekkür ederim.
İki parça
Ahmet Hakan geçenlerde köşesinde Deniz Tekin’in, bir Ahmet Kaya şarkısı olan “Kendine İyi Bak’ı” nasıl güzel seslendirdiğinden bahsetmiş.
Evet harika bir seslendirme ama bunu Ahmet Hakan’ın sanki yeni bir olaymış gibi aksetmesi de ayrı bir tuhaflık. Zira bu yorumun nerden baksanız 3-4 yılı var.
Sadece bu da değil, Deniz Tekin’in yine bir Ahmet Kaya parçası olan “Beni Vur’u” dinlemenizi de tavsiye ederim. Üstüne Hande Mehan ve Cem Adrian’ın birlikte yeni seslendirdikleri Ahmet Kaya parçası “Kum Gibi” de iyi gider.
---