"Yeni Avrupa Krizi çok eskiden olduğu gibi Balkanlar da başlayabilir"
Muhterem okurlar, epey bir zamandır maalesef yazılarımı gönderemedim, birinci sebep kalkıştığım bir Kenize Murad söyleşisinin oldukça uzun bir deşifre çalışmaları ve diğer yoğunluklar.
Her neyse, ilk notunu aldığım konu Balkanlar idi, sebebi ise: “Yeni Avrupa Krizi çok eskiden olduğu gibi Balkanlar da başlayabilir” düşüncesinin Avrupa’da bir şekilde telaffuz edilir, hatta yaygın hale gelmiş olması ve bu bağlamda ki Batı cenahının beyanları dikkat çekici ve vehametin kötü işaretleri . Önceden John Kerry’nin söylediği “Balkanlar Rusya ve NATO’nun çok az şey kaybedeceği fakat çok kazanacağı bölgedir” tarifi ve yakın zamanda Avusturya Dış İşleri Bakanı Sebastian Kurz’un verdiği demeç çok önemli; Ülkesinin mensubu olduğu Avrupa Birliği’ni uyararak “Türkiye’nin Balkanlar’da büyüyen etkisi hakkındaki endişelerini dile getiriyor, AB’nin süratle entegrasyonunun gerçekleştirilerek Türklerin ve de Rusların önüne set çekilmesi gerektiğini belirtiyor ve maalesef bu düşüncesine destek olarak da Ülkemizin Saraybosna, Priştina ve diğer bölgelerdeki ecdat mirası kültürel eserlerin tamir ve yenilenmeleri faaliyetlerini ve ekleyerek dini birtakım ilişkilere gönderme yaparak oldukça kışkırtıcı bir sonuç sunuyor, hatta Suudi Arabistan’ın bölgede faaliyet gösterdiği savını katarak kamuoyunu herhalde arka planda projelendirilen girişimleri içinde hazırlıyor.. 2014’ten beri Almanya’nın AB’de tam liderlik tesisini müteakiben “Berlin Process” adı altında “Batı Balkan devletlerinin gelişmeleri için”! ilgili yöre ülkelerini kendi saflarına dahil etmek amacıyla uğraş sarf ettikleri bilinmektedir. Dolayısıyla bu kritik süreçte, bu Bakan’ın bu açık söylemi kendi ülkesi yanı sıra ayrılmaz parçası konumuna geldikleri birliğin lider ülkesinin görüşlerinin de takdimi olduğu aşikar olduğundan daha da bir önem kazanmaktadır. Neticede Orta Avrupa Germen kanadının bu girişimlere başlamış olması pek hayırhah değildir.
Benzer bir çok gelişme ve faaliyetler izlendiğinde maalesef yeni kriz düşüncesine katılmamak elde değil, fakat keşke yeni Srebrenitsa’lar yaşanmasa tabii ki çünkü felaket başladığı takdirde vurdumduymazlığın ve göz yummanın ne boyutlara vardığını iyi hatırlıyoruz. Devlet i Ali Osmani sayesinde yüzyıllar boyu huzur, adalet ve sükunun sürdüğü bu coğrafyada Bosna Hersek’in Avusturya tarafından işgali ve sonrada Balkan Harpleri neticesi yaşanan felaketler ile hitama eren huzur, kısa süre öncesine kadar Sovyetik rejimler sırasında da sürdürülen işkenceye varan baskılar rejimler değişse de devam edip gitti. A hu vah ile değil amma toplumsal hafızanın yeni düzen hareketlerine karşı diri tutulması gerekir. Mesela bugün öğündüğümüz Payitaht Edirne’nin büyük Balkan felaketi sonrası işgale uğraması sonrası hangi şartlar altında Enver Paşa tarafından kurtarıldığını kaçımız hatırlıyor ki? Daha unutulmaması gerekli o kadar çok olay var ki, çünkü tehlikenin oluşturulmaya tekrardan başlatıldığı görülmektedir.
Bugün, kış ayları yaklaşır iken “Hava Durumu” sunucularının – Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgası – cümlesi haricinde her nedense, pek de ilgili olmadığımız bu bölge Devlet i Ali Osmani döneminde vatanın kalbi olarak addedilmiş ve 600 küsur yıl boyunca iki yüz küsur Sadrazamın % 50’den fazlasının Rumeli kökenli olduğunu ve sebebini bugün kaç kişi bilir, acaba? İlk ayak basıldığı 1352’den itibaren 1912’ye kadar çoğun entelektüel, sanayi, ekonomik faaliyetlere merkez olmuş bu önemli vatan topraklarının kaybının toplumumuzda şu ve ya bu şekilde yarattığı travma ve üzüntünün acaba bu gün kaç kişi farkında? Belki pek hatırlanmaz amma Demirel hayatının son evresinde, bir gün doğru bir şey söylemiş idi; “Balkan Harbi neticesinde Rumeli’nin kaybı travmasını Türk toplumu yüz yıldır üzerinden atamamıştır”.
Sonuçta Rumeli havalisi kökenli vatandaşlarımız haricinde bu eski vatan toprağı hakkında bugün pek endişelenen ve ya düşünen kalmadı galiba? Bugün Batı Cenahında; Geçmişteki Osmanlı/Habsburg karşılaşmasının yerini AB, Rus Türk karşılaşması almış gibi görünüyor diye yorumlar yapıyorlar. Yakın geçmişteki, Balkan Harpleri neticesi büyük soykırımdan kimse bahsetmez, Balkan Muhacirleri felaketi hususu uluslararası kayıtlardadır ama kim ilgilenir ? Fakat daha çok yakın dönemdeki, hele bence en beteri laik Cumhuriyetimiz döneminde yapılmış olan “Din” temelli Mübadele hususudur, siyasi saik le değil de objektif yaklaşımla değerlendirilmesi gerekir .
Tekrar bugüne döner isek; Batı cenahı tarafından ilgilenilen konuların başında miras yoluyla geçen tarihi eserlerin yenilenmesi ve kültürel ilişkilerimiz yanı sıra, Türkiye’nin yoğun ekonomik ajandası; Kosova madenlerine yatırımlar, Arnavutluk ile yapılan havayolları ortaklığı/ iş birliği ve Bosna Hersek ile yapılan serbest ticaret anlaşmaları benzeri tesis edilen ekonomik ilişkiler büyük önemle izlenmektedir.
Bunun yanı sıra bir diğer tedirginlik konusu ise, “Belt and Road” unvanlı Çin projesidir, 11.6 milyar USD meblağı alt yapı projeleri için güney doğu Avrupa ve doğu Avrupa için ayrıldığının altı çizilmelidir. Zaten son olarak Karadağ’ın NATO ülkesi olması ile Batı Balkanlar’ın Avro- Atlantik yapısına entegre edilme çalışmalarının süratle devamından da tedirginlik ve yoğun ilginin boyutu anlaşılmaktadır. Tarihsel olarak Anadolu’nun Balkanlar ve Kafkasya geo stratejik kapıları hususunda gösterilen yoğun ilgi yeni Orta Avrupa düzeninin Türkiye’ye karşı uyguladığı oldukça agresif politikalar bütününde değerlendirildiği takdirde yüzyıllar süren büyük baskı neticesi çekilme sonrası sistematik etnik temizliğe rağmen arkada kalan soydaş ve dindaşlarımız ile tabii ilişkilerin neden bu denli abartıldığı da daha iyi görülebilmektedir.