İngilizler kendi Oscarlarını geçtiğimiz pazar günü dağıttılar. Oscar ödülleri kadar üstümde etkisi olmasa da…

İngilizler kendi Oscarlarını geçtiğimiz pazar günü dağıttılar. Oscar ödülleri kadar üstümde etkisi olmasa da… BAFTA törenlerini de her yıl merakla izlerim. Fakat bu yıl, daha dikkatli izledim. Kinci biri değilim ama bilmek istedim kim dost, kim düşman? Duymak istedim kim acımız için bir, iki kelam edecek? Öğrenmek istedim dili, dini, ırkı olmayan bu felaket kimin umurunda, kimin değil? Ve BAFTA’dan sonra kendime notlar aldım… Charlotte Wells’in yazdığı ve yönettiği filmleri, takip et. “Edward Berger” ismi geçen yapımları, mutlaka izle ve Paul Mescal’ı sevmeye çalış. Colin Farrell ve Cate Blanchett hayranlığım daha da arttı. (Fanları arasına girebilirsin.) “All Quiet on the Western Front” filmini mutlaka izle. Sophia Tunner, Albrecht Schuch ve Angela Bassett’ı yabana atma. Takibe al. Mavi kurdele fikrini BAFTA’ya taşıyan, Emma Thompson ve eşi Greg Wise’a sempati duy. Amaaa… O küçücük mavi kurdeleyi takmaya tenezzül etmeyenleri de unutma! Konuşmalarında bize tek cümle yer vermeyen, dünya starlarını da unutma! O prens ve prensesi de bir kenara yaz.

Anormaller…

Yeni tartışmamız, “Kim normale döndü, kim dönmedi?” Yahu normale dönmek, ne demek? “Normal” dediğiniz ne, normali hatırlayanınız var mı? Siz deyin 5, ben diyeyim son 10 yıldır “normal” yaşadığınızı mı düşünüyorsunuz? Uyanın artık! Biz zaten uzuun zamandır anormal hayatlar yaşıyoruz... Ne de çabuk unutmuşsunuz… Hala ne olduğunu çözemediğimiz bir virüsle, dünyada milyonlarca insan öldü. Aylarca evlerimizden çıkamadık. İşe gidemedik. Okullar kapalı kaldı. Market rafları boşaltıldı. Dünya ve ülkemde çıkan dev orman yangınları yaktı, kül etti her yeri. Doğa, tabiat örtüsü bozuldu ve hala bozulmaya devam ediyor. Etkileri yavaş yavaş çıkıyor ortaya. Yanı başımızda olan savaşlar… Akın akın göçen mülteciler... Bozulan ekonomi, zamlar… Bunların tam ortasında normal kaldığınızı, normal hayat yaşadığını sananlar, bir an evvel çıkın o sanal aleminizden. Fırsatını bulunca gezmek, eğlenmek, tatil yapmak... Salgını, felaketleri, savaşı, ödenecek kirayı, işi, okulu düşünmeden bir süre takılmak… Ve bunları sosyal medyada paylaşmak, normal yaşıyoruz/yaşıyorsunuz demek değil. Dilediğiniz kadar görmezden gelin ama gerçek olan… Biz uzun zamandır anormalliklerin içinde yaşayan, kendini normal yaşadığına inandırmaya çalışan zavallılarız.

Yuh olsun bana!

“Az veren candan, çok veren maldan.” Maalesef bugüne kadar bu atasözünü hiç anlayamamışım. Deprem bölgesine gönderilen kolilerin içinden, bir çocuğun kumbarası çıkana kadar anlamazmışım da... Parası olmayan teyzenin, üstündeki hırkasını çıkarıp vermesi gerekliymiş. Muş’ta kadınlar tandır başında, ekmek yapmalıymış… Hakkari’de karlı yolları, sırtında çuvallarla aşan insanları, görmem gerekirmiş. Biriktirdiği hac parasını veren amcayı, ineğini satıp parasını gönderen teyzeyi bilmem gerekiyormuş.İşin aslı astarı; şu yaşımda, hurda arabasıyla Azerbaycan’dan gelen adamdan… Göçük altında sahibine ekmek götüren köpekten… Sahibinin yerini gösteren kediden öğrendim, nasıl insanca candan yardım yapılacağını.