Eski normale tutunmakta ısrar edenler birçok farklı azınlığın parçası olarak bulacak kendilerini.
Kovid 19 ile toplum günlük (haftalık, aylık, yıllık dahi) alışkanlıkları veya aşinalıkları terk etmek durumunda kaldı. Bu alışkanlık ya da aşinalıkların birçoğu hatta dönüşsüz olarak geride kaldı. Bu nedenle de “hiçbir şey” eskisi gibi olmayacak, olamayacak. Çünkü bir biçimde gönüllü sayılabilecek bir vazgeçişle terk edilecek eski normal. Eski normali sürdürmek isteyecek olanlar içinse ortaya bir azınlık sosyolojisinin ortaya çıkacağını düşünüyorum.
Eski normale tutunmakta ısrar edenler birçok farklı azınlığın parçası olarak bulacak kendilerini. Mutlulukları ile güvenlikleri arasında bir tercih yapmak durumunda kalan azınlıkların kesişim kümeleri bulunacak olsa da bunların büyük oranda ana kitlenin dışında kalacaklarını söyleyebilirim. İşte tam da bu öngörünün iktisadi sonuçları üzerine değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
Önce bu çıkarsamalara ulaştığım tecrübemi kısaca ifade etmek isterim. Bu çıkarsamaların bayram günlerinde gündeme getirilmesini de böylece anlamlandırmak isterim. Bu vesile ile Müslümanların kutlu ve mübarek Ramazan Bayramı’nı samimi duygularla tebrik ederim. Hadise şöyledir efendim; ABD’de tahsil yaptığım dönemde Cuma namazlarını üniversitenin çeşitli şapellerinde ya da kampüsün merkez kilisesinde kılardık. Kilise de Cumaları Müslüman öğrencilere göre hazırlıklarını yapardı. Hatta kilisenin başrahibine tek ziyaretçilerinin Müslümanlar olduğunu buna bir vefa olarak kuleden ezan okumak istediğimizi ilettiğimiz de memnuniyetle kabul etmişlerdi. Sanırım bu tecrübe de okul tarihine geçmiştir. Fakat bayram namazı için bölgedeki tüm Müslümanları bir araya getirecek bir çözüm gerektiğinden 60 mil içindeki tek camiye gitmeyi kararlaştırmıştık. Asıl üzerinde durmak istediğim kısım da budur. O yılki Ramazan Bayramı’nın namazı için camiye vardığımızda cemaati namaz kılarken görünce onca yolculuğa rağmen namazı kaçırdığımızı düşünmüştük. Sonradan anladık ki birinci grup namazı çoktan eda etmiş de namazda olan ikinci grup imiş. Biz üçüncü grupla beraber bayram namazını kılabilmiştik. Sanırım bizden sonra en az iki grup daha bayram namazını aynı camide eda etmiş olmalı. Bu tecrübe Türkiye’de daha önce hiç karşılaşmadığımdan şaşkınlık ve sevinç vermiş aynı zamanda süreç yönetimi açısından benim için çok değerli bir bakış açısı getirmişti. Aslında toplumların çeşitli durumlarda ortaya koyduğu pratikler dünyayı her biçimde yönetilebilir kılmaya yetecek bir bakış açısı sağlamak için dikkatle incelenmeye değer.
Kovid-19 sonrası dönemde ekonomi içerisinde süreçlerin parçalara ayrılması ve yığılmaları bir biçimde yönetme alışkanlığı kazanması gerekecek diye düşünüyorum. Türkiye ekonomisinde milyarlarca süreç tanımlanmış durumda. Her meslek ve ticarethane süreçlerini nasıl parçalayabileceğiyle ilgili kendi tecrübesini ortaya koymak durumunda. Bu nasıl yapılırın detayları da her işletmenin kendi özelinde incelenmeli. Fakat ekonomi açısından açıkça görülen şu ki parçalı süreçlerin maliyetleri artırıcı bir etkisi olacaktır. Belki birçok ürün veya hizmetin fiyatı üzerindeki en etken belirleyici parçalı süreç maliyetleri olacaktır denebilir. Sonuç ortaya enflasyonist bir ortam çıkaracaktır. Bu enflasyonist etki tek defalık bir güçlü dalga atımı biçiminde görülebileceği gibi sezonluk ürün ve hizmetler etkisiyle birkaç çeyreğe de yayılabilir. Otomasyonlu süreçlere fiyat rekabetinde avantaj sağlayacak ortamın istihdamdan sosyal transferlere yepyeni politika söylemleri geliştirmesi gerekecektir.
(Azınlık ve Müslümanlık bir araya gelen olgular olarak değerlendirilmemiş fakat tecrübenin kendi dinamiği böyle ortaya çıkmıştır.)