Küçük Çamlıca, Altunizade mevkiinde kayıtlarda Mazlum Ağa Konağı olarak belirtilen, 1800'lü yılların ilk yarısında Fransız ve İtalyan iki mimar tarafından inşa edildiği söylenen büyük ahşap bir bina bulunur.
Küçük Çamlıca, Altunizade mevkiinde kayıtlarda Mazlum Ağa Konağı olarak belirtilen, 1800’lü yılların ilk yarısında Fransız ve İtalyan iki mimar tarafından inşa edildiği söylenen büyük ahşap bir bina bulunur. Mimari özellikleri sebebiyle geçtiğimiz yıllarda Prof. Dr. Baha Tanman yönetimindeki İstanbul Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen bir sergide İstanbul’da halihazırda bir şekilde varlığını koruyan birkaç örnek tarihi binadan biri olarak bu yapı da resimleri, mimari çizimleri ve özelliklerini anlatan bilgi yazısı eşliğinde yer almıştı.. Ortasından dere geçen 127 dönüm genişliğinde bir arazi içerisin de, ana bina, misafirler köşkü ,hizmetkarlara mahsus müştemilatlar, atların tavlası, ahırlar, ağıllar, mandra ve kümeslerin yer aldığı ayrıca setler halinde düzenlenmiş üzüm bağ, zerzevat bostanı ve envai çeşit meyve ağaçlarının yer aldığı bölümler. Su kuyuları, bostan sulama havuzu ve ortasında çardaklı adaların yer aldığı iki büyük havuz bulunan, arazinin bir bölümünde, Bizans döneminde dini yapıların bulunduğu söylenen ve Ailenin yazları buluştuğu bu çiftlik Altunizade Camiinden Çamlıca tepesine tırmanan ve Sultan II. Mahmut döneminde parke taşlarla yenilenen Küçük Çamlıca Caddesi ki sonradan her nedense ismi Fahrettin Kerim Gökay olarak değiştirilmesi uygun görülen (!) yol üzerinde bulunur. Bu mülke Macar zanaatkarların eseri 70’er metre mesafeli iki büyük devasa demir kapıdan girilirdi. Evet, İstanbul’un vali ve belediye başkanı olarak atanmış olduğu dönemde halk tarafından mini mini Vali olarak sıfatlandırılan, hala da 1950 meşhur Taksim mitinginde İsmet Paşaya meydanda topladığı kalabalığı işte, PASAM İstanbul! diye takdim edişi nedeniyle hatırlanan (bu seçim sonrası CHP ilk kez seçim kaybetmiş ve iktidar değişmiştir) Fahrettin Kerim Beyin bu yol üzerinde, tepeye çıkarken sol tarafta edindiği tarla vasfında bazı arazileri olmuştur amma neden 1980 sonrası muhteremin ismi o caddeye verilmiştir bilinmez işte… Bundan birkaç sene önce benim de katıldığım bir televizyon programında konu Türkiye’deki Belediye seçimleri idi ve konu 1963 mahalli seçimlerine geldiğinde ki ilk kez toplum 961 Anayasası doğrultusunda yerel yöneticilerini seçmek amacıyla sandığa gittiğinde neticede İstanbul’un ilk seçimde ve büyük çoğunluk oyuyla seçilen, tesadüfen bu köşk ailesine mensup Belediye Başkanı yerine bir şekilde seçimi iptal edilerek ikinci gelen adayın Başkan yapılması hususu ile ilgili program katılımcısı, tarih profesörü “Türkiye’de bazı böyle şeyler oldu” demiş idi. Gerçekten de Türkiye’de bazı şeyler oldu nedeni ve niçini ise de pek sorgulanmadı cadde isim değişikliği de böyle bir şey işte. Her neyse, bu köşkün biraz ilerisinde, arazinin bir bölümünde yer alan Erzurum Sitesi seviyesinde Bir Mazlum Ağa hayratı sebil ve karşısında ulu bir çınar altında Mazlum Ağa namazgahı yer alırdı ve bu asude cadde üzerinden Küçük Çamlıca tepesinde kaynağı bulunan meşhur Çamlıca suyunu cam damacanalarda taşıyan atlı arabalar geçerek geniş bir bölgeye dağıtım yaparlardı… Neticede, suyu toprağı ve havasının nefaseti dolayısıyla oldum olası yerleşmeye tercih edilen bu bölge bilhassa 18. ve 19. Yüzyıllarda Payitahtın tercih edilen bir mevkii haline gelmiştir. Hatta Yahya Kemalin; “Karadeniz’den gelen rüzgarlarla Marmara’dan gelen rüzgarların karşılaşıp savrularak ulaştığı” ve nefis havasına kavuşan Çamlıca işte böyle bir yer idi… İstanbul’umuzun ilk asma köprüsü Merhum Menderes döneminde planlanmış idi ve yeri bugünkü mevkiidir, fakat 1960 Darbesi neticesi diğer bir çok dosya gibi askıya alınmıştır, 1965’te Adalet Partisi’nin genel seçimleri kazanması neticesi bu geleceğe matuf projeler tekrar değerlendirme sürecine girildi, neticede bugün 15 Temmuz Şehitleri Köprüsü ismini alan bu ilk köprü inşaatına başlanılması kararı alınabildi. Fakat ne ilginçtir ki projenin Avrupa yakası bölümü aynen uygulanır iken Asya yakasında çok önemli bir güzergah değişikliği yapıldı. Asıl projesinde köprünün Asya çıkışından itibaren dümdüz bir yolla, Altunizade – Tophanelioğlu muhiti altından Koşuyolu tarikiyle E-5 isimli ana karayoluna daha az hafriyat ve nispeten daha az istimlak ile bağlanması öngörülmüş olmasına rağmen devrin mühendis Başbakanı tarafından değiştirilen güzergah neticesi koskoca Çamlıca tepesinin büyük bölümü traşlandı, coğrafya değiştirildi, büyük istimlakler yaşandı ve kamu maliyesi nihayetinde daha da masraf altına sokuldu ve eskinin Tohanelioğlu mahallesi de yok oldu gitti, Altunizade ismiyle biraz kaldı. Sonuçta tarihi bir muhit de tamamen yok edilmiş oldu. “Türkiye’de bazı böyle şeyler oldu” işte. Bu istimlak – yıkım furyasından Mazlum Ağa Köşkü arazisi de tabii ki nasibini aldı fakat ana bina birinci derecede tarihi eser olması hasebiyle her nasılsa kurtulabildi, ana karayolunun yanına 12.5 metre yüksekliğinde bir istinat duvarı yükseldi… Payitaht ile ilgili yeni Başkentte alınan kararların isabeti hususunda, cılızda olsa hep bir eleştiri olmuştur… Tabii Merhum Ahmet Yüksel Özemre, Merhume Samiha Ayverdi ve Merhum Aydın Boysan, soluk resimlerde kalan İstanbul’u, yaşanmadıkça hissedilmesi imkansız şehrin nefis kokularını dahi bizlere mükemmelen aktarabilen bazıları. Ne mutlu bana ki ömrü hayatım içerisinde isimlerini andığım muhteremler ile bir şekilde münasebetim olmuş …
Şehr-i İstanbul’un neredeyse, hoyratça yok edilmesinin en bariz bu örneğini bilebilen kaç İstanbullu! var ki? İşte bu nadirlerden biriyle 2007 yılında merhum kuzenimin eşinin evinde karşılaştım ki AYDIN BOYSAN. Toplumumuzun nüktedan, bonne vivant ve veciz lisanı ile İstanbul’la ilgili sosyolojik tespitleri yönüyle daha çok tanıdığı muhterem aslında çok önemli bir mimardır bilhassa sanayi tesisleri, fabrika binaları gibi yapıtları akademik olarak büyük övgü almış bir zeka ve bilgi yumağı idi. (Ne yazık ki Ülkemizde gittikçe önemini yitiren bireyin doğumundan itibaren tüm hayatı boyunca bilhassa psikolojik olarak şekillenmesini sağlayan mimarlık mesleği aslında toplum için ne kadar da önemlidir.) Meslektaşı ve arkadaşı amcam Kadri Bey’den sitayişle uzun uzadıya bahsetti ve sürükleyici lisanı ile öğrencilik yıllarını anlatırken proje yılında birkaç arkadaşıyla, 1945 kış aylarında Mazlum Ağanın Küçük Çamlıca’daki köşkünde kaldıklarından ve on metreye yakın tavanlara yerleştirdikleri asansör düzenekleriyle gıdalarını muhafaza ettikleri ve sair bir çok hoş şeyden bahsetti neticede de proje sınavlarının da başarıyla sonuçlandığını ekledi. Bilhassa Mazlum Ağanın dedem olduğunu öğrendiğinde ki heyecanlı halini ve kalın gözlükleri arkasındaki buğulu gözlerini hep hatırlayacağım. Atom mühendisi Üsküdarlı merhum Prof. Ahmet Yüksel Özemre de bir gün gençlik yıllarına ait benzer hikayesini paylaşmış idi, kaderin garip cilvesi kurucusu ve başkanı olduğu Bilim ve Teknoloji Vakfı da 1980’li yıllarda faaliyetlerini bir süre bu konakta yürüttü. Demek ki bir zamanlar şehrin bazı yerlileri, yetenekli olabileceklerine kanaat getirdikleri gençleri görüşlerine bakmaksızın olanakları çerçevesinde desteklerini sunarlarmış. Ne kadar da iyi etmişler. Boysan, kendisine göre bu tarihi karşılaşmadan kısa bir süre sonra çok güzel ithaflı “Hayat Tatlı Zehir” isimli kitabını takdim etti ve baktım ki birkaç sayfa Mazlum Ağa Köşkünde geçirdiği zamanları anlatmış, meğerse. Merhuma gani gani rahmet ve ailesine sabırlar temenni ediyorum…
Evvelki yaz, eşim Arzu’nun akrabası Osman Selahaddin Osmanoğlu ve zarif eşi Bağlarbaşı semtindeki Halife Abdülmecid Köşküne bir öğle vakti davet ettiler, benim, dayımızın kızı Ayşe Erol ve eşinin de katılmaları izni isteğimin kabulü neticesi hep birlikte çok güzel bir vakit yaşadık. Sonrasında biraz oldu bitti ile çok yakın mesafedeki bu Mazlum Ağa Köşküne birlikte vasıl olduk. Daha önceden haber vermeksizin gitmiş olmamıza rağmen muhteşem bir şekilde karşılandık ve ağırlandık. Efendim, istimlak sonrasında Hazineye ve nihayetinde T.C. Kültür Bakanlığı mülkiyetine geçen bu yapıda Ömer Tuğrul İnançer yönetiminde bir dernek, klasik Türk Musikisi Cemiyeti faaliyet gösteriyor.. Eski malik olarak bizlere binayı gezme imkanı tanıdılar ve o esnada Aydın Boysan’ın ve Ahmet Yüksel Özemre’nin anlattıkları hafızamda, çocukluğumuzun geçtiği mekanda muhteşem bir gün idi. Hele misafirperverliklerini hiç unutamayacağım köşkün yeni sakinlerinin bizleri her şeyden geri kalan bir dönüm civarındaki bahçede, demledikleri çay eşliğinde ağırlamaları ve Hacı Mazlum Ağanın bu mekanda yaz aylarında düzenlediği kalabalık iftarlar ulema ve eşraf toplantıları, Mevlid-ü Şerif okumaları ve sair hatıraların seksen küsur yıl sonra dahi hatırlanır ve hayırla yad edilir olması ne denli hassasiyet içeriyor doğrusu. Demek ki bu kubbede kalan hoş seda böyle bir şeymiş… Hay Aydın Boysan bana neler hatırlattın ve kalemin ucundan neler dökülmesine vesile oldun vesselam… Mekanın cennet olsun.