Merkez partileri tüm Avrupa genelinde peş peşe yenilgiler alırken Avrupa'nın aşırı sağcı popülistleri bir yandan ulusal düzeyde kazanırken diğer yandan da Avrupa Parlamentosu'nda zor olanı başardılar.
Bugüne kadar birlikte bir grup kurmayı başaramayan aşırı sağcı popülist partilerin artık Avrupa Parlamentosu’nda bir grubu var. Tüm aşırı sağcı popülist milletvekillerini toplayamasalar da ciddiye alınacak bir koltuk sayısına ulaştılar.
Kısa adı ID (Kimlik ve Demokrasi) olan bu yeni grubun başkanı İtalyan Lega’dan Marco Zanni oldu. Yardımcıları ise Alman AfD Başkanı Jörg Meuthen ve Fransız RN’den Nicolas Bay (Le Pen’i temsilen).
Toplam 73 milletvekiline sahip olan bu grubu Italya’dan 28 (Lega), Fransa’dan 22 (Rassemblement National), Almanya’dan 11 (AfD), Avusturya’dan 3 (FPÖ), Belçika’dan 3 (Vlaams Belang), Finlandiya’dan 2 (PS), Danimarka’dan 1 (Danimarka Halk Partisi) ve Estonya’dan 1 (Muhafazakar Halk Partisi) oluşturmaktalar.
Kısacası Avrupa Birliği içinde “Avrupa karşıtlığı”, “yabancı düşmanlığı”, “mülteci düşmanlığı” ve “her türlü AB değeri karşıtlığı” ile nam salmış en ünlü aşırı sağcı popülistler bir araya geldiler.
Ancak hemen belirtelim seçimlerden önce “Avrupa Parlamentosu’nda süper grup” olma hedefini ilan eden aşırı sağcı popülistler 751 milletvekilinin olduğu Avrupa Parlamentosu’nda 73 sandalyelik gruplarıyla büyüklük sıralamasında beşinci grup olabildiler. Örneğin İngiltere’deki “Brexit Partisi’nin” kurucusu Nigel Farage bu gruba katılmadı. Kısacası tüm aşırı sağcıları toplayamadılar.
Bu durum bizi azcık sevindirse de hata yapıp onları “küçümsememeliyiz”. Bugüne kadar Avrupa Parlamentosu’nda bu derece güçlü olmayı başaramamışlardı. Geçen dönem 36 olan sayıları şimdi 73! Yani başarılılar.
İlk yaptıkları açıklamalar da onları ciddiye almamız gerektiğini göstermekte. AfD Başkanı Meuthen parlamentoda birçok konuda “hayır” diyecek ve “Avrupa bürokratlarının planlarına çomak sokacak” bir grup olacaklarını duyurdu. Avrupa Parlamentosu’nda “saçma sapan işler yapıldığını” söyleyen Meuthen aynı zamanda Rusya’ya karşı ambargo yapılmasına da karşı olduklarını duyurdu. Buna da şaşırmadık. Rusya ve Trump’ın ABD’si sayesinde böyle güçlü hale geldiler. Rusya ve ABD, AB’nin istikrarını bozmanın aşırı sağcı popülistlerle sağlanması konusunda tam bir iş birliği halindeler. Planları tuttu.
Fransız RN başkanı Le Pen ise “AB’nin satranç kurallarını değiştirdiklerini” söyleyecek kadar iddialı bir halde. Kendi hesabına göre Avrupa Parlamentosu’nda görüşlerini destekleyecek 200 milletvekili mevcut olduğunu iddia etmekte. Haksız sayılmaz. Bazı merkez partilerindeki aşırı sağcı milletvekillerini ve konu “Türkiye, Türkler ya da Müslümanlar” olduğunda aşırı sağcı popülistlerden farkı olmayan aşırı solcu popülistleri de eklersek 200 sayısına ulaşmak hiç zor değil.
Kısacası yeni Avrupa Parlamentosu’nda aşırı sağcı popülistler ve onlara zaman zaman destek olacak aşırı solcu popülistler Avrupa demokrasisi için ciddi bir tehdit oluşturmaktalar.
Bunu ulusal düzeyde de görmekteyiz. Almanya’da geçen pazar günü açıklanan kamuoyu yoklamalarında Şansölye Merkel’in partisi CDU artık ikinci parti konumunda. Yeşiller birinci parti olarak geleceğin ilk yeşil şansölyesinin rüyasını görmeye başladılar. Ancak rüya gören sadece Yeşiller değil. AfD’liler de “kahverengi rüyalar” görmeye başladılar. Yeşiller’in oy oranı yüzde 27, CDU’nun yüzde 24 ve AfD’nin yüzde 13! SPD’mi? Onlar yüzde 11 oy oranı ile yerlerde sürünmekteler.
Gördüğünüz gibi seçmenler kendilerine boş laflar sunan merkez partilerinden uzaklaşıyor ve daha fazla alternatif olduğunu iddia edenlere yöneliyorlar.
Yeşiller, Avrupa’nın zenginlerinin partisi olarak büyürken AfD’de az kazanan ve düzenin “kaybedenleri” konumunda olanların partisi olarak güçleniyor. Yani klasik “sol” seçmen aşırı sağ popülist partilerden medet umuyor. Biz bu gelişmeleri Avrupa kıtasında yaşamıştık ve sonu hiç iyi bitmemişti.
Şimdi de kaygıyla izlemekteyiz.