Dünyanın her hangi bir köşesinden her hangi bir AB üyesi ülkeye gelmek isteyenler çok para harcayarak bin bir güçlük çıkarılan vize başvuruları yapıp eğer şansları yaver giderse belki çok kısa bir süre için vize alıp o ülkeye gidebilmekteler.
Dediğimiz gibi eğer şanslıysalar! Bir çoğunun bu şansı da olmuyor. Kendi yaşamları için çok şey ifade eden büyük miktarda paralar harcayıp ve bir çok zahmete girip vize başvurularını yaptıktan sonra bir mektup alıp “vize almaya uygun olmadıklarını” öğreniyorlar. Bu işten AB’nin görevlendirdiği bir çok firma dünyanın parasını kazanıyorlar ve çok sayıda fakir insan sömürülüyor. Bir çok insan akrabalarını ziyaret edemiyorlar. AB ülkelerine tonlarca mal satan iş adamları bazen ürünlerinin girme izni aldığı AB ülkelerini ziyaret etme izni alamıyorlar.
Sığınmacılar konusu malum. AB sığınmacıları istemiyor. O nedenle çok para harcıyor. Libya gibi istikrarın olmadığı ülkelerde sığınmacı kampları kurmaya kalkıyor. Libya gibi çok sorunlu ülkelere bol para verip bu gibi ülkelerin denizde savaş gemileri ile sığınmacıları engellemesini istiyor. İnsan kaçakçıları ve istikrarsız ülkeler AB’nin yanlış ve tutarsız politikaları sayesinde sığınmacıların sırtından çok para kazanıyorlar ve bu AB’nin umurunda değil. Yeter ki sığınmacılar AB’ye gelemesin!
İşte böyle normal vatandaşların, sığınmacıların, genç insanların ve AB üyesi ülkelerde yaşamakta olan akrabalarını ziyaret etmek isteyen aile üyelerinin AB’ye girişini her türlü imkanı değerlendirerek ve çok da para harcayarak engelleyen AB üyesi ülkelere “terörist olarak girmek ve yaşamak” ise hiç sorun değil. Çünkü bu konuda bir “çifte standart” var.
Musa ve normal insanların istenmediği AB’de “senin teröristin-benim teröristin standardı” bir çok terör örgütü üyesinin rahatça ellerini kollarını sallayarak gezmesini sağlıyor.
Örneğin sadece Türkiye’de değil aynı zamanda Irak ve Suriye’de de ve hatta bazı AB üyesi ülkelerde dahil olmak üzere çok sayıda insanı katleden PKK terör örgütü mensupları için “demokrasi ve hukuk devleti” kalesi olduklarını iddia eden AB üyesi ülkelerde neredeyse hiç bir sorun yok.
İnsan ve uyuşturucu kaçakçılığını kendileri organize ederek kendilerine büyük kazanç sağlayan bu terör örgütleri içinde en tehlikelisi olan PKK terör örgütü için militanlarını AB’ye sokmak gibisinden bir sorun yok. Zaten insan kaçakçılığını yönettikleri için içinde vize olan pasaport ya da çok daha farklı pasaportlar ve belgeler onlar için sorun değil. Zaten AB ülkelerine yönelik olarak tüm kaçak giriş yol ve imkanlarını da en iyi bilen onlar. Sırtlarından para kazandıkları sığınmacıları denizlerin hırçın dalgalarında ya karlı dağlarda ölüme mahkum ederken kendi teröristlerini AB üyesi ülkelere sokabilmekteler.
Üstelik bin bir güçlük sonucunda AB’ye ulaşan sığınmacıların dertleri bitmezken PKK’lı teröristlerin bu tarz dertleri de yok. AB üyesi ülkelerde yaşamakta olan destekçileri ve onların kurdukları dernekler, işyerleri ve benzeri yerler sayesinde hemen barınma ve yaşama olanakları buluyorlar. Sığınmacılara ve normal koşullarda gelen yabancılara çok katı olan devlet kurumları ise PKK terör örgütü mensupları konusunda hiç öyle sert değiller. Normalde Türkiye’ye iade edilmesi yönünde her türlü hukuk devleti kurallarına uygun dosyaların mevcut olduğu bu aynı zamanda AB için de çok tehlikeli teröristler “iade edilme korkusu” olmaksızın Türkiye’ye karşı propaganda çalışmalarını da sürdürmekteler.
Sadece PKK terör örgütü de değil. Aynı şekilde Fetullah Gülenci FETÖ terör örgütü mensupları içinde geçerli “AB Oteli’nde” sorunsuz yaşamak ve örgütleri için propaganda çalışmalarını sürdürmek. Bu listeyi yazmaya devam edebiliriz. Kısacası özellikle Türkiye’yi kana bulayan terör örgütlerinin mensupları için AB üyesi bir çok ülkede sığınmacılar ya da normal yabancılar için mevcut olan katı kurallar geçerli değil.
“Çifte standart” sayesinde PKK ya da FETÖ üyesi olmak “sınır dışı edilmemek” ve sorunsuz gezip, tozmak için yeterli olabilmekte.
Hele PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı PYD terör örgütü mensubu olan teröristler için bu durum çok daha rahat. Tüm dünyanın PYD’nin aslında PKK olduğu gerçeğini bilmesine rağmen AB üyesi ülkeler “PYD bir terör örgütü değildir” açıklamasını çok seviyorlar. Oysa bu sayede PKK terör örgütü kendisi “terör örgütleri listesinde” olduğundan bazı istisnai yapamadıklarını PYD maskesi ile yapmakta. Bu da AB üyesi güvenlik birimleri tarafından çok iyi bilinmekte.
Son olarak Çekya’da yakalanıp serbest bırakılan PYD terör örgütünün eski lideri, eli kanlı terörist Salih Müslim işte en bariz örnek! Hakkında İnterpol nezdinde bir “kırmızı bülten” olmasına ve Türkiye’de onlarca insanın katledildiği terör eylemleri nedeniyle aranmakta olmasına rağmen onbeş dakika süren bir duruşma sonunda serbest bırakıldı. Mahkeme “Salih Müslim’in AB topraklarını terk etmesini yasaklamış”. Şaka gibi! Bu terörist zaten AB ülkelerinde gezip terör propagandası yapmakta.
Biz Türklerin bir atasözü var: “Kör Allah’tan bir göz istemiş, Allah ona iki göz vermiş” diye. Salih Müslim’e yönelik “AB topraklarını terk etme yasağı da” işte böyle bir şey.
Bu “çifte standart” gün gelecek AB’nin başına büyük bela olacak. Bugün sadece “DEAŞ terör örgütünü” düşman olarak gören ama “DEAŞ’tan çok daha tehlikeli” olanları kollayan ve sınır dışı etmeyen bazı AB üyesi ülkeler her geçen gün çok daha fazla PKK, PYD ya da FETÖ terör örgütleri mensuplarının tercih ettikleri “oteller” konumundalar.
Bir gün “benim teröristim” diye kollananlar “düşmana büründüklerinde” onları AB’de zapt etmek ve defetmek hiç de kolay olmayacak. Bugün bu yanlış kararları verenler yarın AB kamuoyuna hesap vermek zorunda kalabilirler ve bence de kalacaklar.