Filhakika en gencimiz, dahası en yüreklimizdi…
Bir güzel insan daha böylece geçti bu fani dünyadan… Ama ne geçti… Fikirleriyle zulmün duvarlarını yıka yıka… Mazluma adil bir düzenin kollarını kanatlarını gere gere… İktisadi cehaletle ve sindirilmişlikle etiyle, kemiğiyle ve kalemiyle savaşa savaşa… ve inanarak… ve inanışına inandırarak… ve yılmayarak, durmayarak… ve kalpler yetmeyinceye kadar ilminin hakkınca… öğreterek ve öğrenmeyi öğreterek…
Filhakika en gencimiz, dahası en yüreklimizdi… Bir komutan gibi çıkardı fikir sahnesine… Muzaffer bir seslenişle titretirdi kapitalizmi… Onu, fikirlerinin mücadelesini verirken görmeliydiniz. Görmeliydiniz hakkın savunusunu ve zülüm karşısındaki tavrınıza çeki düzen vermeliydiniz.
Hamza avdan geliyor sanırdınız… Birazdan yayını çakacaktır adeta suratına zulmün… ve sizi öyle sevindirecektir ki doğru safta olduğunuza… Umudu dört tarafından geçirmez bir zırh gibi perçinleyecektir ve sizi tutup inecektir Ali’nin kolunda Hayber’in kapısına…
Başka nasıl olurdu ki “meta nasrullah” çığlıklarına kulaklarını hiç kapamamış birisi… dünyaya düzen verecek iyi kavmin ferdi olduğuna inanan birisi… ve onunla omuz omuza bir fikri inşa etmek…
Tüm gayretin tek bir maksada vusul olduğunu bilmek ve bir dava dostluğunu cenkte sırt sırta verir gibi hissetmek…
Ne büyük nimet değil mi? El hak ben nasipliydim… Himmet yayına merkezlerken buldum kendini… Fikrinin bereketini hasta yatağında dahi saçarken işittim… Gene de doyunca eremedim…
Ve şimdi duyguları harekete geçirmek gibi bir maksadım yok. Yok, amma duygular da harekete geçmeyecekse bu ömürlük mücadele için, çürümüşse tümden, gülleri sökülüp, külleri savrulmuşsa fazla söze de hacet yok…
Zaten sözlerim dinleyegelenler için ve şimdi sükutun vakti olmadığını onlar da biliyor. Daha gür bir sadayla ve bıraktığı yerden hürriyetin prangalarını söke söke nefes olma vakti şimdi… Bir eylem biçimi inşa edip bırakmadı mı sanırsınız… İki eli kanda olsa ilkelerinden ve imar ettiği değerlerden yarına taşımaktan şüphe duymamak için geri mi durdu sanırsınız… Talebeler yetiştirmedi mi sanırsınız…
İslam iktisadı öğrencileri, Arif hocaların, Sabri hocaların ve ömürlerine bereket dilediğimiz nice hocalarımızın kürsüne talip olduklarını unutmayacaklar. Onlar ilmiyle amel eden gerçek alimlerden, eşsiz mütefekkirlerden ilim tahsil ettiler… ve hocaları tüm sıkıntılı zamanlarına rağmen onlar için sorumluluk almaktan, kılı kırk yarmaktan ve bihakkın tahsillerini tamamlamaktan geri durmadılar…
Türkiye’de böylece imar edilmiş gönüller vardır. İleriye bıraktıkları onlardır… Bu memleket ve tüm insanlığa hocalarının izinden felah kapısını aralamak bilinci cesur avuçlarında ve yüreklerinin sorumluluğundadır.
Ne mutlu onlara ki Arife uyan ariften sayılır.