1989 yılında Adapazarı'nda, Özel Sakarya Lisesi'nde okuyoruz. 99, 2009, 19... Tam otuz yıl olmuş... Ortaokul öncesi İngilizce hazırlık sınıfındayız. Okulun fiziki şartları iyi, okulda o zamana göre gelişmiş bir teknoloji var. İngilizce dizi izlediğimiz bir video dersimiz var. IO isimli bir kız uzaydan gelmiş, dünyadaki üç anahtarı arıyormuş falan...
Okul kütüphanesini de bu gelişmişliğe örnek verebiliriz. Kütüphane bir harika... Kanadalı edebiyat eleştirmeni Northrop Frye da "insanın teknoloji alanında icat ettiği en etkili aygıt kitaptır" diyor.
Buradan her hafta dört roman veya hikaye kitabı alıp okuyorum. Dönem sonu törenindeyiz, adımı anons ediyorlar. Okulda kütüphaneden en fazla faydalanan öğrenciymişim. Stevenson'un Define Adası'nı hediye ediyorlar. Yahu, onu zaten okumuştum ben...
Sonra özel okuldan ayrılıp devlet okuluna geçiyorum. Fiziki şartlar kötü... Bocalıyorum, düzenli okuma alışkanlığımı bir süre kaybediyorum.
H.G. Wells'in zaman makinesiyle 2019'a geri gelelim. Kızım devlet okulunda ikinci sınıfa devam ediyor. Ankara'nın iyi bir okulu gerçi ama bugün çocukların teneffüste betonun üstünde koşturmalarına takılıyorum. Vurgu şurada, okulların sahip olduğu şartlar çocukları çok etkiliyor. Önce, okul kütüphaneleri çocukları cezbetmeli, her şey yeni bir kitap medeniyeti kurmamıza bağlı...
Erem Şentürk Yenibosna'da ağacın gölgesinde dinlenen bir ihtiyarın kalkarken ağaçtan helallik istemesi ve elindeki sudan ağaca serpmesinden bahsediyordu. Milletimiz kitaplara da çok hürmet eden bir milletti. Şimdi bu hürmet de yaşlılarda kaldı sadece.
Evet, çok geliştik. Teknolojik aygıtlarımız var. Akıllı buzdolabı, ekmek kızartma makinelerimiz var. Çok iyi bir alet bu... IO da anahtarlardan birini ekmek kızartma makinesinin yardımıyla bulmuştu.
Publilius Syrus şöyle demektedir. "Biz prens olarak doğarız, medenileşmek bizi kurbağaya çevirir". Sonuç olarak yüz binler vıraklayabilir. Ancak okumakla değişecek koskoca bir dünya vardır.