Neval Konuk hoca Balkanlardaki Osmanlı eserlerini tetkik eden, bu alanda pek kıymetli bilgiler veren bir bilim insanı.
Altan Araslı ağabey bir diplomat ve yazardı. Kendisiyle 2013 yılında tanışmış, daha sonradan da iki kez görüşmüştük. En meşhur eseri alanında esaslı bir çalışma olan üç ciltlik Avrupa'da Türk İzleri'dir. Ondan mülhem biz de sonradan Çekya ve Slovakya'da Türk izleri üzerine çalışmaya başladık, yabancı kaynaklarda yer alan malumatı Türkçe tanıtmaya gayret ettik. Kültüre gönül vermiş insanlarda fark ettiğimiz insani inceliğe sahip bir kimseydi. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum.
Neval Konuk hoca Balkanlardaki Osmanlı eserlerini tetkik eden, bu alanda pek kıymetli bilgiler veren bir bilim insanı. Restorasyon adı altında yok edilen Osmanlı eserlerini kendisinden öğrenmeye devam ediyoruz.
Önceki yıllarda Akpınar'daki Mehmet Akif Sancar Camisi'nde Yusuf Halaçoğlu hocayla cuma namazlarında sıkça karşılaşırdım. Bir gün Türk izleri çalışmalarından bahsederken, Neval Konuk isminde biri var, Yunanistan'la ilgili çok iyi çalışmalar yapıyor dedim. Neval hanım benim eşim demişti. Allah her ikisine de selamet versin.
Geniş akademi camiasından beklenirken Gökhan Karataş çıkıp büyük bir Balkan birikimi ortaya koymuş... Başka kim var? Avos Avrupa'daki Osmanlı Eserleri Kültür Derneği Başkanı Nihat Saymaz bir bilgisayar programcısı. Başkan yardımcısı Yılmaz Kahramanoğlu inşaat işinde... Onlar da Avrupa'da Osmanlı Kültür Mirası, Bosna Hersek ve Macaristan adlı bir eseri beraber kaleme aldılar. Devlet tarafından desteklenmesi, ödüllendirilmesi gereken kimseler... Bu başarılı araştırmacıların bir düşünme şekilleri var. Bunları idrak etmek gerek. Büyük bir tutku, detay biriktiren bir yapıları var. Koleksiyoner bir düşünüş şeklinden bahsedebiliriz. Mahmut Çetin ağabey Jacques Guerin'in hikayesinden bahsediyordu. Guerin önce Proust’un eserlerinin, sonra orijinal dokümanlarının, daha sonra da özel eşyalarının peşine düşmüş. Zamanla Proust koleksiyoncusu olan Guerin ölmeden önce derlediği eşyaların tümünü bir müzeye bağışlamış, eşyaları yok olmaktan kurtarmış yani...
Bir meselemiz de kültür ve edebiyata dairliğin, geçmişin sahici bilgisinin piyasa koşullarında oldukça değersiz olması. Bu da medeniyeti gerileten, dejenere eden bir şey... Her şeyi rejime, resmi ideolojiye dökmemeli... Lacan ne diyordu, arzu onu tatmin eden nesne ile doğrudan ve saf bir ilişki içinde değildir. İşte büyük şahıslara gösterilen sevgi pek de saf, halisane bir şey olmayabiliyor. İlkeler nerede, yoklar... Önünde saygıyla eğiliyorum gibi bir kalıp var bu da doğru bir kalıp değil, saygıyla eğilme diye bir şey olmaz.
Belki de bunun için daha çok kültür adamı yetiştirmeye yönelmeliyiz. Bir millet varsa, gelecekte de varolacaksa bu iş elbette kültür adamları sayesine olacak. Bunun üzerine kafa yormalıyız. Ne bileyim, belki seçili bilginin para ikamesi olabildiği bir yapı kurgulamalıyız. Kültür, tarih sorularını doğru cevaplayanların sosyal kredi kazanması gibi, vesaire... Geçmişi anlayabilirsek belki eskiyi BMW Garmisch gibi yeniden inşa edip onda yaşayabiliriz. Bu esaslı araştırmacılara biraz değer vererek fena bir iş yapmış olmayız yani...