"Cesur ve Güzel" dizisinde varlıklı Korludağ ailesinin tek gelini çocuk sahibi olmak için tanımadığı bir hayat kadınıyla anlaşıyor. Mihriban, eczacının evinin önünde gelinlik yakıyor. Tam anlamıyla bir saçmalık.

Televizyon çoğu kez bize canavarlaşmayı gösteriyor. TRT 2'nin yeni logosundaki "2" bile Loch Ness canavarına benziyor. Bazen kumandayla sesini kısıp insanların sadece hareketlerini izliyorum. Sessizlikte bazı ayrıntılar ortaya çıkıyor.

Resim de sessizliğe dair bir şey. Fotoğrafın icat edilmesinden önce bazı ressamlar aslında istihbarat faaliyeti içindeydi. İsveç’in İstanbul’a gönderdiği ilk elçisi Claes Ralamb mesela? Bugün Stockholm'deki Nordiska Museum'da IV. Mehmed'in ava çıkmış maiyetini tasvir eden yirmi tablo var. Müzenin müdiresi tabloların Claes Ralamb tarafından yapıldığını söylüyor. Bunun dışında Osmanlı kıyafetleri ile ilgili bir katalog da oluşturmuş.

Resim ressamın nereden baktığını gösterir diyordu birisi. Manzara siyaha bulanmış ama Carl Philipp Fohr'un kömürcü kulübesinden ışık sızıyor. Sarı ve cezbeden, gizemli ve iç ısıtan... "Burada bir şey var" diyor. Eski denizcilerin gemilerin ruhu olduğuna inanması gibi bir şey bu. Işık umut, kulübe sığınak demek... Gökyüzü özgürlük demek. "İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur" diyen Rousseau'nun ima ettiği bir gök... Ki o, insanların devletin yasalarına uyarken aynı zamanda hep beraber özgür olmalarını amaçlıyordu.

Çerkeş'in göletlerine belki on beşinci gelişim... Yağmur yağıyor. Manzara kısmen görülüyor. Kapalı bir havada gökyüzünde görebildiğimiz şeyler, en parlak olanlar değil bulutlara denk gelmeyen şeylerdir. Sonuçta herkes kendi yıldızını biliyor, zamanı geldiğinde uygun bir yere yerleştiriyor.

Ne tarafa bakarsak bakalım artık uluslararası hukuk diye bir şeyden bahsedemiyoruz. Haberler iç karartıcı... Gazze'de ana babasını kaybetmiş, günde bir öğün yemek bulamayan çocuklar, temiz sudan mahrum insanlar; öbür yanda görülmemiş bir lüks içerisinde yaşayanlar... Hiç kimse, özellikle zorbalar bize bu ormanda sadece puhu ve kukumavların yaşayabileceğini söyleyemez. Orada veya burada orman anlamlı bir şekilde sürekli değişir; senaryosu hakikatle uyuşmayanlar da hiçbir yerde kalamayacakları gibi Ortadoğu'da da barınamazlar.