Siyasi hesap güdenler, seçim müttefiklerinin kriminalize olmasını istemeyenler de anlamasa da Türkiye o anaları anlıyor. O ses artık Türkiye'nin her tarafından duyuluyor.
Ne yurt içinde ne de yurt dışındaki operasyonların hiçbiri PKK’yı bu kadar hırpalamamıştı.
Diyarbakır annelerinin eylemi PKK’yı fena sarsmış görünüyor. Kürt analarının isyanı karşısında ne yapacaklarını, ne diyeceklerini, nasıl davranacaklarını bilemez durumdalar.
Bu çığlığın, bu isyanın kendilerini yok etmesinden korkuyorlar. O nedenle o analara karşı fena halde öfkeliler. Öfkelerini gizleyemiyorlar.
PKK yöneticilerinden Mustafa Karasu, örgütün yayın organlarından birine yaptığı açıklamada, annelerin o eylemini anlayışla karşılamaları gerektiği yönündeki eleştiriler karşısında, “Ne anlayışla karşılanması? Neyini anlayışla karşılayacağız? Anlayışla karşılamıyoruz” diye öfke kustu adeta.
Karasu sadece öfke kusmadı o Kürt analarına karşı. Sözlerinin devamında kullandığı bir cümle aslında öfkenin yanı sıra PKK’nın Stalinist, despotik ruhunu da ele veriyor. Karasu, “Özgür vatan yoksa özgürlük yoksa niye çocuk doğuruyorsun?” diye çıkıştı Kürt analarına.
Onlara göre Kürt çocukları onların malı, kölesi.
Karasu’nun bu despotik çıkışından sonra benzer bir açıklamalı Murat Karayılan yaptı. Karayılan da, o annelerin kandırıldığını öne sürerek, "Orada on yıl da otursalar hiç kimse geri dönmeyecek" dedi.
Karayılan’dan sonra benzer bir çıkış HDP’den geldi. Hakkari Milletvekili Leyla Güven de, zorla ya da kandırılarak dağa çıkarılan bu çocukların geri gelmelerine izin verilmeyeceğini belirterek Karayılan gibi, yüreği yaralı o annelere rest çekti.
İlk gün kepenklerini kapatan ardından zaman zaman sözlü zaman zaman fiili tacizlerle o anneleri Diyarbakır’daki parti binalarının önünden kovmaya çalışan, “çocuklarınız geri gelmeyecek, getirilmeyecek, gelmelerine izin verilmeyecek” diye tepki gösteren HDP yöneticileri, bu çabalarından sonuç alamayınca şimdi o annelere “Gidin Meclis’in önünde oturun” diye yol göstermeye çalışıyor.
Sadece HDP değil, geçtiğimiz yerel seçimlerde onlarla ittifak yapan muhalefet de benzer önerilerde bulunuyor. “O annelerin taleplerini dile getireceği yer HDP binasının önü değil devlet kapısıdır” deniyor.
Birilerinin bir sorunu bir şikâyeti varsa elbette devlet ve hükümet bunun muhatabıdır. Devlet ve hükümet zaten konuyla ilgili ve elinden geleni yapmaya çalışıyor.
Ancak bu çıkışların nedeninin HDP’nin üzerindeki baskıyı hafifletmek olduğu çok açık.
HDP bu baskıdan bu sorumluluktan kaçamaz. Kürt annelerinin, kendi çocuklarını zorla ya da kandırarak dağa gönderen, Karasu, Karayılan ve diğerlerinin siyasi emelleri için ölüme sürükleyen HDP’den hesap sormaya, “onları geri getirin” demeye hakkı vardır.
Kürt anaları o çocuklarını bu Stalinist, despotik yapıya kurban vermek için doğurmadı. Bu kafalar bunu pek anlamaz ama diğer analar Diyarbakır annelerinin yüreğindeki acıyı bildiği, anladığı, hissettiği için bu eylem her geçen gün dalga dalga yayılıyor.
Siyasi hesap güdenler, seçim müttefiklerinin kriminalize olmasını istemeyenler de anlamasa da Türkiye o anaları anlıyor. O ses artık Türkiye’nin her tarafından duyuluyor.
Bu anaların isyanı, çığlığı sadece PKK’yı boğmakla kalmayacak, Türkiye siyasetinde kimin politik hesaplar peşinde koştuğunu, kimin vicdanın sesine kulak verdiğini de daha net bir şekilde ortaya çıkaracak.