Dünyanın en büyük ve de en güzel metropollerinden biri, tarih ve turizm cenneti, yüzyıllardan gelen kültür varlıkları zengini güzel İstanbul'um ile ilgili yine bir kaç şey yazmak geldi içimden.
Dünyanın en büyük ve de en güzel metropollerinden biri, tarih ve turizm cenneti, yüzyıllardan gelen kültür varlıkları zengini güzel İstanbul’um ile ilgili yine bir kaç şey yazmak geldi içimden. Aslında yazacak o kadar çok şey var ki. Yıllardır hem tarihçiler hem İstanbul’u anlatan öykü yazarları, neler yazmadılar ki bu efsane şehir için..
O güzelim tarih ve kültür şehri, uzunca yıllar, belirgin özelliklerinin yanı sıra, en çok dikkat çeken özelliklerinden birinin; muhteşem siluetinin olduğunu bilmeyen yoktur. Avrupa seyahatlerim sırasında ve Türkiye’de konuk ettiğim yabancı ülkelerden gelen konuklarımın, İstanbul’la ilgili bu gözlemlerini ve söylemek istediklerini dinlerken çok keyif alırdım.
İstanbul’la ilgili birçok güzel şey söylerlerdi ama en çok dikkatimi çekenlerden biri onların gözleminde İstanbul silueti hakkında söyledikleri idi. Onları en çok etkileyenin; tarih ve kültür varlıkları zengini bir kentin o muhteşem silueti olduğunu üstüne basa basa dile getirilerdi.
İstanbul’da neler değişti ki, aynı arkadaşlarım yıllar sonra, geçtiğimiz yıl, İstanbul’da konuğum olduklarında hayal kırıklıklarını dile getirdiler. Bunu bana, şaşkınlıkla anlatırlarken yüzlerindeki o hüznü hissetmedim dersem yalan olur.
Öncelikle İstanbul’un trafiği ile ilgili duydukları konusunda çok soru sordukları gibi, bir iki gün arabayla dolaştırmamı istediler. Daha sonra da toplu taşıma ile bir çok yeri dolaştık. Çamlıca Tepesi’nden, Beykoz sırtlarından, Kavaklar’dan, Adalar’dan uzaktan İstanbul’a baktılar, baktılar. Her seferinde yüzlerindeki mutsuzluk arttıkça artı. Fotoğraflar çektiler bolca. Kamerayla panoramik görüntüler aldılar. Bu arada çokça soru da sordular. Sorulara olabildiğince, ama dikkat ederek yanıt vermeye çalıştım. Bir şeyi gördüm ki; İstanbul’a farklı bir gözle bakıldığında görülebileceklerin hiç de farkında değilmişiz.
İstanbul’da yaşayanları canından bezdiren, o tıkış tıkış trafiğini çok farklı gözlemle analiz etmelerini ve dile getirdikleri çözüm örneklerini şaşkınlıkla dinledim. Hiç de haksız değillerdi.
Toplu taşımanın İstanbul’u rahatlatacağı, ama bir şantiye şehri görüntüsünde olan bu güzelim şehrin bu sıkıntıdan kurtulmasının da çok kolay olamayacağını dile getirdiler.
İstanbul siluetinin bozulmasına çok üzüldüklerini sık sık dile getirdiler.
Yılar önce geldiklerinde bazı özel semtlere ve gece eğlence yerlerine götürmüştüm onları. Benden o yerlere tekrar gidebilir miyiz dediler, gittik tabii ki. İşte o zaman yaptıkları analizden İstanbul’daki değişimin hangi boyutlarda olduğunu çok daha iyi anladım. Yıllar önce çektikleri fotoğrafları ve videoları gösterdiler, yorumlarını yeni görüntüler eşliğinde bana adeta ders verir gibi dile getirdiler.
Tesadüf ki; burada oldukları o bir haftalık süreçte, sanki özellikle seçmişim gibi, bir çok yerde yeni inşaatların olduğu, hafriyat kamyonlarının sokaklar ve caddelerde cirit attığı bir dönemdi. Sahilden Yeşilköy taraflarına giderken, E5’de yol alırken, Boğaz’da, Haliç’te, Bağdat Caddesi’nde, şehrin merkezi yerlerinde, ana arterlerde ve özellikle de kentsel dönüşümün yoğun olduğu bölgelerde devam eden inşaat görüntülerinin bu kadar çok ve yoğun olması konusunda, çok net yanıtlar veremediğim bir çok soru sordular.
Özellikle, şehrin bağrına hançer gibi saplanmış olan çok katlı rezidansları, hemen hemen her bölgede, özellikle de ana yollar üzerinde kurulu olan AVM’leri sordular.
Bir başka şeyden de çok rahatsız olduklarını gözlemledim. Mutlaka binmek istedikleri için, Söğütlüçeşme’den Beylikdüzü’ne metrobüsle gittik, geldik. Metrobüslerdeki kalabalıkla ilgili çokça yorum yaptılar ama ben onlara, iş saatleri nedeniyle oluşan bir yoğunluk olduğunu söyleyerek geçiştirdim.
Onları dolaştırırken gittiğimiz bir çok yeri özellikle seçmedim, onlar istediler.
Bu günlük yerimiz bitti. Yabancı gözlemleriyle güzel İstanbul’umuzu anlatmaya devam edeceğiz.