Bu durum bize bir gerçeği hatırlattı ki, deprem, sel ve orman yangınları gibi her türlü afet büyük can ve mal kaybına sebep oluyor.
İdama götürülen Temel’e
son arzusu sorulunca
“Bu bana ders olsun” der.
Hepimizin hayatında önemli bir yeri olan depremi bilim insanları şöyle tanımlıyor;
“Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayı.
Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapıların da hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.
Hani derler ya, ‘Başa gelmeyince bilinmez’ misali, ülkemizde doğal afetlere ilişkin politikalar ilk olarak 1939 Erzincan Depremi’nden sonra ele alınmış ve 1959 yılında çıkarılan 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” ile konunun yasal alt yapısı eksik veya yanlış da olsa oluşturulmaya başlanmış.
Bu doğrultuda afetlerle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü adlı kurumlar oluşturulmuş.
Afetlerle ilgili yasal düzenlemeler 1988 yılında devletin tüm imkanlarının afet bölgesine en hızlı şekilde ulaşmasını ve afetzede vatandaşlara en etkin ilk müdahalenin yapılmasını sağlamak amacıyla çıkarılan “Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik” ile devam etmiştir.
Daha sonra Başbakanlık’a bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kurulmuş. Bu kurumun en büyük destek ve yardım aldığı kurum ise Kızılay oldu ve bu iş birliği yıllarca devam etti. Bunun en iyi örneğini 1999 Kocaeli depreminde gördük. Türkiye’de afet yönetimi ve koordinasyonu alanında dönüm noktası 17 Ağustos 1999 Kocaeli Depremi’dir.
AK Parti iktidarının iş başına gelmesiyle 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı yasa ile Başbakanlık’a bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurularak yetki ve sorumluluklar tek bir çatı altında toplandı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra 15 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan 4 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) İçişleri Bakanlığı’na bağlandı.
Başkanlık illerde valilere bağlı İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri ve 11 ilde bulunan Afet ve Acil Durum Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlükleri şeklinde örgütlenmiştir.
6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ilde etkili olan ve halen devam eden bu depremin devamında arama, kurtarma ve ilk yardım faaliyetlerinde ne yazık ki AFAD’ın yetersiz kaldığını gördük. Çünkü alan çok geniş, deprem çok güçlüydü.
Bu durum bize bir gerçeği hatırlattı ki, deprem, sel ve orman yangınları gibi her türlü afet büyük can ve mal kaybına sebep oluyor. Savaşlardan, salgınlardan ve trafikten kaybettiğimizden daha çok insanımızı depremlere kurban verdik.
Savaşta ülkemizi korumak için nasıl ki Milli Savunma Bakanlığı’nı kurmuşsak, sağlığımız için Sağlık Bakanlığı’nı veya eğitim için Milli Eğitim Bakanlığı’nı kurma gereğini hissetmişsek, Cumhuriyet tarihi boyunca on binlerce kayıp verdiğimiz deprem ve afetler için, neden bir Deprem Bakanlığı veya Afet Bakanlığı kurarak bu işi ciddiye aldığımızı ortaya koymuyoruz.
Bu ülkede Tapu Kadastro için bile Devlet Bakanlığı kurulduğunu biliyorsak, böyle önemli bir konuda neden bir bakanlık kurulmadığını anlamakta zorlanıyoruz.
Dünyanın değişik ülkelerinde Bakanlar Kurullarında bize garip gelen bakanlıklar bulunduğunu görüyoruz. Demek ki bu iş bir ihtiyaçtan kaynaklanmış olsa gerek. O halde yapılacak iş, yasal dayanakla en kısa sürede diğer afetlere ve deprem felaketlerine karşı yaptırım gücü yüksek ve yeterli bütçeye sahip, tam yetkili bir bakanlığın kurulması şarttır.
Yetişmiş, deneyimli ve konunun uzmanı kişilerden oluşan geniş bir kadroyla işe başlayacak olan böyle bir bakanlığın kurulması bu ülkeye ve bu afetlerden çok çeken bu çileli millete yapılacak en büyük iyilik olacaktır.
Değerli bilim insanı Prof. Dr. Mithat Kadıoğlu da benim gibi düşünüyor ve diyor ki; “Sanırım Ankara'da "Afet Bakanlığı" kurulması düşünülüyor. Benim tavsiyem; mutlaka "Şehircilik ve Afet Bakanlığı" kurulması yönünde. Bunlar ayrı olursa, korkarım Afet Bakanlığı yine arama-kurtaramama bakanlığı olur. Risk ve Kriz Yönetimini birlikte düşünmek zorundayız.”
Önümüzdeki seçim, bu konuda siyasi kaygıdan uzak, içinde seçim kaybederim düşüncesi olmayan siyasi bir kadronun iş başına gelmesine vesile olursa bundan mutluluk duyarız. Bu ülkenin binlerce insanının ölmesini, milli servetin de boş yere heba olmasını istemiyoruz.
Yazık oluyor insanlara, yazık oluyor kedilere, köpeklere, kuşlara ve yazık oluyor tarihi mirasa.
Başın sağ olsun, geçmiş olsun Türkiye’m.
—————————————————————
İzin alındı, Nisan’da faaliyete geçecek
KKTC’nin yeni havayolu uçabilecek mi?
Kıbrıs Türk Federe Devleti, (KTFD) 1975 yılında Kıbrıs Türk Hava Yolları (KTHY) adıyla bayrak taşıyıcı havayolu şirketi kurarak devlet olmanın, olmasa olmazlarından birini yerine getirmişti.
KTFD, Birleşmiş Milletler tarafından tanınmadığı için Türkiye Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden (SHGM) aldığı Uçuş İşletme Ruhsatı’yla faaliyete geçen şirket, 7 uçaklık filosuyla Türkiye ve İngiltere arasında yıllarca seferler yaptı.
Filodaki uçak sayısıyla doğru orantılı olmayan 700’u aşan personel sayısı şirketin zarar etmesine ve ardından da 2010 yılında 140 milyon dolar borçla iflas etmesine yol açtı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti yeni bir havayolu şirketi kurabilmek için özel sektörle iş birliği yaparak birkaç kez girişimde bulundu ama başarılı olamadı.
Son bir yılda, siyasiler arr arda demeç verip havayolu kurma konusunu anlattı, fakat nedense bu iş gerçekleşemedi.
Geçen hafta KKTC Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, Kıbrıs çıkışlı uçak bilet fiyatlarının ucuzlatılması için yerli şirket kurmanın şart olduğunu belirterek Başbakan Ünal Üstel’in talimatıyla Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu ile İstanbul’da THY Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat ile görüştüklerini açıkladı.
Bakan Arıklı “Ha bugün, ha yarın” derken KTHY’nin kapanmasından 13 yıl sonra yeni bir havayolu şirketinin resmi (ön) izninin alındığını ve nisan ayında uçuşlara başlayacaklarını müjdeledi.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, KKTC Hükümeti’nin şirket kurma işi bu kez daha bir kolay oldu. Çünkü, SHGM havayolu şirketi kurmadaki uçak sayısı ve teminat bedeli şartlarını Rusya operasyonu yapan tur operatörleri için kolaylaştırmış ve bu şekilde dört yeni şirket kuruldu ve üçü faaliyete geçti.
Bakan Arıklı, Ercan Havaalanı’nın iç hat kapsamına alınması ve bunun için de Ercan çıkışlı biletlerde KKTC’nin dolaylı ve direkt aldığı 1400 TL verginin (yakıt vergisi, yurt dışı çıkış vergisi ve benzeri) kaldırılması veya azaltılması yönünde kendilerinin de atabileceği adımları tartıştıklarını dile getirerek şöyle dedi.
“KKTC’deki üniversitelerin, Hizmet İhracatçıları Birliği’ne (Başkanı Ahmet Bolat) üye olmaları kaydı ile öğrencilere ve askerlere yüzde 15 ila yüzde 30 arası indirim yapılması için çalışma başlatıldı”
Burada en önemli nokta havayolu şirketi kurmak değil, kurulacak şirketi yıllarca yaşatabilmektir. Kuzey Kıbrıs Devleti’nin en büyük handikapı uluslararası alanda tanınmadığı için, bu havayolu şirketinin herhangi bir yabancı ülkeye direkt uçuş yapamayacak olmasıdır.
Yine aynı şekilde yabancı ülkelerden gelen havayolu şirketleri de Türkiye’de herhangi bir havalimanına inmeden Kuzey Kıbrıs’a gidemeyeceklerdir.
Bunu yanı sıra, geçmişte yapılan fazla eleman alarak şirketi zarara uğratma hatasına düşmemek de şirketin ömrünü belirleyecek en önemli faktör olacaktır. Kaldı ki, kurulacak bu yeni (yerli) şirketin pazarda güçlü rakipleri bulunmaktadır.
Türkiye’den Ercan Havalimanı’na (ECN) THY, Anadolu Jet ve Pegasus uçmakta.
Normalde iç hat mesafesindeki bu uçuş için, Ercan Havalimanı’nın dış hat sayılması nedeniyle havayolu şirketlerinden İstanbul Havalimanı’nda 20 Euro, Sabiha Gökçen’de17 Euro ‘ayak bastı’ parası diye bilinen havalimanı vergisi alınmakta, şirketler de bunu bilet fiyatı üstüne eklemektedir. Ercan Havalimanı iç hat olsa bu rakam sadece 3 Euro olarak gerçekleşecekti. Ercan’ın iç hat sayılması konusu, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından “Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ı ilhak ediyor” diye başta Birleşmiş Milletler olmak üzere her yerde şikayet konusu olarak gündeme gelir.
Yani, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin havayolu şirketi kurması ve de nisanda
uçması mümkündür, ama ucuz fiyatla yolcu taşıması çok kolay bir iş değildir.
Yakıt ve diğer gider artışlarına rağmen ucuz bilet satacak bir şirketi yaşatmak nasıl mümkün olacak? Bunu ilk altı ay içinde göreceğiz. Temennimiz bu şirketin de uçması ve başarılı olup yaşamasıdır.
Gökyüzünde Türk bayraklı bir şirketin daha olmasından büyük gurur duyarız.