Dün akşam (Pazartesi) oynanan maçlarla tamamlanan Süper Ligimizin 15. Haftasında, hakemlerimizin verdiği-vermediği, gördüğü-görmediği bazı pozisyon ve kararlardan sonra kamuoyunda VAR (Video Assistant Referee)'a olan beklenti oldukça yükseldi.
Dün akşam (Pazartesi) oynanan maçlarla tamamlanan Süper Ligimizin 15. Haftasında, hakemlerimizin verdiği-vermediği, gördüğü-görmediği bazı pozisyon ve kararlardan sonra kamuoyunda VAR (Video Assistant Referee)’a olan beklenti oldukça yükseldi.
TFF ve Merkez Hakem Komitesi’nin bu beklentiyi karşılamak için düzenlediği VAR Hakem Kurslarıyla sezonun ikinci yarısına (2018 başına) yetişmesi için elinden geleni yaptığını görüyoruz. Buna ilaveten hemen hemen her hafta birkaç maçta eğitim amaçlı olarak çevrimiçi (off-line) şekilde sistemi canlı olarak da test etmek mümkün oluyor.
UEFA’nın çizdiği çerçeveye göre VAR ile -şimdilik- gol, penaltı, kırmızı kart ve yanlış kırmızı kart başlıklarından oluşan dört madde için sisteme başvurulabilecek. 90 dakikalık bir maçta hakemin verdiği yüzlerce karar içerisinden sadece bu başlığa giren detaylar için sistem işleyecek ve hakeme destek olabilecek. (Hiç yoktan iyidir.)
Örnek olarak; bu hafta pazar gecesi Kayseri’de oynanan Kayseri-Beşiktaş maçında Umut BULUT’un kendi ceza sahasından top uzaklaştırmak isterken rakip oyuncu Cenk TOSUN’un ayağına gelen tekmesi gündemi oldukça meşgul etti. Şenol GÜNEŞ sorulan bir soruya cevaben “Yüzde 150 penaltı” derken, bazı hakem yorumcuları ve kamuoyunun bir kısmı da “Top Umut’un topla oynama alanındayken, Cenk’in tabanıyla bu alana müdahale ettiği için Cenk’in hareketinin faul olduğu” görüşünde.
Bu durumda acaba VAR sistemi off-line değil de on-line olsaydı yani aktif olarak karar destek süreçleri içerisinde yer alsaydı, sistemin başındaki hakem ne diyecekti? sorusu da ikinci bir gündem maddesi olarak belirdi. (“Penaltı elbette” diyenlerle, “Hayır ne alakası var?” diyenler karpuz gibi ikiye bölünmüş durumda)
Güzel ve şanssız Ülkemiz için bu çok yeni bir durum değil aslında. Güncel Milli meselelerde bile çok zor bir araya gelebildiğimizi düşündüğümüzde (terör ve Kudüs gibi konular neyse ki hariç) böyle entipüften bir konu için ayrışmamamız şaşırtıcı olurdu. Beşiktaş Camiası haklı olarak sonuna kadar hakemin doğru karar verdiğini iddia ederken, bir kısım futbolsever kategorik olarak (renk aşkıyla) buna itiraz ediyor, bir kısmı da pozisyonu yorumlarken hakem olmanın verdiği farklı bakış açısını öne sürerek hayatın sadece siyah ve beyazdan oluşmadığını grinin de yaşam döngüsü içinde yeri olabileceğini anımsatıyor.
Daha resmi olarak VAR sistemine dâhil olmadan bu türden teknik konuların orta yerde tartışılması ve her görüşün kendi kararını destekleyecek veriler öne sürmesinin iyi yönleri de yok değil. Bu tartışmalar bizi VAR sisteminin başında duran Hakem’in kim olması konusunda da düşünmeye itiyor. Eğer sistemin başında verdiği kararların adalet ve standardından emin olmadığımız birisi olacaksa ne fark edecek? Ha sahada çimlerin üzerinde karar üretmiş, ha stüdyoda sistemin başında?
Türk Hakemliğinin içinde bulunduğu düşüş dönemi ve MHK’nın tutarsız davranışlarıyla iyice zedelenen güven duygusu gibi sebepler Cüneyt ÇAKIR-Fırat AYDINUS parantezine mecbur bırakıyor Türk Futbolunu.
Hakem Camiası verdiği-vermediği kararlarda belirli bir standarda sahip olmadığı için kimi hakeme göre faul olan hareket kimi hakeme göre normal olabiliyor. Hatta aynı maç içerisinde bile aynı cinsten yapılan iki harekete bile farklı düdükler çalabiliyor hakemlerimiz. Konjonktüre göre, formanın ağırlığına göre, ruh haline göre kararlarda farklılık gösterilmemesi gerekirken, bilinçaltları su yüzüne çıkıp fahiş hatalı kararlarla ortalığı yıkıp geçiyorlar.
Adalet duygusu daha fazla zedelenmesin diye geçeceğimiz VAR sistemi bakalım futbolumuzun hakemlik dertlerine ne kadar çare olacak birlikte göreceğiz.
İyi bir hafta diliyorum.