Bâzı Alman çocuklar, Cumhurbaşkanımız'ı Alman siyâsetçi zannediyormuş.
Türkiye’deki iç siyâsetin gündemi oldukça dolu; elâlemin gündemine muhtaç değiliz hamdolsun. FETÖ ile mücâdele, CHP-HDP iş birliği, piknik yapan teröristler, ekonomik büyüme, eğitim müfredâtı ve daha birçok başlık.
Hemen yanı başımızda ise yıllardır süren ve Suriye’nin demografik yapısını değiştiren Esed Terörü ve mülteciler. Suriyeli misâfirlerimiz ise, gündemin ötesinde artık gündelik hayatımızın bir parçası oldular.
Batı’ya döndüğümüzde ise Almanya merkezli bir Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı. Seçimlerini yapan Hollanda yedek kulübesine oturdu. Yaklaşan seçimler, Almanya’yı oyun kurucu yaptı. Görünen o ki, Avrupa’da seçime gidecek ülkelerde Erdoğan ve Türkiye düşmanlığı ortaya çıkacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, âdeta birkaç ülkede aynı anda muhalif siyâsetçi gibi. Bâzı Alman çocuklar, Cumhurbaşkanımız’ı Alman siyâsetçi zannediyormuş.
Atlantik’in diğer kıyısında Trump’a muhalefet fırtınası dindi ve ABD içine kapanıp altyapısını düzeltecek derken, uzaklardan bir ses duyuldu. Uzaklardan; Uzak Doğu’dan. Bu ses, Uzak Doğu’yu dünyâya yakın etti ve dünya gündeminin merkezine oturttu.
Hindistan’ın bağımsızlığı ve Hint Müslümanlarının kendi devletlerini (Pakistan ve Bangladeş) kurmasından beri, bir dargın bir barışık seyreden bölge huzuru, yine bozuldu.
Terör Asya’ya Kayıyor
ABD, Soğuk Savaş sonrası kedi-fâre oyunu için terör piyonunu sahaya sürdüğünden beri, ABD’nin dünya barışı(!) için hedef aldığı uluslararası terörün nerede baş göstereceğini sâdece CIA bilir bir hâle geldi.
11 Eylül sonrasında “İslâmî Terör” formasıyla sahaya sürülen oyuncular, kendilerine verilen taktiği lâyıkıyla uyguladılar. O kadar ki, bu oyuncuların 10 Numarası olan Bin Ladin’i yere göğe sığdırmadılar ve mezara gömmek yerine okyanusa attılar.
Afganistan, Irak, Suriye derken ABD, züccâciye dükkanındaki fil gibi devirmedik yer bırakmadı. Araplara sattığı silahlar, Katar’a uygulattırdığı ekonomik ambargo, doymak bilmeyen ABD’nin menüsünde ara sıcaklar gibiydi.
Yeni Taşeron: Budist Terör
21. yüzyılda uluslararası ilişkilerin baş aktörünün din olacağı, su götürmez bir gerçektir. İslâm, ite kaka terörle özdeşleştirildikten sonra, kamuoyunda ortaya çıkan beklenmedik tepkiler ve İslâm’a olan ilgi ve merâkın artması sebebiyle terörün yeni bir sâhibi olması gerekliydi.
1,5 milyarlık İslâm âleminden sonra, 1,5 milyarlık Çin ve 1,2 milyarlık Hindistan’ın ortası, şeytânî bir akılla kurgulanmış bir hedeftir. Arakan ile bölge yavaş yavaş dünya gündemine alınmış oldu. Senelerdir vatansız sayılan Myanmaar Müslümanları, itilip kakılmak için uygun bir hedeftir.
Müslümanlar hedef hâline getirilirken o hedefin üzerine konulacağı kaide de Nobel Barış Ödülü ile inşa edildi. Myanmaar, Batı’da meşhur oldu. Her şey hazırdı. Ve yönetmen “motor” dedi. Binlerce Müslüman katledilmeye başlandı. Göçe zorlanıyor ve göç yollarında ölüyor.
Peki Ya Hollywood!
Dünyânın terör baronları “motor” deyip Budist terörünü dünya gündemine sokarken, Hollywood’un boş duracağını zannetmiyorum. Yaşadığımız insanlık dramının anlatıldığı filmlerin vizyona girmesi pek yakındır. Benden söylemesi.
Time dergisi geçen hafta katliam yapan Budistlerin liderini kapak yaptı. Kötü adam da kamuoyuna tanıtılmış oldu. ABD’nin kan damlayan kalemlerle yazdığı senaryo için her şey hazırdı. Çekimler de çoktan başladı.
Myanmaar’a Askerî Müdahale
ABD’nin derdinin insan hakları, demokrasi falan olmadığını bilmeyen yok. Yanlışlıkla öldürdükleri sonra özür dilemek gibi bir lüksleri var.
Biraz siyâset ve yakın târih bilen herkesin tahmin edeceği gibi, 2018 ve 2019 Orta Doğu’daki tansiyonun Uzak Doğu ve Hint Okyanusu’na taşınacağı yıllar olacaktır. Bunun sebebine siz deyin petrol ve doğal gaz, ben diyeyim altın veya uranyum. Bu zenginlikleri sömürmek için önce askerî üssün kurulması gerekli. Onun için de askerî müdahale olmadan olmaz.
Türkiye’nin Sivil Diplomatik Aklı
İslâm dünyâsını parçalayan Amerika, Orta Doğu’yu gündemden düşürüp keyfince at koşturmak için, kameraları Budist teröristlere çevirmeye başladı.
Dinî hassasiyetlerle ayağa kalkan Müslümanlar, Türkiye’nin akl-ı selim ile davranması sonucunda haklıyken haksız duruma düşmekten kurtuldular.
Bangladeş’e verilen destek, sivil diplomatik manevralar Türkiye’nin işin başından bir denge unsuru olarak sahada olmasını sağladı. Askerî üs, değil gönüllerde insânî üs kurduk.