Tarihin sonu tezi ile artık dünyanın tek hakimi olduğu algısı yaratılan ABD'de mevcut yönetim sisteminin sürdürüleblir olmadığını kendi vatandaşları da görmeye başladı artık. Kendi ülkesinde bile bütünlüğü sorgulanmaya başlayan ve hızla ayrışmalara sahne olması beklenen bir ABD var karşımızda.

ABD’nin uzun süredir gündemimizde olan ve CAATSA kısaltması ile dilimize yerleşen yaptırımları 7 Nisan 2021 tarihi itibari ile yürürlüğe girdi. Rusya’dan ihtiyacımız olan ve kendi ülkemizi koruyacağız diye aldığımız bir sistem nedeniyle ülkemiz cezalandırılıyor. Ülkelerin kendi başına hala karar vemesini istmeyen, kendini dünyanın tek hakimi olarak görme çabası içindeki ABD artık kartvizitinde olmayan tek hakim hegemeon güç unvanını bu şekilde yaptırım ve tehditlerle sürdürmek istiyor. Dünya geneline baktığımızda sonuçta veriyor. Birleşmiş Milletler şartı, NATO Müttefikliği vb. konuların hiçbir önemi yok ABD için.

ABD’nin görünürde bir ulusal güvenlik stratejisi var. Ancak, ne yapacağını bimiyor. Varsa yoksa saldırgan realizmi uygulamak. Ya bendensin ya karşı taraftan, 11 Eylül saldırısı sonrası ya terörlesin ya bizimle diyerek soğuk savaş sonrasının ilk yılları gibi kendi hegemonyasının hüküm sürdüğü tek kutuplu bir dünya özlemi içinde olan ABD. Kendisi gibi düşünmeyenlere parmak sallayarak yola sokabileceğini düşünen bir ABD. Eski gücünde olmadığı için sözü dinlenmeyen, istihbaratı ve gücü ile övünen ancak başkentinde kendi Meclisini bile korumaktan aciz bir ABD. “Amerikan Rüyası” adı altında insanlara umut aşılayan ancak salgında kendi vatandaşlarını korumaktan ve aşılamaktan aciz bir ABD. Demokrasi getireceğiz adı altında el attığı her yere kan ve gözyaşı getiren bir ABD.

HIZLA AYRIŞMALARA SAHNE OLMASI BEKLENEN ABD

Tarihin sonu tezi ile artık dünyanın tek hakimi olduğu algısı yaratılan ABD’de mevcut yönetim sisteminin sürdürüleblir olmadığını kendi vatandaşları da görmeye başladı artık. Kendi ülkesinde bile bütünlüğü sorgulanmaya başlayan ve hızla ayrışmalara sahne olması beklenen bir ABD var karşımızda. Dünya ile hesaplaşmada kaybetmeye başladığını gören ABD tam bir panik psikolojisi içinde. Yarım hale gelen ve hızla çöküşe giden hegemonyasını nasıl olurda durdurabilirim sorusuna cevap arayışı içinde. Soğuk savaş sonrasında sistemini yeni dünya düzenine göre yeniden inşa edemeyen , güç zehirlenmesine çare bulamayan, güç uyguladığı her yerden zararla çıkan ABD’nin CAATSA adı verilen yaptırımları ile sonuç alamadığı ortada. Yaptırımların uygulandığı ne Rusya ne de İran teslim oldu ve asla da olmayacaklar. Evet zarar gördüler. Ancak, direndiler ve direnmeye devam ediyorlar. Zira günümüzde yaptırımlarla bir ülkeyi dize getirmek mümkün değil, tam tersine o ülke vatandaşlarının daha çok kin ve neftetini kazanıyor yaptırım uygulayanlar.

Kısaltılmış adı CAATSA olan bu yasa, “ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yolu İle Karşılık Verme Yasası” adı altında Rusya’yı hedef alarak uygulamaya konulmuştur.Rusya’nın savunma ya da istihbarat sektörleri ile çalışan kurum ve kişilere yaptırım öngörülmektedir. Doğrudan devletler ve o ülke vatandaşları hedef alınmamakla birlikte uygulanan yaptırımın derecesine göre etkilerini bütün toplum hissedebilmektedir. Ama asla toplumlara diz çöktürememektedir.

DİRENÇ CEPHESİ GİDEREK BÜYÜMEKTE

Tam tersine dünyada ABD’nin uygulamalarının yol açtığı direnç cephesi giderek büyümekte ve sıklaşmaktadır. Kaptırdığı cepheler nedeniyle ne yapacağını bilemeyen yeni jeopolitik meydan okumalara karşılık verme kapasitesi sorgulanan ABD eksen kaymalarına karşı yeni stratejiler geliştiremiyor, yeni bir sömürge düzeni tesis edemiyor ve açmaz içinde kıvranıyor.

NATO’nun birinci tehdit olarak öngördüğü Rusya ile Türkiye’yi aynı kafeye koymak, üstelik CAATSA’nın açık yazılımında da ifade edilen “hasımlar ile mücadele…” kapsamında aynı itiifak içinde yer aldığı bir ülkeyi bile hasım olarak görebilmeyi çaresizliğin ve çöküşün bir işareti olarak görmek gerekir. Bu uygulamalar, Roma İmparatorluğu senatörlerinden Epiktetos’un “İmparatorluklar aynı zamanda zalimlikler yuvasıdır” sözünü adet teyit etmektedir. Soğuk savaş döneminde SSCB’ne karşı ön cephede yer alan Türkiye bir kalemde hasım olarak ilan edilebilmektedir.

Uygulamaya konulan bu yaptırımların ağırlıklı hedefinin Rusya ile Türkiye arasında giderek artmakta olan iş birliğine engellemek olduğu bir gerçektir. Yaptırımların uygulanmaya başlandığı bugünlerde Karadeniz’de ve dolayısı ile Rusya ile Ukrayna arasında artan gerginlik karşısında ABD, Türkiye’ye safını seç mesajını vermektedir. Rusya’yı çevrelemek için her türlü imkanı kullanma çabasındaki ABD için bu konuda en önemli dayanak noktalarından birini Türkiye oluşturmaktadır. Türkiye’siz bir çevreleme asla başarılı olamayacaktır. Türkiye, Montrö Sözleşmesi gibi Karadeniz’de bu çevrelemeye etkili olabilecek önemli bir gücü elinde bulundurmaktadır. Son olarak Karadeniz’e bu sözleşme kapsamında çıkan iki ABD savaş gemisi ve Rusya’nın Montrö içerikli açıklamaları Türkiye’nin eline ki bu güce işaret etmektedir. Türkiye bu gücünü kullanarak Karadeniz’in bugüne kadar olduğu gibi barış denizi olmasının devamını sağlayabilir.

İKİ ÜLKE LİDERİ TARAFINDAN SÖZ DİNLENEBİLEN

Ukrayna-Rusya gerginliğinde, her iki ülke ile liderler seviyesinde temas kurabilen ve her iki ülke lideri tarafında söz dinlenebilen tek ülke olarak Türkiye’yi görebiliriz. Rusya ile Kırım konusundaki tam tersi yönde görüşlerimize rağmen ilişkiler sürdürülebilmektedir. Bugün güney komşumuzda olan Rusya ile iş birliği mutlaka sürdürülmeli ancak Ukrayna üzerinde Rusya’nın baskısını kıracak bir mekanizmada devreye sokulmalıdır.

Rusya ve ABD, Ukrayna üzerinden birbirlerini test etmektedirler. Rusya’nın verdiği tepkinin sert güç kullanma yönünde olduğunu görüyoruz. Putin’in görev başladığı zaman ifede ettiği şu cümle Rusya’nın ne yapmak istediğini açıkça belirtmektedir. “SSCB’nin çöküşü dünyanın karşılaştığı en büyük jeopolitik felakettir. Bir daha asla Rusya’nın da bu duruma düşmesine izin vermeyeceğim.” Rusya’nın güvenlik stratejisinin bu iki cümle üzerine oturmuş olduğunu açıkça görüyoruz. Napolyon ve Hitler tarafından işgal edilmek istenilen Rusya yakın çevresinde olan bitenlere kayıtsız kalmayacağını birçok kez göstermiştir. Bu konuda yaptıkları ne yapabileceğinin adeta teminatını oluşturmaktadır.

UKRAYNA’YI BİR KEZ DAHA SAHAYA SÜRMEKTE

ABD ve NATO, Rusya’ya karşı doğrudan cephe almaktan ziyade vekil olarak Ukrayna’yı bir kez daha sahaya sürmektedirler. Evet, Ukrayna 7 yıl önceki Ukrayna değildir. Ancak Rusya’da 7 yıl önceki Rusya değildir. Yerinde saymamıştır. Hipersonik füzelere dahil birçok yeni silah sistemlerini envanterine almış ve askeri yönden daha da güçlenmiştir. Ayrıca, Çin ile stratejik iş birliğini güçlendirmiştir.

ABD, Rusya ile girişmekte olduğu bilek güreşini kaybederse, eski Kongre üyesi Roan Paul’ün, “Amerikan siyasi sistemi, 1989’da Sovyetler Birliği’nin çöküşüne benzer şekilde dağılmanın eşiğinde, umarım sistemimiz Sovyet sistemi kadar onurlu durur” ifadelerinde yer aldığı gibi hızlı bir çöküşten kendini kurtaramayacağını öngörebiliriz.