Pek çok gözlemciye göre AB'nin ortak dış ve güvenlik politikasına yönelik en önemli sınamalarından biri yaklaşıyor.

Pek çok gözlemciye göre AB’nin ortak dış ve güvenlik politikasına yönelik en önemli sınamalarından biri yaklaşıyor. Kastedilen, AB üyelerinin Rus doğal gaz ve petrolüne bağımlılıklarını tam anlamıyla azaltmadan enerji ayağını kapsayan yaptırım paketleriyle Moskova’yı cezalandırma yolunu tercih etmeleri. Bu senaryo, yani yaptırımların enerji sektörünü kapsayacak paketlere dayanması hali bir süredir tüm Avrupa’da konuşuluyordu. AB’nin Rusya karşısında hızlı davranıp art arda yaptırım listeleri açıklamasının sınırlandırıcı bir yönü olacağı, Brüksel’in enerji ticaretini yaptırım hattına sokabilecek paketlere sıra geldiğinde yavaşlayacağını düşünenler de çoğunluktaydı. Bir kısım gözlemci ise bu tartışmaların yaşandığı günlerde Brüksel’in yani AB Bürokrasisinin yaptırımların petrolü kapsayacak şekilde genişletilmesine destek vereceğini zira tüm olumsuzluklarına rağmen AB Bürokrasisi için bu yaşanan krizin bir fırsat olduğunu söylüyordu. Bu görüşe göre AB Bürokrasisi aşikâr hale gelen Rus tehdidini kullanarak AB içerindeki bölünmeleri öteleyecek, zaman içerisinde de aşabilecek bir güvenlikleştirme/askerileştirme dönemi yaşayabilirdi.

Niye daha sert yaptırımlar?

NATO’daki konsolidasyon için ABD’nin çaba sarf etmesi, Almanya gibi Rusya ile özel ilişkilerin mimarı olan bir ülkenin parlamentosunun Ukrayna’ya ağır silah yardımını onaylaması ve Rusya’nın savaşın ikinci fazını sürdürürken çok katmanlı bir savaş verme becerisini gösterememesi AB Bürokrasisinin daha sert yaptırımlar konusunda cesur davranmasının da önünü açtı. Bilindiği üzere Rusya savaşın ikinci fazını sınırlı bir coğrafyada sürdürmekte. Genel olarak Moskova Ukrayna’nın doğu ve güneyinde kontrol alanı sağlamak adına hareket ediyor. Ancak bu faz çeşitli nedenlerle maliyeti sınırlı bir çatışmaya henüz dönüşmedi. Öncelikle Rusya tarafından amacının sınırlandığı ile ilgili açık bir söylem duyamıyoruz. Kremlin adına bu tür bir sınırlandırmaya gitmek savaşın başlangıcındaki amacının gerçekleşmediğini de kabul etmek anlamına geleceğinden, söylem ve politika düzeyinde net bir adım gelmiyor. Diplomasi masasının sürüncemede kalması da bu yüzden. İkinci olarak ABD, bu savaşı Moskova’nın sınırlı bir savaşa dönüştürerek yıpratma harbinden kurtulmasını arzu etmiyor. Rusya’nın yıpratma harbine karşı direnişi de topyekûn ve çok cepheli doğal olarak. Sık sık tırmanmanın olabileceğinin konuşulması, her hafta eski senaryoların yeni bir tatbikatla tekrar gündeme taşınması bu nedenle. Nitekim geçtiğimiz hafta Kaliningrad’ta gerçekleşen tatbikatlar nedeniyle taktik nükleer silahların kullanılma opsiyonunu tekrar hatırladık. Benzer şekilde iki üç günde bir Transdinyester’deki ayrılıkçı hareketin kullanılarak savaşın Moldova’ya doğru genişletilmesinden bahsediyoruz. Bu senaryoların gerçekleşebilme olasılığını kimse yadsıyamaz zira Rusya henüz savaşı kendi adına kazançlı bir sınırlı harbe çevirebilmiş değil. Bu nedenle de topyekûn askeri gücünün kullanılması seçeneğini masada tutmaya devam ediyor. Karşılığında da Batı cephesinden sertleşen yanıtlar almaya devam ediyor.

Petrol ambargosu

Geçtiğimiz hafta AB Komisyonu içerisinde Rus petrolüne yönelik yeni sınırlamaların bulunduğu yeni yaptırım paketini önerdi. Pakete göre AB, 6 ay gibi kısa bir süre dahilinde Rusya’dan petrol ithal etmeyi, 2022’nin sonuna kadar da petrole dayalı ürün ithalini sonlandıracak. Paket, bu hüküm dışında da bazı Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılması ve Rus devletine ait bazı yayın organlarının uydu ve yayıncılık sisteminden çıkarılması gibi hükümleri de içeriyor ama en çok tartışma konusu olan Rus petrol ithalatının durdurulmasına yönelik madde oldu. Bu maddenin AB üyelerinin Rus hidrokarbon kaynaklarına farklı derecelerde bağımlılıkları ve alternatif yaratma şanslarının değişkenliği düşünüldüğünde AB içerisinde yeni bölünmeleri tetikleyip tetiklemeyeceği merak konusu. Nitekim Komisyonun 6. Yaptırım paketine hazırlandığı basına sızdığında pek çok AB üyesi ülke konuyu kendi milli kurullarında görüştü ve en yüksek sesi Macaristan’ın çıkarttığı itiraz edenler ve memnuniyetsizler grubu açıklama yapmaktan geri kalmadı.

Von der Leyen: “Topyekûn ekonomik seferberlik”

Macar yönetimine göre bu yaptırım paketinin Budapeşte’den onay alması mümkün değil zira petrol konusunda alınacak bu tür bir karar Macaristan ekonomisine yönelik “nükleer bir saldırı” yapılması demek. Oysa Komisyon Başkanı von der Leyen geçtiğimiz Cuma İspanya’da yaptığı konuşmada AB’nin birliği ve dayanışması adına kendisinden çok emin görünüyordu. Leyen’e göre Rusya topyekûn askeri gücünü Avrupalı değerlere karşı saldırı için mobilize ederken, AB de ekonomik gücünü topyekûn olarak bu değerlerin savunulması için seferber ediyordu. Yani Leyen’e göre yeni yaptırım paketi AB tarihinde yeni bir sayfanın açılması demekti. AB Bürokrasisinin liberalizm karşıtı otokrasi ikiliğini ideolojik motivasyon unsuru olarak kullanmak ve fırsat bu fırsat AB üyelerinin başına vura vura tek hizaya dizip Brüksel’in ligini yükseltmek istediği çok açık. Üstelik Brüksel, Rusya’nın petrolüne dokunurken bunu AB’nin uzun dönemli enerji politikalarına da paralellikte gerçekleştirdiğini iddia edebilir. Bilindiği üzere hem Ukrayna savaşı hem Rusya’nın doğal gaz alımlarında ruble ile ödeme şartı getirmesi gibi gelişmeler uzun süredir rahatsızlık yaratan Rus enerjisine bağımlılık konusunu çözme niyetini Brüksel açısından iyice ciddileştirmişti. Ancak henüz Ukrayna Savaşı çıkmadan da Brüksel yeşil dönüşümle karbon sonrası ekonomiye geçişi planlıyordu. Yani örneğin Brüksel Ağustos 2022 sonuna kadar Rusya’dan kömür ithalatını durdurmayı planladığında hem karbon sonrası döneme yönelik bir adım atmış oluyor hem de Rusya’ya yönelik bir yaptırımın altına imza atıyor. Petrol de doğal gaz ve nükleer enerjiden farklı olarak AB’nin yeşil dönüşüm içerisinde ilk önce kurtulmayı düşündüğü kalemlerden biri. Tüm bunlara rağmen Macaristan’ın veto gücünü hatırlattığı çıkışı AB Bürokrasisi için gerçeklerin von der Leyen’in zihnindeki gibi olmadığını gösteriyor.

Memnuniyetsizler

AB ülkelerinin arasındaki enerji hassasiyetleri konusundaki farklılığı aslında Brüksel de biliyor. Bu nedenle Budapeşte ve Bratislava’ya 2023’ün sonuna kadar mevcut kontratları altında Rusya’dan petrol alımı için süre tanındı. Ancak bu muafiyet Macaristan ve Slovakya tarafından yeterli bulunmuyor. Her iki başkent de meselenin bir politik irade meselesi olmadığının altını çiziyorlar. Mesele bir alt yapı ve coğrafi gerçekliklerde alternatif bulma meselesi. Dolayısıyla 3 hatta 5 yıldan önce Rusya’dan petrol ithalatına yönelik sert bir tedbir almaya iki ülkenin zorlanmasının mümkün olamayacağı görüşü iki başkentin vurguladığı bir husus. Ayrıca Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan Rusya’dan petrol ve doğal gaz taşıyan boru-hatlarına alternatif üretme meselesinin sadece bir zaman meselesi olmadığını, ciddi bir alt yapı yatırımı yani para ve insan kaynağı gerektirdiğini söylüyorlar.

Brüksel’de duyulan farklı seslerden en ilginçlerinden biri Bulgaristan’dan geliyor. Hatırlanacaktır Sofya, Polonya ile beraber Kremlin’in ruble ile doğal gaz alım şartına karşı çıkmış, Rusya da Nisan ayı sonunda iki ülkeye giden Rus gazını kesmişti. Bulgaristan bu tür bir senaryo için hazırlıklı olduğunu, depolama tesislerinin iyi bir doluluk oranında olduğunu, Yunanistan ve Türkiye üzerinden LNG almak ve Azerbaycan kaynaklı ithalatı artırmak niyetinde olduğunu açıklamıştı. Petrol konusunda Sofya, eğer petrol ithalatını keseceksek keselim diyor demesine ama Bulgaristan bazı AB üyelerine muafiyet tanınacaksa kendisine de muafiyet tanınması gerektiğini söylüyor. Bulgaristan ulusal ekonomisi için neyin yararlı olacağı açıkken ya bir birlik disiplini vardır ya da yoktur noktasında Sofya. Burgas rafinerisi güneydoğu Avrupa’daki en önemli petrol rafinerisi ve Rus gazını işliyor. Dolayısıyla mesele sadece alternatif bulmak değil, sosyo-ekonomik zararın karşılanması meselesi. Bu son hususun Yunanistan ve GKRY’ni de rahatsız ettiği biliniyor. Atina ve Güney Lefkoşa için yaptırımların petrolün tankerler yoluyla transferini kapsaması durumu bir kâbus senaryosu. İki ülke son yıllarda Moskova ve ABD arasında dengeli politika izleme stratejisinden sapma yaşamışlardı. Ellerindeki Rusya ile diyalog kurmanın sınırlı araçlarını kaybetmek istemiyorlar elbette. Başka bir açıdan aynı açmazı Fransa ve Almanya’da hissediyor. Berlin bir yandan petrol ambargosunun petrol ve doğal gaz fiyatlarının daha da yükselmesine neden olacağını dolayısıyla Moskova’ya zarar vermekte yetersiz kalacağını düşünüyor. Diğer yandan geçtiğimiz hafta gerçekleşen iki günlük kabine toplantısında yaptırım paketi sonrası petrol fiyatlarının artması ile Almanya’da enflasyonun daha da yükseleceği vurgusu yapıldı. Bu şartlar altında Berlin hem savunma bütçesindeki artışı yapmak hem de AB içerisindeki dönüşümler için gerekli insan kaynağı ve yatırımın motoruymuş gibi görünmek zorunda. Bu çok zor bir iş olacak ve Scholz’un kimileri için mucizevi liderliğinin de sınırlarını oluşturacak. Sözün özü, 6. Yaptırım paketi AB adına gerçek bir sınama, ancak kimse bu sınavda ulusal hükümet ve ekonomilere doğru soru soruluyor mu emin değil.