Çarşı pazardaki fiyatlar adeta toplumla alay eder gibi. Günü bir gününü tutmuyor.
Hep yazıyoyuz ama aklımızdan çıkmayan bu akıl tutulmasına dönüşen derdimiz, başka bir şey yazmamıza yeterli olacak akıl ve düşünce zenginliğini bize bahşetmiyor. Etrafımıza bakıyoruz hiçbir şey yerinde durmuyor.
Çarşı pazardaki fiyatlar adeta toplumla alay eder gibi. Günü bir gününü tutmuyor. Semt pazarlarında belki biraz daha uygundur diyerek o günü bekliyoruz, oralar daha beter.. Alacağımız birkaç şey olmasına rağmen zengin görünsün diye koca pazar çantasıyla gidiyoruz. Ama planladığımız pazar alışverişi bütçesini bile hesapladığımız rakamlarla denkleştiremiyoruz.
Mutfağın olmazsa olmazlarından, bazı temel tüketim maddelerinde öyle fazlaca oynamalar olmazsa da, sebze, meyve fiyatlarını yakalamak neredeyse imkansız gibi. Salatalık, domates, özellikle kahvaltı masasının kraliçesi sayılacak kokteyl domatesle bir türlü anlaşamıyor ve uyum sağlayamıyoruz. Fiyatların yansıması tam bir etiket cambazı olmuş durumda. Uzun zamandır 30-40 lira arasında gidip geliyor.
Ya, mutfağın olmazsa olmazlarından patlıcan ve biber çeşitlerinin yanına hiç yaklaşılmıyor. Dolmalık, kapya adlı kırmızı biber ve çarliston fiyatları tam bir kabus! Fazla şımarmasınlar diye fiyat etiketleri olabildiğince gözden uzağa ve yükseklere yerleştiriliyor. Son gittiğimde, kapya biberin etiketi sinirlerimi öylesine zıpaltıki, alacaklarımı almaktan vazgeçip o marketten hızla uzaklaştım. Gördüğüm kapya biber etiketi 45 lira idi. Taze fasulya, kıl biber, kıvırcık, atom salatada gördüğüm fiyatlar enflasyonu azdıranların baş suçlusuydu.
Eskiden mevsimlere göre fiyatlarındaki aşırı değişimleri görebildiğimiz, özellikle sebze, meyve etiketlerindeki değişimlere uzunca bir süredir rastlamıyorduk. Özellikle Akdeniz bölgesi başta olmak üzere sera üretimlerinin olduğu yerlerden gelen sebzeler nedeniyle mevsim farklılıkları biraz olsun ortadan kalkmış durumdaydı. Şimdi artık o mevsim değişimlerinden yansıyan fiyat farklılıklarının kat kat üzerlerine çıkmış durumdayız ana dağıtım yerleri hal ortamlarında sebze, meyve borsası var gibi.
Semt pazarlarında ve marketlerde görebildiğimiz kadarıyla kiloları telaffuz etmek neredeyse imkansız hale geldi. İhtiyaçları neredeyse tane olarak satın almaya çalışıyoruz. Tüm bunlara artan akaryakıt fiyatlarının nakliyelere yansımasından kaynaklandığı ileri sürülen en etkin nedenmiş. Bilemiyorum, ben birçok yerde görüştüğüm hal yöneticilerinin yalancısıyım.
Yaşanan hayat pahalılığında yarınımızın ne olacağını bilemez durumdayız.
Neredeyse üç yıldır yaşamımıza ipotek koyan koronavirüsün sırtımıza yüklediği olumsuzlukların etkisinden hala tam olarak kurtulabilmiş değiliz. Salgının azalmış gibi görünmesi, pandemi sürecinde üzerimize çöreklenmiş olan virüs korkusundan, bu iyiye gidişin yarattığı psikolojik rahatlamayla biraz olsun uzaklaşıyor gibi olmamızdır.
Mayıs başından beri, Sağlık Bakanlığı’nın son açıklamalarının gösterdiği gidişatta, salgın etkilerinin yarattığı yoğun baskıdan kurtulabilme yolunda hızla ilerliyoruz. Uzmanların yaptıkları yorumlar, son varyant Omicron’un var olan etkisinin azalmaya başladığı şeklinde.
Her şey iyiye gidiyor gibi görünüyor olmasına karşın, aşılama konusunda da, hala istenen seviyelere ulaşamamışız.
İstanbul’da rakamsal verilerin toplum yaşamına nasıl yansıdığı konusunda pek fazla yorum yapamıyoruz ama, genelde fotoğraflara yansıyanlardan maske ve sosyal mesafenin korunması uygulamasında oldukça fazla gevşediğimizden söz edebiliriz.
BİR TUTAM TEBESSÜM
TENCERE VE KAŞIKLA
Nasrettin Hoca bir gün camide vaaz veriyormuş. Vaazında doğru ve dürüst olmanın önemini anlatıyormuş. Bakmış dinleyenler yarı uykulu ve esniyorlar.
Öğle vakti olduğu için de hepsinin karnı aç.
Düşünmüş:
- “Haydi, toplanın bize gidiyoruz. Etli pilav ve yoğurt yiyelim” demiş.
Herkes hızlıca toplanmış ve eve gelmişler. Hoca karısına:
- “Hanım masayı hazırla, hep beraber etli pilav ve yoğurt yemeye geldik” demiş.
Karısı:
- “Hoca Efendi ne yaptın? Evde ne, pirinç ne et, ne de yoğurt yok” demiş.
Hoca düşünmüş, taşınmış ve içeri gitmiş ve elinde bir kaşık ve kaz gelmiş:
- “Kusura bakmayın çocuklar, evde eğer pirinç, et ve yoğurt olsaydı bu tencere ve kaşıkla size ikram edecektim ama maalesef hiç biri yok” demiş.