8 Kasım 2017 târihli yazımda dikkat çektiğim "Türkiye'de her 10 Kasım gündemi", 10 Kasım 2017'de daha da belirgin şekilde zuhur etti.
8 Kasım 2017 târihli yazımda dikkat çektiğim “Türkiye’de her 10 Kasım gündemi”, 10 Kasım 2017’de daha da belirgin şekilde zuhur etti. 10 Kasım’ın havası da normale döndüğü için gelin duygusallıktan uzak bir “10 Kasım Okuması” yapalım.
Kurucularının çoğunun CHP kökenli olmasına rağmen Demokrat Partilileri itham ederek başlayan “Atatürk düşmanı parti” söylemi, Millî Görüş’ün zemin bulması ile âdeta bu siyâsî yapı ile özdeşleştirildi.
Siyâsî rekâbet gereği CHP’yi eleştirmek, otomatikman Atatürk’e saldırmak olarak saptırıldı. İsrail’i eleştirmenin “Yahudi düşmanlığı” olarak yanlış algılanmasına benzer bir hava oluşturuldu.
CHP, kendisine yapılan eleştirileri bertaraf edecek bir icraat ortaya koyamadığı için topu taca atıp eleştirilerden kurtulmak ve seçmen tabanını da tatmin etmek için bu eleştirileri “Atatürk düşmanlığı” olarak aksettirdi. Oysa ki partilerin kuruluşunu düzenleyen kanuna göre, Türkiye Cumhuriyeti’nde kurulan herhangi bir partinin Atatürk karşıtı olması mümkün değildir. Bu konuda her partinin tüzüğü, âdeta aynıdır.
CHP’nin Bitmeyen Muhalefet Malzemesi
Recep Tayyip Erdoğan, iktidar yolculuğunun daha ilk yıllarında “Millî Görüş Gömleği”ni çıkardığını söylemiş olsa da, Erdoğan’ın ideolojik muhalifleri inatçı bir inanmazlık içinde oldular. Hazır “Atatürk düşmanı ideoloji” varken, bu hazır “markayı” kullanarak hiçbir icraat yapmadan muhalefet yapmaya devam ettiler. Bu o kadar münbit bir malzemeydi ki, 2017’in son günlerinde bile hâlâ kullanıldığı hâlde bitmedi. Pek de bitecek gibi gözükmüyor. Yakında “Laiklik elden gidiyor” pilavını tekrar ocağa koyarlarsa hiç şaşmam.
Bütün siyâsî söylemini kendileri açısından Atatürk sevgisine ve muhalefet yapma açısından Recep Tayyip Erdoğan’ın her hâlükârda yanlış yapmakla itham etme üzerine kuran CHP, yüzde 20-25 bandında kemikleşmiş seçmen tabanına, Arab’ın Ya Lellisi gibi, aynı türküyü söyleyip duruyor.
Atatürk Üzerinden Oy Devşirmek
Nisan 2017 Anayasa değişikliğinden sonra, 2019 seçimleri açısından yeni bir sürece giren ülkemizde, bu sürecin en rahat partisi CHP’dir. Tek amacı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019’da seçilmesini engellemek; bunu yapamıyorsa bu seçimi zorlaştırmaktır. Zâten CHP’nin kitabında “başarısızlık” diye bir kavram yoktur. Hiç olmadı Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet ederler.
Yıllarca “Atatürk’ün Kurduğu Parti” olarak seçmenden oy isteyen CHP, AK Parti’nin daha belirginleşen Atatürk ilgisini kıskanmış gözüküyor. Daha belirginleşen diyorum, zira hep var olan ama özellikle yatırımlara verilen diğer isimlerle sanki silinmek isteniyormuş imajı oluşturulan Atatürk’e olan saygının normalleşmiş ve dengelenmiş bir şekilde ortaya çıktığına şâhid oluyoruz. Recep Tayyip Erdoğan daha önceki 10 Kasımlar’da Anıtkabir’e gitmedi mi ki, bu sene gidince olay oldu?!
Ancak köprülere, havaalanlarına, parklara Atatürk’ten başka isimler verilirken “Bunlar Atatürk’ü sevmiyor” diyenler, şimdi tek siyâset konuları ellerinden gidecekmiş gibi, “Oy için geri vites yaptılar, Atatürk sevgisini kullanıyor” demeye başladılar. Oy, kuru kuru “Atatürk’ü seviyorum” demekle alınsaydı, CHP karşısında kimsenin şansı olmazdı.
Her Fırsatta Erdoğan Nefreti
Akademisyen dostum Hakan Şahin, sosyal medya hesâbında yaptığı paylaşımda Erdoğan nefretlerini dışarı vurmak için her fırsatı kullananlara şu tavsiyede bulunuyor:
“Ülkedeki Atatürk'ü anma etkinliklerinin çoğu Erdoğan ve AKP karşıtı nefret eylemlerine dönüşmüş durumda. Atatürkçüler farkında olmadan muhafazakarların, kendilerinden ve Atatürk'ten daha çok nefret etmelerine ve toplumun daha beter kutuplaşmasına hizmet ediyorlar.
Mustafa Kemal'i yad etmek isteyenlere bir sözüm yok. Fakat birilerine nefret kusmadan bir etkinlik yapamayanların ciddi psikolojik sorunları vardır. Aynı örneği İsrail’e veya Amerika’ya nefret kusmadan iki çift laf edemeyen muhafazakarlar üzerinden de verebilirim.
Ben Atatürkçüler gibi Tayyip Erdoğan'dan nefret etmiyorum. Muhafazakârlar gibi Batı dünyasından da nefret etmiyorum. Her toplumun iyi insanı da vardır, kötü insanı da. Ayrıca her insanın iyi hali de vardır, kötü hali de. Hepiniz sadece kendinize bakarak bu basit gerçeği görebilirsiniz.”
Atatürk Üzerinden Erdoğan’a Nispet Yapmak
Bu nefretin her fırsatta dışa vurulmasının arkasında, gizli bir sevginin sebep olduğu dikkat çekme isteği olduğunu düşünmeden edemiyorum. Sanki “Ne yaparsan yap, biz seni sevmeyeceğiz; Atatürk’ü seveceğiz” diye kör gözün parmağı gibi karşı tarafa nefret olarak akseden bir sevgi gösterisi olduğunu zannediyorum.
Ayrıca Nevzat Tandoğan ile Osman Yüksel Serdengeçti arasında geçen tatsız olayı hatırlatırcasına “Atatürk sevilecekse biz severiz” diye anlaşılabilecek bir tavır da yok değil. Neredeyse Atatürk’ü kimlerin seveceğini de onlar tâyin edecekler. Ne yazık ki, bunu yapanlar “toplumu kutuplaşmayın” diyenler.
Bu tavra, teknolojinin imkânlarıyla Los Angeles’tan haberleştiğimiz Rabia Tuba Arslan, Amerika ile aramızdaki zaman farklı sebebiyle sosyal medyadaki şu paylaşımı ile tepkisini göstermiş:
“Burada bugün 10 Kasım. Kurucu lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Allah’tan rahmet diliyor, saygıyla anıyorum. Adını kullanmak suretiyle ülke insanını birbirine düşüren Atatürkçüleri ise hiç affetmiyorum… Ve bugün burada onu anarken, dile getirmek istiyorum ki, toplumsal barış sağlanamıyorsa eğer, bunda sizin ve yaptığınız garabet Atatürkçülüğün payı yüzde 99’dur.”
Atatürk’ü sevmeyi, hiçbir şey yapmadan durup sevgisini kuru sözlerle ve sâdece lafla dışarı vurmak zanneden zevâta Atatürk’ün şu sözünü hatırlatmak isterim:
“Beni öven sözleri bırakınız. Gelecek için neler yapacağız, onu söyleyiniz”