​FABRİKA AYARLARI YETERLİ Mİ?

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Kurumsallaşma ve fabrika ayarlarına geri dönme, son günlerde iktidar ve muhalefet partilerinin başlıca gündemi.

Kurumsallaşma ve fabrika ayarlarına geri dönme, son günlerde iktidar ve muhalefet partilerinin başlıca gündemi. Aslında başta aile şirketleri olmak üzere iş dünyasının, siyasetin ve ülkelerin temel amacı, idareyi belirli kurallar zincirine bağlamaktır. Böylece yönetimde sistem, kalite ve sürdürülebilirliğin yerleşmesi arzu edilir. 

Mekanik sistemlerde bir tuşla fabrika ayarlarına geri dönülebilir de ruh taşıyan sosyal sistemlerde bu mümkün değil. Kurumsallaşma, kuruluş döneminin ruhuna dönmekle sınırlı olmayan, yeni ihtiyaçlara göre her an oluşum ve gelişim halinde olan kapsamlı bir içeriktir. O halde kuruluş sürecindeki heyecana ve ruha nasıl dönülecektir? Daha da önemlisi geçmişte kalan ve o döneme hitabeden ruh, bugünün ihtiyaçlarını giderebilecek midir? 

Kurumsallaşma, insanın evrenin sırlarını çözmesi ile gelişmiş bir kavramdır. Aristo’ya dayanan, Galileo ve Newton ile taçlanan görüşe göre evren; Yaratıcı’nın harika bir düzenle kurduğu, özünde madde ve matematiğin yer aldığı ve belirli kurallar ile kendi başına ve değişmez kanunlara göre işleyen, mekanik bir düzene sahiptir. Bu görüş, Einstein ve takipçisi bilim adamları tarafından geliştirildi. Böylece zaman ve mekânın durağan olduğuna dayanan Newton fiziğinin, madde odaklı sabit yasaları, kuantum fiziğinin, değişken, dinamik ve madde ötesi yasalarına yenik düştü. Zaman, mekân, hareket, güç gibi hayatın bütün değişkenleri, belirli fizik ve matematik kurallara göre işlemektedir ancak bu işleyiş, sabit değil her an değişim halindedir. Yaratıcı, kurduğu sistemi, kendi haline bırakmamış, her an onu yönetmeye devam etmektedir. Böylece Kur’an-ı Kerim’in işaret ettiği, evren ve içindeki her şey iç içe, hareket ve inşa halindedir görüşü, teorik olarak da kanıtlanmıştır. Hayatın en küçük yapı taşı olan maddenin, değişken bir enerji (ruh) ile bir bütün oluşturduğu bilimsel olarak da anlaşılmıştır. 

Evrene ilişkin bilgilerdeki değişim, sosyal sistemlerin yönetimini ve kurumsal yasaları da değiştirmiştir. Bir örgütü, kuruluş döneminde yahut sonra kolayca işleyecek, mantık odaklı bir kurallar zincirine bağlamak ve organizasyon modelini yerleştirmek gerekli ama yeterli değildir. Zira sosyal sistemler; kuruluş dönemindeki tasarımlarını, zamanla oluşan değişim, yeni veriler ve ihtiyaçlara göre yeniden yapılandırabilirlerse yani ki sürekli bir inşa ve olma çabasında olurlarsa ilk tasarımdaki ruhu, bugünün ihtiyaçlarına göre yeniden oluşturabilirler.

Ülkemizin, Gazi Mustafa Kemal’in liderliğindeki kuruluş sürecine benzer biçimde son yirmi yıldır çok önemli bir değişim ve dönüşüme girdiği, ekonomik ve sosyal hayatta ciddi mesafe aldığı açıktır. Son halk oylaması ile yönetim sisteminde de ciddi bir dönüşüme girilmiştir. Bu dönüşümün anlaşılması, yerleştirilmesi, kurumsal ve sürdürülebilir hale getirilmesi, en az dönüşüm kadar önemlidir. Bunun için kuruluş döneminin gerektirdiği belirli düzeydeki otorite ile adeta at üstündeki hızlı yol almanın, belki biraz yavaşlayarak gerçekleşen kazanımların içselleştirilmesi gereklidir.

Bunun içindir ki kuruldukları ilk andan itibaren bir yıpranmaya ve yok oluşa doğru gittikleri bilinen sosyal sistemlerin kurumsallaşmaları ile temel amaç sistemi, değişen şartlara cevap verecek, oluşum halinde, dinamik ve sistematik bir kurallar zincirine ve bunu tamamlayacak bir kimlik, aidiyet, değer ve ruh bütünlüğüne kavuşturmaktır. Sosyal sistemin özellikle kurucu liderden sonraki işleyişinin tanımlanması, kurumların, kendilerine ruh veren değerlerden kopmadan, güncel kalmaları için gerekli ve önemlidir.  

 Unutulmamalıdır ki tarihe yön veren ve çok önemli toplumsal dönüşümlere öncülük eden liderlere yönelik en önemli beklenti, onlara ihtiyaç duyulmayacak, sürdürülebilir bir düzeni kurmalarıdır. 

Yeni Türkiye’nin siyasi kültürünün psiko-sosyolojik dinamiği ve temel ihtiyacı, çok iyi analiz edilmelidir. Muhafazakâr, demokrat, yerli ve milli bir profil sergileyen çoğunluğu şehirli ve eğitimli insanların beklentisi bellidir: Koyu ideolojiden uzak, insan odaklı, yapıcı, müzakereye açık, itaat kültürünü bireyselleşme ile, temel değerlerini modernite ile buluşturmaya istekli, demokrasi ve adaletin davranış düzeyinde yerleşmesini bekleyen, liderin ileri vizyonunun sistemin hücrelerine işlemesini isteyen, istikrarı, büyük projeleri ve toplumsal uzlaşmayı kesinlikle sürdürmek isteyen, uluslararası arenada daha güçlü olmayı isteyen, yerelde yaşanan kimi zaafları bertaraf etmek, bilimsel anlayışı ve ilerlemeyi arzulayan toplumsal bir beklentidir bu. Evet, insanımız yerel değerlerine daha çok sahip çıkarak, küresel değerlere ulaşmak istiyor. Doğulu duruşunu, inancını ve itaat alışkanlığını koruyarak batılı, modern ve eleştirmeyi isteyen bir sosyolojik profilin giderek çoğaldığı göz ardı edilmemelidir. Hızla gelişen toplumumuz; bugün yakaladığı güçlü ve karizmatik liderlik vizyonunu sürdürebilecek ve yarınlara taşıyacak, dünyada beklenen siyasal fay hatlarındaki kırılmalar, siyasal ve toplumsal çatışmalarla baş edebilecek bir kurumsallaşma bekliyor. Aksi halde AK Parti’nin öncülük ettiği ekonomik ve sosyal dönüşüm, en çok kendisini sorgular hale gelecektir.