Afrin Zeytindalı Harekâtı'nı çok boyutlu incelemek mümkündür.
Bu harekâtın siyâsî, askerî, ekonomik, dinî, millî ve yerel, küresel, sosyal, antropolojik, kültürel, psikolojik ve benzeri birçok boyutu vardır. Bu boyutların her biri derinlemesine ele alınabilir. Ama söz konusu müzmin muhalefet partisi CHP ve onun genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olunca, öyle çok da derine inmeye gerek yoktur. Mevzuya şöyle bir geçerken uğrasak yeter de artar.
Afrin Zeytindalı Harekâtı ile ilgili CHP’nin tavrını üç seviyeye ayırmak mümkündür:
Seviye 1: CHP, Afrin Harekâtı başladığında (her zamanki gibi) karşı çıktı. Şaşırmadık, çünkü dünyânın en iyi işini bile beğenmeyeceklerini kendileri söyledi. CHP, sevgilisinin yaptığı hiçbir şeyi beğenmeyip trip atan ergen kız tavrını burada da gösterdi. “Ne işimiz var bizim Afrin’de” dedi. Yetmedi, “Suriye’nin içişlerine neden karışıyoruz?” dedi. Daha ileri gitti ve “PYD ve YPG, özgürlük savaşçılarıdır” dedi. Âdeta (maazallah) Mehmetçiğin yenilmesi ve kendince “haklı” çıkmak için adaklar adadı. Adakları adarken mumları da yeni arkadaşları Karamollaoğlu yaktı.
Seviye 2: Diplomatik tâbirle “etkisiz hâle getirilen” ve halkın anladığı tâbirle “temizlenen” 4000 teröriste karşı, (keşke hiç olmasaydı) 50 şehit vererek kazanılan Afrin Zaferi ile birlikte, dün yediğini unutan Alzheimer hastası gibi, CHP birden bu zaferden gurur duyduklarını falan söylemeye başladı. Öyle ya, bu millî gurura bir pasta olarak baktıkları için, bu pastadan dilim almak amacıyla bu manevrayı yapmakta bir beis olamazdı. Bu dönüşün sebebi sorulunca “Biz Mehmetçik zarar görmesin diye karşı çıktık” gibi laflar ettiler. Ee, ne de olsa serde “Mustafa Kemal’in askeri” olmak vardı. Askerî başarı CHP’siz olmazdı.
Seviye 3: Oynadığı bilgisayar oyununda ustalaştıkça seviye atlayan çocuk gibi CHP, Afrin konusunda yeni bir seviyeye geldi. Tam da muhalefet konusunda CHP’nin bile bir kırmızı çizgisi vardır, diyecektik ki, bu iyi niyet hevesimiz kursağımızda kaldı. Kamuoyunun tanıdığı kişilerden oluşan bir grupla birlikte Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Genel Kurmay Başkanımız Org. Hulusi Akar, bölgedeki muzaffer askerlerimize moral ziyâretinde bulundu. Neredeyse hiçbir protokol kuralı uygulanmadı. Bir er ile Hulusi Paşa yan yana selfi çektirdiler. Kafilede müzisyenler çoğunlukta olunca, çalıp söylemeden olmazdı. Hele aralarında İbrahim Tatlıses gibi bir terör saldırısından ağır yaralar alarak kurtulan ve sahne hayâtına son vermek zorunda kalan bir terör mağduru varsa, düşman çatlatırcasına eğlenmek gerekirdi. İbrahim Tatlıses, düşman çatlatmak için, Yaylalar türküsünü Afrin ve Münbiç’e uyarlayarak söyledi. Ama çatlama sesi CHP’den geldi. Vay efendim, orası eğlence yeri miymiş!
Savaşımız Düğündür, Öğren Artık!
İsmindeki “halk” kelimesinin anlamından ne kadar uzak olduğunu sık sık izhar eden Cumhuriyet Halk Partisi, genel başkanından, parti sözcüsüne kadar “çok sesli bir orkestra” misâli, konuşmaya başladı. Afrin Zaferi’nden rahatsız olduğunu söyleyecek kadar ileri gidemeyecekleri için eleştiri topunu verkaç ile sahaya sürdüler. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın giydiği askerî kıyâfete laf söylemekten daha kaliteli ve derinlikli bir eleştiri yapamadıkları için, “mâruz” ile “mâzur” arasındaki farkı bilmeden çektikleri mikrofon başında ve kameralar önünde komik duruma düştüler.
Afrin’de eğlence vardı, çünkü savaş Türk’ün düğünüdür. Savaşa gidiş de düğüne gidiş gibidir; zafer de düğün gibi kutlanır.
Bu zaferi gerçek sâhipleri ile kutlamak, bunu samimiyetle kamuoyu ile paylaşmak, yapılması gereken eğlencelerin en hafifidir. CHP ve etrâfındaki 28 Şubat artıkları, askerin eğlenmesini sâdece orduevlerinde ve şampanya patlatarak olmadığını anlayabilirse, eleştiri yaparken düştükleri durumun neden komik olduğunu da anlayacaklardır.