Almanca "zamanın ruhu" demek. Hegel tarafından tanımlanan ve o gün bu gündür kullanılan bir tabir. Bir "şey"in değerini belirleyen, onu öne çıkaran şartların toplamı olarak kısaca tanımlamak mümkün. İzafiyet Teorisi'ni Einstein'dan önce de anlatanlar olduğu halde Einstein'ın yaşadığı dönemin "zeitgeist"ı onun İzafiyet Teorisi'nin anlaşılmasına imkân tanımıştır diye anlayabiliriz.
Sporda ve özellikle futbolda da mutlaka bir zeitgeist/zamanın ruhu vardır. Karpatların Maradonası Georghe HAGI’nin Türkiye’ye gelmesi bu duruma en güzel örnektir ya da Alex De SOUZA’nın Ülkemizde top koşturması örneklerden birisidir. Ne Hagi ne de Alex, zamanın ruhu onların gelmesine uygun olmasaydı sanatlarını buralarda icra edemeyeceklerdi.
Gelenler kadar bir de gidenler için bu gerçek aynı şekilde hayattadır. Tugay KERİMOĞLU’nun İngiltere macerası buna en güzel örneklerdendir ya da Arda TURAN’ın Athletico dê Madrid sonrası Barcelona günleri. Tugay KERİMOĞLU en olgun çağında kendisini daha da geliştirmek için gittiği Ada’da iz bırakan bir oyuncu oldu. Arda TURAN da Simeone’nin elinde gösterdiği gelişimi ya Real’e giderek ya Barca’ya giderek taçlandıracaktı.
Bize bu yazıyı bu başlıkla yazdıran ise hiç kuşkusuz Trabzon Başkanı Ahmet AĞAOĞLU’nun “genç yetenekleri satacağımız sene bu sene değil” açıklaması oldu. Abdülkadirler (Parmak ve Ömür) ve Yusuf için Trabzon’a ciddi teklifler geldiğini muhabir arkadaşlarımız uzun zamandır yazıyor. Bol sıfırlı söylentilerin gerçek olsalar bile geçerli olmadığını söylemiş oldu Sn. Ağaoğlu bu beyanıyla.
Ülkemizde ne yazık ki kurak bir altyapı/özkaynak düzenimiz var. Altınordu dışında kurumsallaşmış ikinci bir örnek veremiyoruz. Bursa, Vakıfköy ve Özlüce futbolcu fabrikalarına rağmen küme düştü ki örneği dünyada yoktur. Trabzon ise Erdoğdu Anadolu Lisesi geleneği ile sağladığı sürdürülebilir öz kaynak düzeninden en yüksek verimi alan örnek takım şimdilik.
Üç büyüklerin ise hiç böyle bir derdi yok ne yazık! Hal bu ki; onların kurtuluşu bu “kısa yol” tuşunu etkin hale getirmelerinde ama Fenerbahçe’de Müjdat YETKİNER’den sonra Galatasaray’da Sabri SARIOĞLU’ndan sonra ilk on bir oyuncusu yetişmedi altyapıdan. Beşiktaş biraz daha şanslı Metin-Ali-Feyyaz’dan sonra Necip’e kadar kurak olan üretim Dorukhan ve Güven’le kabuğunu kırdı ve ilk ışıklarını verdi geçen sezon.
İnternet tabanlı bilgisayar oyunlarında 21 yaşın altında olmasına rağmen üst düzey beceri ve deneyim sahibi oyuncular için uydurulan bir deyim var “wonderkid” diye. Fenerbahçe’nin Makedon oyuncusu Elif ELMAS da aynı Abdülkadirler ve Yusuf gibi bu tanıma uyan bir oyuncu olarak temayüz etti Türkiye’de geçen iki senesinde. Napoli gibi İtalya’da adı ve ağırlığı olan bir kulüp tarafından 16 Milyon €uro peşin bedel ve 1,5 Milyon €uro performansa bağlı ek ödemelerle transfer edildi. Fenerbahçe içinde bulunduğu zor ekonomik şartların da zorlamasıyla “zeitgeist”ın uygun olduğunu düşünerek elindeki değeri nakde çevirdi. Beklese belki seneye daha yüksek bedelle satabilecekken Reklamcı Eli ACIMAN’ın deyimiyle “eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan yeğdir.” diyerek sattı çıktı bu oyundan.
Trabzon ise bu sene yarışmacı bir takım kurarak Şampiyonluk hedeflediğini ilan etmiş oldu elindeki wonderkidleri nakde çevirmeyerek. Bu da bir tercih elbette saygı duyulması gerekiyor. Uzun yıllardır şampiyon olunamamasının şehirde ürettiği gerilimi bir nebze olsun hafifletmek için böyle bir yola başvurulmuş olabilir ama bu tercih oldukça büyük riskleri de barındırıyor bünyesinde. Reel politik olarak verilen her iki karardan hangisinin pozitif sonuç verdiğini seneye Mayıs ayı sonlarında göreceğiz ömrümüz olursa.
Güzel bir hafta ve hazırlık maçlarında takımlarımıza “kazasız-belasız” sonuçlar diliyoruz.