2020 yılına girerken bir basın bülteni geçti elime. 2020 yılının ilk büyük bombası olarak bir düetten bahsediliyordu.
Seksenli yıllarda bir şarkı yayınlanmıştı. Arap melodili bir şarkıydı, Durmuş Çiğdem adl bir şarkıcı seslendirmişti bu şarkıyı. Adı “Şiki Şiki Baa Baa” idi. O dönem için epey renkli gelmişti halka, şarkı tutmuştu, hatta Kemal Sunal’ın filmlerine bile fon olmuştu. Durmuş Çiğdem o şarkıdan sonra unutuldu gitti, şarkı sempatik bir şarkı olduğu için o dönem ses getirmişti.
2020 yılına girerken bir basın bülteni geçti elime. 2020 yılının ilk büyük bombası olarak bir düetten bahsediliyordu. Projede Ayla Çelik ile Acun sayesinde Türkiye’nin müzik otoritesi olan Beyazıt Öztürk “Parti- Şiki Şiki Ba ba” adında şarkıdaki düetten bahsediliyordu. Açtım dinledim, klibini de izledim. İnanamadım. Bu kadar saçma bir projeye nasıl imza atılır diye düşündüm. Dürüst olayım projeyi A’dan Z’ye beğenmedim. Ayla Çelik’in YouTube hesabında “Şiki Şiki Baba” yazmak yerine şarkı adını “S… S… Baba” olarak yazdıklarını gördüm. Allah’ım “dalga geçer” gibi dedim. Şarkının klibi Monako Prensiliğinde çekilen burjuvaların eğlencilerini anlatır gibiydi. Milletin bu kadar düşünceli ve nerdeyse mutsuz olduğu bir dönemde böyle bir burjuva klibi görmek beni sinir etti. Sonra oturup bir düşündüm, Ayla Çelik “neden Beyaz’da bu kadar ısrar ediyor” diye empati kurmaya çalıştım. Daha önce “Bağdat” şarkısında da düet yapmışlardı, popülist bir düetti. Romantik bir aşk şarkısında işi komedyenlik olan bir adamla düet yapıyordu, tabii ki şarkının gücünden dolayı o yürüdü. Ama bu ikinci düet yemedi. Çünkü bu projede, bu şarkıda bu ikilinin ne kadar uyumsuz bir ikili olduğu çok net ortaya çıktı. Romantik bir kadın ile işi komiklik yapan olan bir adamın uyumu imkansız değildir ama o iki markanın fiziksel olarak, ruhsal olarak, marka kimliği olarak uyumlu olması lazım. Ayla & Beyaz ikilisinde bu uyum yok. Sonra şarkı tuttu mu diye baktım. Şarkının yayınlandığı ilk 15 günlük performansına baktım. Yani 01-15 Ocak 2020 tarihlerinde radyo ve televizyonlarda ki yayın adetlerine baktım. Şarkı Radyo & TV Takip Merkezi verilerine göre 15 Ocak itibariyle medyada en çok yayınlanan ilk yüz şarkı arasında 74. Sıradaydı. On beş günde toplamda 913 kez yayınlanmış, yani Türkiye genelinde günde ortalama 60 kez yayınlanmış. 200 küsür radyo ve televizyon kanalının ölçümlendiği bu araştırmada günde ortalama 60 kez yayın almış. Yani şarkı tutmadı, olmadı. Muhtemelen şarkıyı yayınlayanlar da Ayla ile Beyaz ile kişisel dostlukları olan medyalardı.
Sonuç?
Ben müzik dünyasının son yıllardaki en kaliteli çıkışı yapan Ayla’ya “biraz daha markana uyan isimlerle çalış” diyeceğim. Beyaz’a gelince. Sen devam et baba, paranı kazan. Türkiye’de popüler kültür figürlerı bir gün şarkı söyler, bir gün filmde oynar, bir gün dans eder, bir gün siyaset yapar kısaca rüzgar nereye giderse oraya eserler. Beyaz’ı yakında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekrem beyin rakibi olarak da görsem şaşırmam.
Müthiş bir program: 3’te 3 Tarih
Geçtiğimiz hafta TRT 1 ‘de yayınlanan “3’te 3 Tarih” adlı televizyon yarışmasına şahit oldum. İlk önce bir tarih temalı yarışmanın yapılmasına çok sevindim. Tarihin hayatın her alanına girmesi gerektiğini düşünen bir insanım. Eğitimde tarihin yeri çok büyüktür. Maalesef ülkemizdeki eğitim sisteminde tarih “ezbere dayalı” sıkıcı bir formatta sunulduğu için insanlar daha çocuk yaşta tarihten soğuyor. Oysa tarihi anlamak ve yorumlamak geleceğe giden yolda en önemli basamaktır. Geçmişi anlarsanız geleceğe de daha emin adımlarla ve daha bilinçli gidersin.
İşte bu heyecanla izledim TRT 1’deki “3’TE 3 TARİH” adlı yarışmayı. Türkiye ve dünya tarihinden oldukça sağlam soruların sorulduğu entellektüel seviyenin çok yüksek olduğu bir yarışma. Pelin Çift’in başarılı sunumu ile müthiş kaliteli bir yarışma oldu. Gençlerin tarihe olan merakı beni çok mutlu etti. Kamusal yayıncılık adına böyle bir yarışmanın yapılması hem TRT adına hem de Türkiye adına müthiş bir duygu. Programın kurgusu filan dört dörtlük, perşembe akşamları yayınlanan “3’TE 3 TARİH” dlı bu programı mutlaka izleyin. Tarihe daha fazla önem vermemiz lazım. Bu program bunun en somut ve en güzel örneği, bir izleyin anlayacaksınız beni.
TRT’in en büyük sıkıntısı PR yani tanıtım. Bu konuda kendisini diğer rakip medya grupları gibi topluma ifade edemiyor, gösteremiyor. Bu kurumun en büyük eksikliği, bu eksikliği giderirse bu kanalın hem reytingi hem de cirosu artar. Öte yandan Pelin Çift’li “3’te 3 Tarih” daha güzel olmuş, Pelin çok kaliteli, efendi bir kız yarışmayı çok iyi taşıyor.
Wikipedia nihahet açıldı
İki yıl sekiz buçuk aydır kapalı olan Wikipedia nihayet açıldı. AYM’nin gerekçeli kararında Wikipedia’nın kapatılmasının “demoktratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği” vurgulanmış. Bu tür yasakları artık aşmamız lazım. Biz bir Avrasya ülkesiyiz, hem Avrupa hem de Asya’ya aitiz. Ama son yıllarda daha çok Asya kokmaya başladık. Kapatmadığımız sosyal medya platformu kalmadı. Kapatınca ne oluyor? Hiç bir şey olmuyor. Millet yine VPN muhabbeti, IP değiştirme vs derken o sitelere giriyor. Ne oluyor adımız boşu boşuna sansürcüye çıkıyor, hoş değil bu. Artık günümüz teknolojisinde yasaklarla yol almak imkansız. İnsanlar Wikipedia’nın kapalı olduğu dönemlerde 0 katarak Wikipedia’nın önüne takır takır girdi siteye. Boşu boşuna adımız sansürcüye çıktı ülke olarak.
“Yeniliğin Adı” diyor reklama eski yüz koyuyor
Hülya Avşar’ın kendisini pazarlama yeteneğine hayranım. Yaklaşık beş, altı yıldır hiçbir piyasa ya da marka değeri kalmadı. Ne müzikte ne televizyonda ne de başka bir mecrada bir başarısı var. Ama kendisini iyi pazarlayan bir ekibi ya da şansı var. En son bundan beş, altı sene önce yazı yazdığım bir gazetede Hülya Avşar’ın yaşlandığını ve gençleri hedef kitlesine alan bir reklam filminde oynamasının hatalı olduğuna vurgu yapmıştım köşe yazımda. O dönem gazete herhalde bir lobiden etkilenerek bana posta koymuştu, bugün “özgürlük nağmeleri” ile adeta ortalığı yıkan, basın özgürlüğü palavraları ile kafa şişiren o gazete benim o gün o reklamda Hülya Avşar’ın oyantılmasının yalnış olduğunu yazmamdan dolayı, bana sansür uygulamıştı. Şimdi isimler, kişiler önemli değil, bunu neden yazdım biliyor musunuz? Her gördüğünüze, her okuduğunuza inanmayın demek için yazdım. Hiçbir şey göründüğü gibi değil bu ülkede.
Televizyonda Bambi Borjen’in reklamını izlerken bu anım geldi aklıma. Borjen model yatakların reklamlarında Hülya Avşar reklam yüzü olarak seçilmiş. Ona bir de jingle niyetine şarkı söyletilmiş. Avşar, bakımlı, yaşının altında görünen bir kadın onun fiziki kimliğine asla lafım yok. Ama iyi bir şarkıcı değil. Bu reklam filminde seslendirdiği şarkıda bunu bir kez daha gördük. Müşterisi kalmadı, kim gidip sırf Hülya var diye o ürüne sempatik duyar ya da o ürünü metheder? Ben bu reklam ajanslarını hiç anlamıyorum, bu işin eğitimini de alan, eğitimini de veren biri olarak reklamlarda ünlü kullanımının risklerini çok iyi biliyorum. Ama nedense reklam ajansları bunu bilmiyor. Bambi Borjen, reklamında kullandığı şarkıda “Yeniliğin adı yine Bambi” diyor ama eski hata demode bir reklam yüzü kullanıyor. Bu ne iş diye sorarlar! Söylentiye göre Hülya Avşar bu reklam filminden 2 milyon lira alacakmış. Yazık, vallahi harcanan paraya yazık. İşin ilginç tarafı firma 2022 yılına kadar reklam yüzü olarak Hülya Avşar’ı kullanacakmış, daha da ilginci firma satışlarını arttırdığını savunarak bunun reklam kampanyası sayesinde olduğunu savunuyormuş... “Vah Vah Vah....” ne diyeyim...