Bir kısmı şahsi hınçları için bu dedikoduları kullanır. Bir kısmı ise partide önleri açılsın diye. Böyle dedikodularla, kalabalık içinde burun göstermeye çalışırlar.
Bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün yeni parti kuracağı iddiası kendisi tarafından yalanlandı. Ankara kulisleri her devir böyle havada uçuşan düşüncelerle doludur. Onlar geçmiş zaman hayaletleri gibi koridorlarda dolaşırlar.
Kimi muhaliftir, kendisi hiç birşey yapamadığı için böylesi bir umuda bel bağlar. Kendince, “Belki biri iktidar partisini böler de ben de sebeplenirim” diye düşünür. Ancak çok parçalı bir yapı içinde var olabileceklerini, belki de iktidara bir ucundan yapışabileceklerini hayal ederler.
Bir kısmı şahsi hınçları için bu dedikoduları kullanır.
Bir kısmı ise partide önleri açılsın diye. Böyle dedikodularla, kalabalık içinde burun göstermeye çalışırlar.
Her halukarda, sağ bir partide, hele iktidar ve güç odağı bir partide, böyle birşey çok zordur. Ak Parti, Cumhurbaşkanlığı sistemi için bir fırsat yakalamışken, 15 Temmuz sonrası halkın gücünü böylesine arkasına almışken, bu iddialar da düşünceler de saçmadır.
Dedikoducuların bilmesi gereken, bugün kim yaparsa yapsın, neresi desteklerse desteklesin, böyle bir partinin kurulması mümkün değildir. Diyelim ki kuruldu, başarılı olması hiç mümkün değildir.
Bu dedikoduları çıkaranlar muhaliflerse ve böyle bir şekilde iktidara el atabileceklerini zannediyorlarsa, halusinasyon görüyorlar demektir. Benim önerim, daha çok çalışmaları.
Eğer Ak Parti’nin çeperindelerse, onlara önerim bile yok. Boşuna uğraştıklarını biliyorlar zaten.
Yayın yasağı mı, yasak yayın mı?
Terör olaylarında (Katılmasam da) biraz da olsa anlayabiliyorum. Kimi yayın organları işin suyunu çıkartıyor. Ama yurt yangını gibi bir haberde yayın yasağını anlayamıyorum. Çünkü yayın yasağını niye koyarsınız? Basındaki haberler soruşturmanın selametini tehdit eder veya toplumsal infiale neden olur diye. Yurt yangınında bu gerekçelerin hangisi var. Hiç biri. Bana kolaycılık gibi geliyor.
Üstelik daha şimdiye kadar yayın yasağını ihlalden ceza almış tek bir yayın kuruluşu bile görmedim. Neyin haber hürriyeti, neyin soruşturmanın engellenmesi olduğu konusunda 30 yılı aşkındır bu işi yapan benim bile net bir çizgim yokken, böylesi bir yasaklama sadece dedikoduların önünü açar. Herşeye yasak, sansür algısını oluşturur.
Yayın yasağı ile, yıllardır bu işi yapan sorumluluklarını bilen, adı sanı belli, basın kartlı gazetecileri devreden çıkartıp, kim olduğu bilinmeyen, hiç bir yasal zorunluluğu ve sorumluluğu bulunmayan insanlara kapı açıyorsunuz demektir.
Halkın işin doğrusunu öğrenmek yerine dedikodulara inanması anlamına gelir. O yüzden yayın yasağı kararı alan kurumların veya mahkemelerin bu durumu da göze almasını öneriyorum.
Taksilere dikkat
Taksim’den geçerken bindiğim taksinin şoförü, “bak abi” dedi “Bak taksilerin içinde kaç kişi oturup müşteri bekliyor.” Bu sözün üzerine kafamı çevirip baktım. Gerçekten de garip bir durum vardı. Taksim meydanında müşteri bekleyen taksilerin yarısının içinde iki kişi oturup müşteri bekliyordu. Şoför ve şoförün yanında bir kişi. Anlam veremedim. Sordum: “Niye böyle ki?”
Cevaba hem şaşırdım, hem şaşırmadım: “Bunlar turistleri dolandırmak için böyle ekip olarak çalışıyorlar. Turistler bilmediği için bu taksiler bindiklerinde bu iki laf kalabalığı ile ya sahte para veriyor ya da aşırı fiyat alıyor. Turist itiraz ederse de kaba kuvvetle tehdit ediyorlar” dedi.
Durum buysa gerçekten vahim. Bir zamanlar bu durum Türkiye’nin hastalığıydı. Azaltana, yok edene kadar canımız çıkmıştı. Şimdi aynı tehlike yine belirmiş.