Bir ülkenin eğitim sistemi, o ülkenin beşeri sermayesini oluşturmak amacını güder.

Bir ülkenin eğitim sistemi, o ülkenin beşeri sermayesini oluşturmak amacını güder. Tabiî ki, eğitim sistemine bugün yapılan harcamalar üretim kapasitesine yarın etki yapacaktır. Dolayısıyla, bir ülkenin bugünkü eğitim sistemi gelecekteki üretim kapasitesini belirleyen ana etkenlerden birisidir.

Eğitim sistemi ülkenin içinde bulunduğu üretim biçiminin devrine, niteliğine ve büyüklüğüne göre değişir. Örneğin, Ortaçağ’da eğitim bir kamu hizmeti değil lüks hizmet sayılırdı. Çünkü insanların büyük bir kısmı tarım ekonomisinde işçi olarak kaba fizikî emek kullanımı için istihdam edilirlerdi. Bir avuç azınlık aristokrat veya bürokrat ile din adamı ve ulema sınıfları eğitim alırdı. Bu eğitim de kişiye özeldi, kitlesel değildi. Bir okul diploma vermez, ama o okulda okuyan öğrenciler geçtikleri her ders için bir diploma (icazet) alırlardı.

Sanayi ekonomisiyle birlikte, zaman içinde artan bir hızla, eğitimin kitleselleşmesi ihtiyacı büyüdü. Bunun sebebi, en basit fabrika işçisinin bile, sanayinin etrafında kurulduğu şehrin yaşama kurallarına uygun bir eğitim alması, en azından okuma yazmayı bilmesi ve basit hesaplar yapabilmesi gerekliliğiydi. Zaman içinde, sanayi ekonomisi geliştikçe ve toplumsal ilişkiler karmaşıklaştıkça toplam emeğin içinde zihnî emek kullanımı da artmaya başladı. Avukatlık, doktorluk, mühendislik, muhasebecilik, halkla ilişkiler, moda tasarımı ve benzeri işkollarında istihdamın standartlaşması ihtiyacı ortaya çıktı. Milli sermaye birikiminin olduğu bu süreçte, o milli sermayenin neden olduğu şartlara binaen ortaya çıkan milli devletler de milli eğitim programlarını oluşturdular. Artık kişisel özellik ve yeteneğine bakmadan, insanlar, belli bir “makul vatandaş – makul emekçi” formatında milli eğitim sistemleri tarafından üretilmekteydiler. Kitlesel üretim, kitlesel eğitimi getirmişti. Aynı zamanda eğitim hizmeti artık normal bir kamu hizmeti olmuştur.

Dijital teknolojinin gelişmesi iki temel noktada eğitimin de yeniden şekillenmesi gerekliliğini ortaya çıkardı: İlk olarak, yüksek teknolojinin sağladığı sınırsız iletişim olanakları mevcut üretim kollarında daha yüksek teknolojili makinalar ve daha yüksek oranda zihnî emek kullanımını zorunlu kılmaktadır. İkinci olarak, esnek üretim sistemi ile birlikte üretilen ürünlerin çeşitliliği artmış ve üretim kitlelere genel yönde değil, farklı tercihlere sahip kişilere özel yönde değişmiştir. Bu iki olgunun neticesinde hem mevcut insan kaynağının potansiyel beşeri sermayesini büyütmek hem de bu beşeri sermayeyi çeşitlendirmek gerekmektedir. Esnek üretim sistemi kişiye (öğrenciye) özel bir eğitim sistemini getirmektedir. Ancak eğitim hizmeti öğrenciye özel olmasına rağmen artık zorunlu bir kamu hizmeti durumundadır.

Türkiye eğitim sistemini nasıl değiştireceğini konuşuyor. Burada kısa dönem düzenlemeler ile uzun dönem stratejilerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. En öncelikli nokta, eğitim hizmetinin artık normal değil zorunlu bir kamu hizmeti olmasıdır. Ayrıca, eğitim sisteminin uygulanacağı işgücü kitlesinin hacmi de önem kazanmaktadır. Bununla birlikte, nihai amaç olarak toplam emek içinde daha yüksek oranda zihni emek kullanabilen ve beşeri sermayesi üretim sektörlerine göre çeşitlenebilen bir işgücü stoku hedeflenmelidir. Belirlenecek yukarıdaki hedefe göre de, eğitimin daha öğrenciye özel, kişisel yetenek ve kabiliyetlerini de değerlendirebilecek bir forma dönüşmesi iktiza etmektedir. Bütün bunları yazarken, unutulmaması gereken bir husus da, eğitim sisteminin bizatihi kendisinin bir üretim süreci içermesi ve bu süreçte kullanılacak işgücünün de (eğitim sektörü emekçileri) yeni ihtiyaçlara göre şekillendirilmesi gerekmektedir.

BİR EĞİTİM REFORMU ÖNERİSİ

Eğitim reformu önerimi ara başlıklar altında sunacağım. 5000 sayfalık bir raporu bir sayfaya kısa kısa notlar halinde sığdırmaya çalışacağım:

A- Eğitimde Köklü Bir Değişim İçin Ana Strateji ve Geçiş Süreci

Eğer eğitimde köklü bir değişim yapacaksak (ki yapmayacaksak, sadece mevcut sistemi makyajlayacaksak bu yazıyı çöpe atalım; DMD) bu hemen bir günde olacak iş değildir. Burada bahsettiğimiz çağdaş ve üretken bir ekonominin ihtiyacı olan eğitim sistemi nihai hedefimizdir. Ancak buna geçiş için asgari 6 yıl azami 10 yıla ihtiyaç vardır. Sistem tasarlanır, pilot uygulamalara geçilir, mevzuat hazırlanır ve bu geçiş sürecinde de yeni bir öğretmen ordusu yetiştirilir. Geçiş Sürecinde, mevcut yapı yavaş yavaş dönüştürülürken, aksaklıklarda asgariye indirilmeye çalışılır.

B- Eğitimin Kamu Hizmeti Niteliği ve Özel Okul Furyasının Sonlandırılması

Eğitim kamu hizmetidir. Bunun anlamı, eğitimin ağırlıklı devlet eliyle verilmesi, özel okulların profesyonel eğitimcilerin elinde ve sıkı bir devlet denetiminde olması demektir. Özel okulların bazı spesifik alanlar dışında yaygınlaşmasının önüne geçilmesi gerekir. Milletin genelini temsil etmeyen çıkar grupları ve her türlü dini cemaatin eğitimden ivedilikle el çektirilmesi gerekir. Ancak, kamu sektörü vatandaşa tatminkâr bir eğitim hizmeti sunamadığı için özel eğitime talep yükselmektedir. O yüzden eğitimde kamulaşma eğitim reformunun en son aşamasında uygulanmalıdır. Eğitimin öncelikle bir kamu hizmeti olarak değerlendirilmesi fırsat eşitliği için olmazsa olmaz şarttır.

C- Norveç Gibi 5 Milyonluk Değil, 80 Milyonluk Bir Ülkede Eğitim Sistemi

Türkiye devasa bir ülkedir. 80 milyon nüfusa sahiptir. Böyle hacimli bir nüfus için eğitim sisteminin performans, başarı, ölçme ve değerlendirme ihtiyaçları hiç sınav olmadan düşünülemez. Bu yüzden Norveç örneği Türkiye gibi büyük ve heterojen nüfuslu ülkelerde uygulanamaz. İlk-orta düzeyde sınav olmaması makuldür ancak lise aşamasında bir genel düzey belirleme sınavı zorunludur. Yine Üniversite sınavı da, ABD’de SAT sınavında olduğu gibi tek aşamalı bir genel düzey belirleme sınavı şeklinde tasarlanabilir. Ancak okula yerleştirmede bu sınavın tek kriter olmaması da önem arz etmektedir.

D- Ezberci Değil Sorgulayıcı, Sürü Üyesi Değil Özgüvenli Bireyler İçin Bir Eğitim Sistemi

28 Şubat Süreci’nden bu yana son 20 yılda, öğrenciler standartlaşmış test sorularını en az hata ile cevaplamaya hazırlanan birer yarış atına dönmüşlerdir. Bu maalesef genel Türkçe bilgisinden matematiğe, sanatsal ve sportif kabiliyetlerden topluma entegrasyon konusuna kadar hiçbir noktada yeterlilik arz etmeyen (istisnalar kaideyi bozmaz), hiçbir mesleki birikimi olmayan sürü üyeleri yetiştirmektedir. Eğitimin amacı bu değildir. Genel kültür sahibi, okuduğunu anlayan, kendini ifade edebilen ve en önemlisi liseden mezun olduğunda rahatlıkla üretim sürecine katılabilecek asgari mesleki donanım sahibi bireyler amaçlanmalıdır.

E- Belli Bir Yaşam Tarzına / Tüketim Kalıbına Göre Değil, İleri Bir Üretim Sisteminin İhtiyacına Uygun Bir Eğitim Sistemi

Maalesef Türkiye’nin Batılaşma süreci gibi onun doğal sonucu olarak eğitim sistemi de üretimin ihtiyaçlarına göre değil, devlete hakim olan görüşe uygun “makbul vatandaş” yetiştirmek üzere planlanmıştır. Bu II. Mahmud’dan bu yana böyledir. Onun için siyasetimiz de üretim üzerinden değil, yaşam tarzları üzerinden örgütlenmiştir. Bu da, her dönemde, toplumun farklı kimlik gruplarına bölünmesine ve toplumsal kutuplaşmaya yol açmıştır. Eğitimin Türkiye’nin uzun dönemli büyüme ve kalkınma planlarına uygun nitelikli işgücü yetiştirme amacıyla yeniden örgütlenmesi gerekir. Bırakın insanlar istediği gibi yaşasın, istediğini tüketsin. Ancak üretime katılımın, milli çıkarlara uygun olması için, eğitim sisteminin de üretim hedeflerine göre örgütlenmesi gerekir. Çözüm basittir ve bir o kadar da zordur: Lise bazında eğitimin en az yüzde 60’ının Meslek Lisesi temelinde şekillenmesi gerekir. Ne belli bir meslek lisesinin genelleştirilmesi (İmam Hatipleşme) ne de ağırlıklı düz liselerin ihdas edilmesi üretime katkı sunacaktır. Hedef nettir: Liseden mezun olan herkes iş bulabilsin!

F- Kişisel Yetenek ve Becerileri Baskılayan Değil Ortaya Çıkaran Bir Eğitim Sistemi

Bugün hem iletişim hem de veri değerlendirme teknolojileri çok ileri bir düzeye gelmiştir. Modern psikolojideki gelişmeler, insanların doğuştan gelen yetenek ve becerilerinin ve kişilik özelliklerini yansıtan karakterlerinin sınıflandırılmasına imkân vermektedir. Bu yüzden, her öğrencinin daha ilk okuldan itibaren düzenli aralıklarla zekâ, özel ve genel yetenek ile karakter-kişilik testlerine tabi tutulması, kendi özelliklerini geliştirebilecek özel eğitim programlarına tâbi olması ve eğitim hayatı boyunca öğrencinin kendi özellik, birikim ve yeteneklerine uygun işlere yönlendirilebilmesi mümkündür. Yahu, 15’inci asırda Osmanlılar bunu yapmış, bu kadar teknoloji ve imkânla biz mi yapamayacağız? Yeter ki, böyle bir dönüşümü hedefleyelim ve irade gösterelim.

G- Mesleki Bilgiyle Donamış Bir Öğretmen Ordusu Nasıl Üretilir?

Bütün bunlar gökten zembille gelmeyecektir. Türkiye böyle bir sisteme geçmek istiyorsa, o takdirde, bu sistemi işletecek öğretmenlere ihtiyaç vardır. Öğretmenler ise, 4 senelik her hangi bir üniversite eğitiminden sonra 15 günlük bir formasyonla yetişmez. Öğretmenlerin, daha liseden itibaren öğretmen olarak yetiştirilmeleri gerekir. Nerede II. Abdülhamid’in açtığı muallim mektepleri, nerede Atatürk’ün, Mustafa Necati’nin ve Cumhuriyet’in idealist kuşağının bin emekle kurduğu öğretmen liseleri? Yeni eğitim sisteminin en önemli ve vazgeçilmez unsuru, öğretmen liseleri olacaktır. Bunların süratle fiiliyata geçirilmesi gerekir.

Yine yerimi aştım… Ama çok şükür yazıyı tamamladım… Cumaya görüşürüz…