​TÜRKİYE SAATİ

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
"DiasporaTürk" diye bir sosyal medya hesabı var. Türklerin Avrupa'ya göçüşünün hikayelerini bir araya getiriyor.

"DiasporaTürk" diye bir sosyal medya hesabı var. Türklerin Avrupa’ya göçüşünün hikayelerini bir araya getiriyor. Orada şöyle bir hatıra var: Ramazan’da oruçlarımızı tuttuk ama Türkiye saatine göre tutmuşuz. 5-6 saat borcumuz çıktı. Oruç kaza edilir. Gurbette orucu tutmayı isteyen elbette onun şartları yerine gelmeyince kaza etmeyi de bilir. Bir örnek daha: Doksanlı yılların sonlarına doğru Bayvera’nın içlerinde bir köyü arıyoruz. Yanımda yaşlıca bir amca ve yanında oğlu. Aradığımız yer köyün ötesinde bir çiftlik. Ne köyün adı var amcanın aklında ne de çiftliğin adresi. O köyden bu köye geze geze çiftliği aradık ve bulduk. Çiftlikte bir adamı bulmaya çalışıyoruz. Amcanın Almancası yok. Oğlu yardımcı oluyor. Aradığımız kişi çoktan ölmüş. Yerine kızı bakıyor. Yaşlı amca hayıflanıyor. Sonra hikayeyi öğreniyoruz. Yaşlı amca hikayesini anlatıyor. Bir Kurban Bayramı’nda küçükbaş kurban kesmek istiyor. Kendi elleriyle, Türkiye’deki gibi. İzin yok tabii istediği şartlarda kesmesine. Bu amcamız da bir gece yarısı çiftliğe gelip kurbanını kesiyor. Ama, sanırım aceleden, yanına para almayı unutuyor. Çiftlik sahibi sonra verebileceğini söylüyor. Amca bunun not etmesini söylüyor. İçerideki geyik başının yanına not alıyor. Ulaştığımızda işte bu parayı ödemek için yıllar sonra geri dönmüştü. İster ihmal deyin, ister yıllar geçse de borcuna sadık bir adam deyin, hikaye bu. Oğlum diyor söyle kıza hakkını helal etsin. Baba diyor oğul hakkını helal et ne demek bilmiyorum Almanca'da. Amca mahcup ama Türkiye saatine göre doğru olmanın verdiği huzura kavuşmuş bir halde çiftlikten ayrılıyor. Tabii birlikte. Gücünün yettiğince namerde muhtaç olmadan doğru biçimde yaşamaya çalışan, kimliğini bırakmadan hayatta yürümeye gayret eden hayat kahramanlarından biri. 

Bu iki hatıra bana Türkiye saatini hatırlattı. Neden hatırlattı? Tanzimat’tan bu yana memleketimiz yabancı memleketlere öğrenciler gönderir. Branşlar farklı olsa da niyet aynıdır: Memleket biraz gelişsin. Bu öğrencilerden bir kısmı gider, eğitimlerini tamamlar döner. Bazıları ise dönmemeyi tercih eder. Dönüşte marazi bir hal yaşanmaya başlar. Öğrendikleri dilden midir, başka bir saat dilimine göre yaşamanın getirdiği farklı bakış açısından mıdır bilinmez Türkiye saatine göre yaşamayı unuturlar. Demiyorum ki yanlışa yanlış demesinler. Ama Türkiye’de vuku bulan her şey dayanılmaz bir acı vermektedir. Sonra ülkeyi suçlamaya başlarlar, kendileri için ülkenin yaşanmaz olduğuna karar verirler. Zaman içinde sadece kendileri gibi düşünenlerle görüşerek başka bir saat diliminde yaşamayı sürdürürler. Tercihleri farklılaşır. Sonra seçim zamanı gelir ve içinden çıktıkları toplumdan ne kadar farklı düştükleri ortaya çıkar. Saatlerini ayarlamak yerine Türkiye saatini suçlamaya devam ederler. Ortaya büyük bir mutsuzluk ve ayarsız bir saat kalır. Suçlu ise ortadadır: Kendilerinden bir şeyler bekleyerek eğitimleri için tüm imkanlarını seferber eden kıt kanaat geçinen ülkeleri... Ne büyük talihsizlik, değil mi?