Çok çok önemli davalar birbiri ardına görülüyor.

Çok çok önemli davalar birbiri ardına görülüyor. Sanıklar adeta tiyatro oynuyorlar. Senaryo belli, oyuncular belli. Özellikle sivil imamların akla mantığa sığmayan ifadelerini okuyor, izliyorsunuzdur. Size de komik geliyor değil mi?

Darbe gecesi okul pazarlaması yapmak için askeri üsse giden mi ararsınız, belgesel çekmek için etrafta dolaşın mı? En sevdiğim ise arsa bakmak için gittikleri üs civarında yakalananlar.

Görüntüleri ve tanık ifadeleri olduğu halde hala yalan söylemeye çalışanlara da bayılıyorum. Adam görüntülerde kabak gibi ortada, hala “Bu ben değilim” diyor.

Hepimiz bu pişkinliklere şaşırıyor hatta kızıyoruz.

Peki sizce neden böyle, kimsenin inanmayacağı ifadeler veriyor olabilirler? Söylediklerine aklı başında kimselerin inanmayacağını bilmiyor olamazlar. Adam yüzlerce kurmay subayı bir emirle darbeye yollayan adam. Bu kadar “Aptal olamaz değil mi? Veya en azından bizi, bırakın bizi, savcıları, mahkemeyi kandıramayacağını biliyor olmalı. O zaman dertleri ne?

Öncelikle o saçma sapan ifadeleri bizim için vermiyorlar. Kendilerini yargılamadan kurtarmak için de değil. Alacakları cezayı ve bundan kurtulamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Çünkü yaptıklarını biliyorlar. Dertleri biz veya mahkeme değil inanın. Onların dertleri dışarıda bunlara inanmaya devam eden FETÖ’cüler.

Bu tür kitlesel davalarda yasadışı örgütlerin iki önemli sorunu vardır. Bunlardan biri, gözaltına alınan, tutuklanan militanların çözülmesini engellemek, diğeri ise dışarıda kalanların örgütten kaçmamasını sağlamak.

FETÖ’cülerin toplu olarak tutulduğu koğuşlarda televizyon bile olmadığı, olsa bile bu tür haberleri izlemediklerine dair haberler çıkıyor. Bunun tek bir sebebi var. Örgüt içinden yeni itirafçılar çıkmasını önlemek. Eğer içerideki herhangi bir ‘eleman’ yılgınlığa düşerse, toparlamalarının çok zor olduğunu biliyorlar. Bunun önüne geçmek için onları kasıtlı olarak gerçek bilgiden uzak tutuyorlar. Bir hayal perdesi ile sarıp sarmalamaya çalışıyorlar. Yalan rüyalar, yalan yorumlarla içlerindeki birliği sağlamaya çalışıyorlar. Bu geçmişte sol örgütlerin “Her an devrim olabilir” demesi gibi bir şey. Onlar da her an kendi kurtarıcılarını, kendi “Mehdilerini” bekliyorlar. Koğuşlardaki kitle psikolojisini hiç yabana atmayın. Çok önemli bir faktördür. Bu yolla onlarca kişi açlık grevlerinde hayatlarını kaybetti. Hatırlayın.

Bu abuk subuk ifadelerin bir başka hedefi de dışarıdakiler. Türkiye’nin neredeyse tamamı bu 15 Temmuz’un FETÖ’cülerin işi olduğunu biliyor. Ama bunlara inanan, geçmişte yardım ettiğine inanarak destek olanları da kaybetmemek lazım. Çünkü bu kitle, darbenin çok kötü bir şey olduğunu biliyor. Sırf bu yüzden etki alanlarından çıkmasınlar diye örgüt kasıtlı olarak darbeyi gerçekleştirenler için başka hedefler gösteriyor. Kimi “Kontrollü darbe” deyip akıl karıştırırken, kimi de hatta elebaşları Fetullah Gülen de Kemalistleri hedef gösteriyor. Dertleri 40 yıldır sağdıkları saf kitleyi kaybetmemek. İşte o yüzden hiçbiri FETÖ’nün adını ağzına almıyor.

Bu işin bir de dış boyutu var. Bunlar açıkça başta Amerika ve Almanya olmak üzere batılı ülkelerden destek görüyor. Bu ülkeler kendi kamuoylarına seçilmiş bir iktidarı halkı katlederek devirmeyi amaçlayan bir örgüte yardım etmek konusunda ikna edemezler. Bu tırnak içinde inandıklarını söyledikleri değerlere aykırı olur. O yüzden sanıkların FETÖ’yü itiraf etmemesi gerekiyor. Böylece koruma kalkanları daha sağlam olarak devam edebilir.

İşte bu üç unsur birleştiğinde ortaya mahkeme salonlarındaki durum çıkıyor. Komik ifadeler, kuyruğu dik tutma tavırları. Bu durum bile örgütün eline geçirdiği insanlar üzerinde ne kadar etkin olduğunu göstermiyor mu?