​ŞEHİRLER VE ŞEHREMİNLER

Mahmut BIYIKLI 22 Haz 2017

Mahmut BIYIKLI
Tüm Yazıları
Şehirlerin tarihî dokusunun bozulmasında belediye başkanlarımızın büyük vebali var.

Şehirlerin tarihî dokusunun bozulmasında belediye başkanlarımızın büyük vebali var. Şehri emanet ettiğimiz kişilerin şehrin ruhundan habersiz olması Türkiye’nin en büyük meselelerinden biri. Şehircilik Bakanımız Mehmet Özhaseki, başkanlığı döneminde Kayseri'de katıldığımız bir ödül töreninde tarihî bir itirafta bulunarak, belediye başkanları olarak geçmişten gelen birçok eseri yıktıklarını ve maalesef yıkılan eserlerin değerini sonradan anladıklarını ifade etmişti. Bade harabu’l-Basra… Yine Bursa’nın kalbine paslı bıçak gibi saplanan TOKİ binalarının nasıl bir mantıkla yapıldığını sorduğumuz/sorguladığımız bir yetkili, “Bu kadar vahim bir görüntü ortaya çıkacağını tahmin edememiştik” gibi komik laflar etmişlerdi. Yine İstanbul'un siluetini mahveden Zeytinburnu’ndaki 16/9 binaları için de benzer laflar edilmişti. 

Kahrolmamak elde değil. Nasıl bir ufuksuzlukla karşı karşıya kaldığımız ortada. Tanpınar’ın “ecdadımız inşa etmiyordu ibadet ediyordu” sözüne bakın, bir de bugün o ecdadın torunlarının inşa etmek yerine girdiği imha yarışına bakın. Gelecek nesillere bunun hesabını nasıl vereceğiz, bilmiyorum. 

Belediye başkanlarımız sonraki seçimleri düşündüğü kadar gelecek nesilleri de düşünmek zorunda. Onlara insanı boğan, hayat alanını daraltan şehirler miras bırakmaya hakkımız yok. Bir değer üretemiyorsak bile en azından atalarımızdan kalan mirası bozmadan, paramparça etmeden onlara aktarabilmeliyiz. Bu hususta da maalesef iyi bir sınav verdiğimiz söylenemez. Son Osmanlı hanımefendilerinden Münevver Ayaşlı’nın söylediği sözün hakikatini bugün daha iyi anlıyoruz. Ne diyordu Ayaşlı: “İstanbul'un başında öteden beri üç bela vardır: Zelzele, yangın, belediye başkanları.” 

Belediye başkanlarımızı seçerken maalesef şehir bilincine, birikimine bakmıyoruz. Siyaseten seçtiğimiz, şehri emanet ettiğimiz “şehrieminlerimiz”, görevleri esnasında şehrin kaderini değiştirecek kararlara imza atıyor. Ama bu kararlar maalesef her zaman isabetli kararlar olmayabiliyor. Şehirlerimizin bugün içinde bulunduğu durum bunun apaçık göstergesi. 

Şehirler üzerine söylenecek çok sözümüz, tartışılacak çok meselemiz var. 

Alev Alatlı’nın herkesin kulağına küpe olması gereken muhteşem sözünü hatırdan çıkarmamak gerekiyor. Ne diyordu Alatlı: 

“İmar ruhsatı olan bir müteahhit, şehir ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur; ama yaptığı iş helal değildir.”

Şimdilerde çoğu şehrimizde kentsel dönüşüm çalışmaları yürütülüyor. 

Kentsel dönüşümle hatalardan ders çıkarılıp insanı merkeze alan, mimari tecrübemize yaslanan yeni bir şehir kurma imkânı varken bu fırsatında hakkıyla değerlendiremediklerini görmekteyiz. Ülke olarak ortak bir politikamız yok. Konuştuğumuz her belediye başkanı kendi bakış açısına göre proje uyguluyor. Başkanlarımızın büyük kısmının, Batı’nın tarihî şehirlere nasıl sahip çıktığına dair hiçbir bilgisi yok. Yine üzülerek belirtelim ki başkanlarımızın çoğu Turgut Cansever gibi bir değeri bırakın okumayı, adını bile duymamış. 

Şemsipaşa Camii önüne çakılan kazıklar bir kez daha gösterdi ki bize emanet edilen şehirlere karşı hoyrat tavır devam ediyor. 

Üsküdar’daki proje, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine şimdilik askıya alındı. Üsküdar Belediye Başkanı’nın açıklaması tam tatmin edici olmadı ama bu proje merkezinde şehre sahip çıkmak için yazarların ve akademisyenlerin tepkilerini yükselterek projeyi eleştirmeleri tarihe geçecek, takdire sayan bir duruş oldu. Bu duruşun şehri ilgilendiren diğer projelerde de devam etmesi gerekiyor. 

Tarih ve kültür semti Üsküdar üzerine yürütülecek her projede sadece mühendislerin değil şehir üzerine söyleyecek sözü olan herkesin görüşü alınmalıdır. Başka Üsküdar yok. Üsküdar'ı Kadıköy'e benzetmek çabası bir kompleksin sonucudur. Bırakın Üsküdar, Üsküdar olarak kalsın. Sadece sahil projesinde değil kentsel dönüşüm projesinde de semtin ruhuna uygun olmayan atılımlardan uzak durun. 

Dert büyük, mesele uzun. Biz yazımızı üniversite öğrenciliğimiz döneminde Sevgili Said Yavuz'dan dinleyip tadı dimağımızdan hiç gitmeyen Usta Şair Necat Çavuş'un müthiş bir Şemsipaşa şiiriyle bitirelim: 

ANIT ÖPÜŞLER 

Mimar Sinan Konstantiniyye’yi en güzel yerinden 

Tutup öpmüş öpmüş İstanbul yapmıştır 

Belki bir Şehzâdebaşı’da belki Süleymaniye’de 

Bir öpüş rüzgâra karşı çınar 

Bir öpüş çağlara karşı simya 

Bir öpüş denizin içindeki ses 

Ya Üsküdar’daki Şemsipaşa 

Tanrım! O ne öpücüktür, belki de 

İstanbul hiç böyle öpülmemiştir.