MEDİNE'DEN İŞKODRA'YA...

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Arnavutluk ve Arabistan toprakları Osmanlı Devleti'nin elinden en son çıkan topraklar arasındadır.

Arnavutluk ve Arabistan toprakları Osmanlı Devleti’nin elinden en son çıkan topraklar arasındadır. Hasan Rıza Paşa’nın İşkodra savunmasının bir benzerini Medine’de Fahreddin Paşa sergilemiştir. Tarihi aktaranların söylediğinden farklı olarak her iki savunma da yerel güçlerin desteğiyle hayata geçmiş ve akıbetleri de yine yerel güçlerin desteğinin farklı yönlere kaymasıyla olmuştur. İşkodra ve Medine savunmaları bize direniş hatlarımızı nerede kurmamız gerektiğini gösteren önemli hatırlatıcılardır. Her iki örneğin bize gösterdiği sadece din kardeşliği üzerinden birlikte yaşama formüllerinin eksik kalabileceğidir. Sadece din yeterli olmadığı gibi sadece ırk da yeter bir şart değil. Farklı devletlere bölünen Araplar ve farklı devletlere bölünen Arnavutlar bu konuda örnek olarak verilebilir. 

Osmanlı’nın Arap yarımadasından çekilmesinin çok öncesinde “gerçek din” adına ortaya konulan fikirlerle düşünsel bir ayrım yaşanmaya başlamıştı. Vahhabi düşüncesinin kazandığı yaygınlık sadece düşünsel bir farklılık değil aynı zamanda duygusal bir kopuş getirmişti. Üzerinde geçmişe ait tüm izlerin silindiği bir Arap coğrafyasından söz ediyoruz. “Gerçek din”i tanımlamak üzere giriştikleri amansız mücadele sonucunda kültürel anlamda çorak ve Anadolu ile irtibatı kesilmiş bir Arap dünyası ortaya çıktı. Bu formül emperyal zihnin önemli bir başarısı olarak kabul edilebilir. Yüz yıl öncesinde Hicaz ile Anadolu’yu koparan akıl şimdilerde de boş durmuyor. Bosna Savaşı sürecinde Balkanlara yerleşen Vahhabiler hızlı bir şekilde diğer Balkan ülkelerine de nüfuz ediyorlar. Zaten Müslüman olan ve yüzyıllardır İslam’ı Anadolu hamuruyla yoğuran topraklar şimdi yeni bir tecrübe ile karşı karşıya. 

Özellikle Arnavut coğrafyasında yeşermeye çalışan Vahhabi düşüncesi, savaşların, göçlerin ve acı günlerin yapamadığını yapmaya çalışıyor. Nasıl ki Hicaz’da ve diğer yerlerde yükselen Vahhabi akımlar neredeyse geri dönülmez bir süreci başlattıysa aynı şekilde Arnavut dünyasında yapılmaya çalışılan şekliyle Anadolu’nun gönül coğrafyasından önemli bir parça daha yabancılaştırılmaya çalışılıyor. 

Sonra neler olacak? Sonra içinde terör dahil birçok aparatı olan ve kimler tarafından kullanıldığı belli olmayan devletçikler ve gruplar ortaya çıkacak. Amaç nedir? Anadolu’yu Batı’dan da kuşatarak nefes alamaz hale getirmek. Başarabilirler mi? Geçmişteki örneklerine bakarak ciddi zarar verebileceklerini söylemek mümkün. Yapılması gereken nedir? Kendilerini “gerçek din” temsilcileri olan kişilere ne pahasına olursa olsun taviz vermeyerek ilkesel olarak karşı durmaktır. Gelenekle bağları güçlendirmek ve irfani ağları diri tutmaktır. 

Gelenekle bağını koparıp yeni medya imkanlarını kullanarak zuhur eden her türlü girişim, potansiyel bir tehlike barındırıyor ve irfanı bir kenara atarak ajanda belirleyen türedi akımların neler yapabileceğini en son 15 Temmuz’da ağır bir bedel ödeyerek öğrenmiş olduk. 

Yapmamız gereken yüz yıl öncesinde ortaya konulan oyunların bugün tekrarlanmamasını sağlamak. Yüz yıl öncesine göre daha güçlü olduğumuz bir gerçek ama başarısını Hicaz topraklarında kanıtlamış bir projeyle karşı karşıya olduğumuzu da unutmamak gerek.