Dünya ama özellikle Avrupa Birliği kamuoyu Libya'da son gelişmeler konusunda yeterince bilgiye sahip değil. Libya'da gündeme gelenler son dönemde sadece "mülteciler ile ilgili haberler" şeklinde medyada yer buluyor.
Oysa Libya, Avrupa kıtası açısından oldukça önemli bir konumda. Sadece enerji ihtiyacı nedeniyle değil. Güney Avrupa’nın ve Akdeniz’in güvenliği açısından da hayati önem taşımakta. Libya’da istikrar çok önemli. Libya’nın teröre teslim olmasına izin vermemek gerekiyor.
Libya’da hali hazırda Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bir hükümet var. Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin ülkenin BM tarafından tanınmasına rağmen en başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere bazı ülkeler 2014 yılında yapılan seçimler sonrası Libya’nın Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni tanımadığını ilan eden ve bir iç savaşa neden olan Hafter isimli bir eski generalin “Libya Ulusal Ordusu” dediği isyancıları desteklemekteler.
Oysa yukarıda da yazmış olduğum gibi merkezi Trablus'ta bulunan Ulusal Mutabakat Hükümeti, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere Avrupa Birliği ve uluslararası kurumlarca meşru kabul ediliyor ve destekleniyor. Türkiye’de uluslararası düzeyde tanınan hükümete destek vermekte.
Libya’da iç savaş ortamını istismar ederek bu ülkede örgütlenen ve belli bölgeleri ele geçiren DEAŞ terör örgütü Türkiye’nin güçlü desteği sayesinde Ulusal Mutabakat Hükümeti askeri güçleri tarafından yok edildi. Yani Güney Avrupa’nın çok yakınında bir DEAŞ tehlikesi bu sayede ortadan kaldırıldı.
Ancak terör tehlikesi geçmiş değil. Özellikle 1943 doğumlu General Hafter, petrol zengini Libya’da son 5 yıldır yaşanan krizin ve teröristlerle iş birliğinin önemli aktörlerinden biri. Eski Sovyetler Birliği'nde askeri eğitim görüp Kaddafi'nin liderliğindeki orduya katıldıktan sonra 1969'da Kaddafi'nin Kral İdris'i devirmesinde rol oynayan Hafter Libya’da Genelkurmay Başkanlığı da yaptı. 1986 yılında, Libya’ya komşu ülke Çad’ta ayrılıkçıların başında savaşa giden Hafter 1987’de askerleriyle birlikte esir düştü. Yıllarca hapis yatan Hafter, ABD’ye sürgüne gönderildi ve ardından 2011’de Kaddafi karşıtı ayaklanma başlayınca da ülkesine geri döndü. Kaddafi gibi diktatör olma sevdasında olan Hafter 2014'ten beri ülkenin doğusunda Tobruk ve önemli petrol limanlarının da olduğu büyük bir alanı kontrolü altında tutuyor. Libya’nın tamamını ele geçirmek amacıyla başlattığı savaşta ise başarılı olamadığından teröristler iş birliği yapmaktan kaçınmıyor.
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti, isyancı Hafter’in askerlerine karşı başarılı bir mücadele vermekte. Hafter’e karşı verilen mücadele aynı zamanda terör örgütlerine karşı verilen bir mücadele.
Ancak Libya’da BM ve AB tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti, teröre karşı savaş verirken, maalesef bir NATO ve AB üyesi olan Fransa teröristlerle iş birliği yapan isyancı Hafter’i desteklemekte. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve kısmen Rusya tarafından desteklenen isyancı Hafter’in Fransa tarafından da destekleniyor olması AB açısından çok vahim bir durum.
Terör saldırılarına çok sayıda kurban veren Fransa’nın “Libya petrolü” için bu ülkede teröristlerle iş birliği yapan isyancılara destek veriyor olması teröre karşı mücadele açısından da çok sakıncalı.
Teröristlerle iş birliği halinde olan isyancı Hafter, özellikle Türkiye’nin Libya’da BM ve AB tarafından tanınan meşru hükümetine ve bu hükümetin teröre karşı mücadelesine destek vermesinden çok rahatsız. İsyancı Hafter bu nedenle NATO üyesi Türkiye’ye karşı “savaş ilan ettiğini” açıkladı. Libya’da çalışmakta olan altı Türk vatandaşını da rehin alan isyancılara Türkiye doğal olarak sert tepki verdi.
Türkiye tarafından yapılan açıklamada “"Libya'da Hafter'e bağlı illegal milis güçler tarafından altı vatandaşımızın alıkonulması haydutluk ve korsanlık niteliğinde bir eylemdir. Vatandaşlarımızın derhal serbest bırakılmalarını bekliyoruz. Aksi takdirde Hafter unsurları meşru hedef haline gelecektir" denilerek isyancılar uyarıldı. İsyancılar rehin aldıkları Türk vatandaşlarını serbest bırakmak zorunda kaldılar.
Bu son gelişmelerin de gösterdiği gibi Avrupa’nın ve AB üyesi ülkelerin çok yakınındaki Libya’da Hafter ve onunla iş birliği yapmakta olan terör örgütleri sadece Akdeniz ve Güney Avrupa için değil aynı zamanda teröre karşı mücadele açısından da büyük bir tehdit oluşturmaktalar.
AB’nin bir an önce Fransa’ya gerekli uyarıları yapması ve Fransa’nın AB’nin çıkarlarına aykırı bir şekilde Libya’da teröre destek verenlerin yanında yer almasını engellemesi gerekiyor. Fransa, yine yanlış maceralar peşinde.
Libya’da istikrarın sağlanması hem teröre karşı mücadele hem enerji kaynaklarının yanlış ellere düşmesinin engellenmesi hem de yeni mülteci akınlarının olmaması için hayati önem taşıyor. AB bu konuda daha aktif olmak ve tavır almak zorunda.