KORKUDAN DAHA BÜYÜK

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Dünyanın bir yerindeki kelebeğin kanat çırpışı başka bir yerde çok büyük bir olayın tetikleyicisi olabilir.

Dünyanın bir yerindeki kelebeğin kanat çırpışı başka bir yerde çok büyük bir olayın tetikleyicisi olabilir. İçinde yaşadığımız günlerde bunu net şekilde görebiliyoruz. 28 Şubat denilen toplum mühendisliğinde simgesel olarak önem taşıyan yasaklardan biri başörtüsüydü. Gülenist güruh o zamanlar başörtüsünü teferruat olarak nitelendirmiş ve bağlılarının başlarını eğitim süreçlerinde açmasını istemişti. Büyük ölçüde başarıya ulaşan bir talimattı ve kendi ajandalarını uygulamak için kısa vadede kazançlı çıktılar diyebiliriz. 

Bir kısım başörtülü ise mücadele yolunu seçtiler. Asla şiddete başvurmadan haklarını aradılar içlerinden bir kısmı Türkiye dışında eğitim aldı ve gerçekten çok travmatik dönemler yaşandı. Aradan zaman geçti ve Türkiye özgürlükleri genişletme anlamında adımlar atacağını ifade eden bir siyasi harekete iktidar imkanı verdi. Bu partinin önemli özelliklerinden biri de başörtülülerin mobilize ettiği bir teşkilat yapısına sahip olmasıydı. Ancak başörtüsü iktidarın ilk dönemlerinde özgürlük kazanmadı. Aksine bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçilmesi sürecinde eşinin başörtüsü üzerinden aleyhte kampanya yürütüldü. Başörtüsünün devletin üst makamlarından birinin eşi tarafından takılması hoşa gitmemişti. 367 garabeti denilen hukuk faciası hep başörtüsü ile simgeleşen bir öfke nöbetinin ambalajlı haliydi. 

Şimdi önümüzde referandum var ve bu referanduma giden süreçte başörtüsü çok önemli bir fonksiyon üstlendi. Baş örtmeye teferruat diyen Gülenistler, şu anda bir terör örgütü olarak tescillendiler. Son tahlilde açık ajanda ile toplum önünde verilen mücadele kazanmış oldu. 

Dünyanın diğer bir ülkesinde ve İslam dışındaki bir inanç tarafından verilseydi bu mücadele eminim geniş kitleler için ilham verici bir kadın hareketi olarak görülürdü. Ancak mağduriyet eksenine sıkışan söylemler bu muazzam devrimi anlamayı ve anlatmayı zorlaştırıyor. Kadınların ve özellikle başörtülü kadınların Türkiye’yi dönüştürme gücü gözlerden kaçıyor. Bugün toplumun pek çok alanında varlığını artıran kadınlar bunu ciddi bedeller ödeyerek yaptılar. Siyasetin güçlü köklere sahip olmasında da bunun payı büyük. Refah Partisi döneminden günümüze kadınların dönüştürücü gücü eski Türkiye’yi yenileştirdi, Yeni Türkiye yaptı. 

Türkiye’nin son 25 yıllık döneminin kadınların gözünden yazılacak tarihi, eminim yaşanan birçok gelişmeyi daha iyi anlamamızı sağlayacak.  Başörtüsü ile simgeleşen Türkiye kadın hareketinin önümüzdeki dönemlerde sağlam köklerinden güçlü liderler çıkaracağına inanıyorum. Temsil düzeyindeki eşitsizliğin her geçen gün azalması bize umut veriyor. Başörtüsü sadece başörtülüleri değil başı açıklar için de özgürlük anlamına geliyor. Çünkü kadınların üzerindeki kategorik baskılar kalktığı zaman tüm kadınlar kendini özgür hissedebilir. 

Referanduma giden sürecin başörtüsü üzerinden okursak işte böyle bir manzara ile karşılaşıyoruz. Eminim bu bakış açısının filmleri çekilecek, kitapları yazılacak, sergileri yapılacak. 

Başörtüsü bir kelebeğin kanat çırpışı idi ve bugün çok farklı bir alanda Trump’a karşı mücadelenin de sembollerinden biri haline geldi. Shephard Fariey’in tasarladığı başörtülü kadın posterinin altında şöyle yazıyor: “Biz halkız ve korkudan daha büyüğüz.”  Türkiye başardı, dünya da başarabilir.