Geçmiş bir RTÜK Başkanı ile sohbet ederken, "Bu arılar inek büyüklüğünde olsa, süt yerine bal verse bu fiyata satamazsınız.
Geçmiş bir RTÜK Başkanı ile sohbet ederken, “Bu arılar inek büyüklüğünde olsa, süt yerine bal verse bu fiyata satamazsınız. Bu balların sahte olmama şansı yok.” demiştim. Sayın Başkan da bana hak vermiş ve yaşadıkları zorlukları anlatmıştı.
Öncelikle RTÜK elindeki mevzuat gereği, kanallara ceza kesiyordu. Bu cezada da ölçü, kanalın kazancı idi. Eğer kanal para kazanmıyor görünüyorsa, alt sınırdan, yani 10 bin liradan işlem yapılıyordu. Adamlar uyduda onlarca kanala doğrudan ve dolaylı olarak sahip olmuşlardı. Meydanı boş bulmuş cirit atıyorlardı.
Ekranda, kanser ilacı bile satıyorlardı. Bakanlık onaylı olduklarını iddia ettikleri ilaçlar, aslında Sağlık Bakanlığı değil, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı izinliydi. Yani bir tür katkı. Ama onlar hiç bir işe yaramayan karışımları her derde deva mucize ilaçları diye dünyanın parasına pazarlıyorlardı. Sağlık Bakanlığı kamu spotları ile bunlarla mücadeleye çalıştı. Ama mümkün olmadı.
Kimisi, hadislerden ilham almış, işe dinimizi alet ederek devam ediyordu. İşlerini büyütenler küçük uydu kanallarını aşmış, orta boy kanallara sirayet etmişti. Kanallardan saat kiralıyor, kendi abuk subuk icatlarını satıyorlardı.
Tarım arazilerini uyduruk grafiklerle toplu konut alanı olarak satanlar mı ararsınız, cinsel güç arttırıcı ilaç pazarlayanlar mı?
Bir de telefon madrabazlığı yapanlar bulunuyordu. Cevabı çok belli sorular sorup telefonla aranmalarını sağlamaya çalışıyorlardı. Arayan kişi telefonla bağlanırken uzun bir süre bekletiliyordu tabii ki. Çünkü o hattın dakikası 40 liraydı. Arayan bekliyor, bekliyor, o sırada ‘şirketten’ biri bağlanıp parayı güya kazanıyordu, Tam madrabazlık düzeni.
Çoğu yurtdışında kurulmuş şirketlerdi. Türk yasalarından muaf, Türkiye’ye yönelik yayın yapıyorlardı. Yurt dışında kurulmuşlardı ama merkezleri Türkiye’deydi. Uyduya görüntüyü çoğunlukla İstanbul’dan basıyorlardı. Kimileri gemi azıya almış, dvd’lerden televizyonlarda ilk kez gösterilecek filmleri yayınlıyorlardı. Türk yasalarına göre bir şey yapılamıyordu. Kendilerine fiyat bile biçmişlerdi. Bundan on yıl önce şahit olduğun bir pazarlıkta 7,5 milyon Euro istemişlerdi. Aslında fiyatlarının 15 olduğunu öne sürerek.
Kötü iyiyi kovuyordu. TÜRKSAT’ta boş frekans kalmadığı için bunlar zahmetsiz ele geçirdikleri imtiyazları ile hem servet kazanmaya çalışıyorlar, hem de halkı zehirlemeye devam ediyorlardı.
TÜRKSAT bir şey yapamıyordu. Çünkü kazanılmış hakları vardı. RTÜK’ün bu konularda lisans iptali verme yetkisi yoktu. Sadece ceza kesebiliyordu. Toplantı tutanaklarından takip ettiğim kadarıyla bir kanala, bir günde 38 cezanın üst üste verildiği bile olmuştu. Ama yargı yavaş işliyor, kanal el değiştiriyor cezalar bir türlü hayata geçirilemiyordu. O zamandan beri RTÜK halkın sağlığı ile oynayanlarla mücadele için bir yöntem arıyordu.
Sonunda son KHK ile bu durumun önüne geçildi. Evlilik programlarının gölgesinde kalan bu tartışma aslında daha önemliydi ama gözden kaçmıştı.
Son KHK ile bu kanallara lisans iptali gündeme geldi. Yani bu abuk subuk kanallar artık istediklerini yapamayacaklar. Nazikçe aktarılış biçimiyle, “Takviye edici gıdalar ve benzeri destekleyici ürünler de dahil olmak üzere herhangi bir ürünün ilgili mevzuatına aykırı olarak sağlık beyanıyla satışına, pazarlanmasına veya reklamına, ...” yer verilemeyecek.
Telefon madrabazlıkları yapılamayacak, konut alanı diye tarım arazisi satışı yapılamayacak. Ve onlar da muhtemelen başka şeyler satmayı deneyecekler.
Bu kez de karşılarına, RTÜK’ün satış kanalları ile ilgili düzenlemeleri çıkacak. Mevcut durumda normal kanalların doğrudan satışa ayırabilecekleri yer günlük yayının ancak yüzde 4’ü. Bu aşılamıyor. Satış için ayrı bir lisans almak gerekiyor. Şimdiye kadar lisanssız bedavaya işlerini yürütenler zorlanacak. Ve muhtemelen de batacak.