Belki de hayatın bir anlamı yoktur ve anlam arayışı, insanın kendi yanılsamaları içerisinde boşuna bir çabadır.

Belki de hayatın bir anlamı yoktur ve anlam arayışı, insanın kendi yanılsamaları içerisinde boşuna bir çabadır. Böyle olsa bile ortada da bir gerçeklik vardır; insan sürekli hayatı anlamlandırma, onu anlama arzusu taşır. Hayatın anlamı (Ve dolayısıyla anlamsızlığı -Camus) konusu, 2500 yıllık felsefe tarihinin değişmez (Felsefenin problemleri değişmez, problemlere yaklaşımlar ve çözümlemeleri değişir) baş sorunsalı ve arayışlarından biridir. Şimdi ileri bir adım atarak hayatın anlamı konusuna daha yakından bakmaya çalışalım.Hayatın anlamı derin ve kapsamlı (kimilerine göre gereksiz, anlamsız) bir konudur. Hayat ve anlamı deyince bu bizi varlıkbiliminden (ontolojiden) psikolojiye dek birçok alanlara götürür.Buralara girmeden (Ki, boğulurum), hayatın anlamı üzerine birtakım saptamalar yapmaya çalışacağım.Bizim dışımızda nesnelerle örülü bir dünya var; taş, toprak, ağaç, buğday vs. nesnelerin kendi başlarına bir anlamı var mı? Bir diğer deyişle dünyada insan olmasaydı, bütün bu varlıkların bir anlamı olur muydu.. İnsanı diğer varlıklardan (Daha doğrudan soralım, hayvanlardan) ayırt eden nedir? Buna insanın üretim aracı (alet) üretmesi demişler, iki ayak üzerine kalkması demişler, akıl demişler vb. Ne olursa olsun sonuçta insanın temel ayırt edici özelliği, kendi varoluşunu sorgulama yetisidir. Ve dolayısıyla insan, ölümünü bilen ve Demokles’in kılıcı gibi onun sarkacında yaşayan tek varlıktır. Freud bunun için eros (Yaşama dürtüsü) ve thanatos (Ölüm dürtüsü) ikilisinin hayatın anlamını oluşturduğunu söyler.İnsanın öznesi (Zihin dünyası) nesnelerle ilişkisine ad koyarak başlar. Deneme-yanılmayla başlayan pratik, ad koyma yoluyla nesneleri ve ilişkilerini tasnif eder. Bir nesneyi taş, bir diğer nesneyi elma diye tasnif etmek, insanın nesneyle ilişkisinin anlamıdır. İnsanın zihin tarihi somuttan soyuta bir yolculuktur. Hayatı anlamlandırma, hayata anlam katma serüveni de daha çok bu soyutlama evresiyle kendini öne çıkarır.

Anlam, insana ait olup onun öznesi tarafından belirlenir. Dolayısıyla insansız hayatın kendi başına bir anlamı yoktur! Hayatı anlamlandıran insandır. Bir insan hayatına ne katıyorsa, onunla nasıl ilişki kuruyorsa, o insan için hayatın anlamı, bu ilişkiler yumağıyla ve sonuçlarıyla sınırlıdır. Buradan hayatın herkes için geçerli, sabit bir anlamı, bir reçetesi olmadığı sonucu çıkar. Hayatın anlamı dediğimiz şey, bizim hayatla kurduğumuz ilişkiler ağı, hayatı nasıl yaşadığımız ve ona neler kattıklarımızdır. Dolayısıyla her insan (her özne) için hayatın anlamı farklıdır.

Hayatı anlamlı kılan, onu yaşanılır kılan olgu, yaşam kalitesidir. (Kalite derken, salt maddi zenginliği kastetmiyorum. Onun maddi dünyasıyla birlikte bir bütün olarak zihin, kültür, psişik dünyasıdır). Yaşam kalitesi deyince mutluluk, bunun belirleyenidir. Dolayısıyla yaşam kalitesi ve mutluluk birbirini üretir.

Burada şu temel soru karşımıza çıkar; yaşam kalitesi bireyin elinde midir? Bir diğer deyişle mutluluğu belirleyeni kişinin kendisi midir?Yukarıda yazılanlar şöyle bir yanılsamaya yol açabilir; hayatın anlamı benim onunla kurduğum ilişkiler ve ona kattıklarımsa, o halde hayatımı iyi yaşamak benim elimdedir! Öyle ya, madem hayatın anlamı bana, özneme bağlı; nesnelerle iyi ve doğru ilişkiler kurarak hayatımı iyi ve güzel olarak anlamlandırabilirim!

Böyledir, çünkü herkesin hayatı kendine aittir.

Böyle değildir, çünkü herkesin kendine ait hayatı dış dünyadan bağımsız, birbiriyle ilintisiz olmayıp birey ile dış dünyası arasında karşılıklı olarak sürekli bir akış vardır.

Mutluluk kavramının bugün için de geçerli olan farklı iki temel tanımı bulunur: Epikürcü ve Stoacı tanımlar. Mutluluğun temelini ister Epiküryen felsefe anlayışla haz (Epiküryen’in haz tanımı kesinlikle hedonizm değildir) olarak niteleyelim, isterse Stoacıların erdemli yaşam ve ahlakı olarak niteleyelim, sonuçta mutluluk insan hayatını yaşanır kılan temel bir etmendir ve oluş biçimidir.

Mutlu yaşam, mutsuzluğun olmadığı yaşam anlamına gelmez. Mutlu yaşam mutsuzluğu da içinde taşıyan ama onu aşan ve onu sürekli ve etkin kılmayan bir yaşam demektir.

Mutluluk hayattan haz almaktır veya mutluluk erdemli yaşamaktır; her iki görüşün birleştiği nokta, insanın mutluluğu amaçladığıdır.

Mutluluk yaşama sevincinin direğidir. Mutluluk arttıkça, yaşama sevinci tıpkı göndere çekilen bayrak gibi direkte yükselir.

Hayatın anlamı nedir sorusunu modernizmin bir takıntısı olarak gören bu görüşün felsefi anlamda yetkin temsilcilerinden olan Albert Camus hayatı bir saçmalık olarak görür ve “İnsan, anlamsızlığına ve tüm baskılarına karşın yaşamı yenmek zorundadır" der. Camus varoluşsal bir boşluk yaşayan insanın hayatına anlam yüklemeye çalışmasın tamamen yanılgı olduğunu vurgular.

Sonuç
Görüldüğü üzere bu yazıdan bir değil, birbirini tamamlayan veya birbirinin zıttı çok sayıda sonuç çıkarılabilir.

Hayatın anlamı ve anlamsızlığına dair söylenegelen onca görüşlerin üzerinden birazcık felsefi değinmelerle geçmeye çalıştım. Her bir okurun farklı değerlendirmeleri olacaktır ki, olması gereken de budur.

GÜNÜN SÖZÜ : YAŞAMAK GÜZEL ŞEY