Hafta içi, 10 Ocak'ta her yıl olduğu gibi "Çalışan Gazeteciler Günü" idi. Bazı kuruluş ve kişilerden gelen mesajlara teşekkür ediyor, bu vesileyle Türkiye'de çalışma hayatına önemli katkıları olan, rahmetli Başbakan Bülent Ecevit'i minnet ve şükranla anmak istiyorum.
Hafta içi, 10 Ocak'ta her yıl olduğu gibi "Çalışan Gazeteciler Günü" idi. Bazı kuruluş ve kişilerden gelen mesajlara teşekkür ediyor, bu vesileyle Türkiye'de çalışma hayatına önemli katkıları olan, rahmetli Başbakan Bülent Ecevit'i minnet ve şükranla anmak istiyorum. Çünkü, biz gazetecilerin haklarını yasal güvence altına alan 212 Sayılı Basın Kanunu'nun 10 Ocak 1961'de kabulü, onun Çalışma Bakanlığı döneminde gerçekleşmişti. Önceleri "Bayram" diye kutlanan bu hak teslimi, 12 Mart rejiminin basın özgürlüğü ihlalleriyle "Gün" olarak kutlanır olmuştu. Şimdilerde ise törenle kutlanmıyor, buruk olarak sadece hatırlamakla yetiniyoruz.
Ülkemizde çalışma hayatında gazeteciler Basın İş Kanunu ile, denizciler de Deniz İş Kanunu ile ayrıcalıklı olarak yasal haklar kazanmıştır. Fakat, gelin görün ki onlar gibi riskli meslek guruplarında olup da özel bir iş yasasına sahip olamayanlar da var. Bunları başında da uçucular geliyor.
Her gün yüzlerce insanı, dünyanın dört bir yanına güvenle uçuran pilot ve kabin memurlarının yaptıkları işin güçlüğü ve de riski nedeniyle özel bir kanuna tabi olmayışı, ne yazık ki garip bir gerçektir.
Türkiye'de havacılık sektöründe çalışan 150 bine yakın personelin içinde pilot, yardımcı pilot, uçuş mühendisi, kabin memuru gibi uçucu diye tabir ettiğimiz personelin sayısı da 30 bin kişiye yakın olup, THY dışında hiç bir kurumda da sendika bulunmamaktadır. Özel sektör havayolu şirketlerinde sendikalaşmak için bazı girişimler olduysa da bunlar başarıya ulaşamadı. Doğrusu personel sayısı THY'ye göre az olan bu şirketler, sendikal istek ve taleplere cevap vermek konusunda zorlanır ve belki de kapanır.
THY'nin çoğu uçuculardan oluşan 20 bin mensubu, kısa adı Türk-İş olan, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na bağlı olan Türkiye Sivil Havacılık Sendikası'na (Hava-İş) üyedir. Geri kalan personelin çok az bir kısmı değişik iş kollarındaki bazı sendikalara üye olmuş durumdadır.
Sağda görünen Türk-İş'in üyesi olan Hava-İş'i, yıllarca sınıf sendikacılığı yapan sol görüşlü yöneticiler idare etti. Bu durumdan THY yönetiminin ve üyelerin bir kısmının memnun olmadığı gerçeği, bir değişimin önünü açtı. Hava-İş'te, bir anda ortaya çıkarılan AK Parti Hükümeti'ne yakın bir muhalif ekip, solcu yönetimi alaşağı edip seçimi aldı. Bu ekip, 2017'nın sonundaki genel kurulda, ikinci kez seçimi kazanıp, koltuğu kaptırmadılar.
Sözün özü, THY'de bir sendika var ve orada toplu iş sözleşmesi bağıtlanıyor.
Fakat, mazisi 80 yılı aşan Türk Sivil Havacılığının tabi olduğu bir kanunu yoktur. Yani, havacılık sektöründe çalışanlarla, çalıştıranlar arasındaki ilişkileri düzenleyen bir Havacılık İş Kanunu yoktur ve sivil havacılar tam 80 yıldır "Kanunsuz" olarak uçmaya devam etmektedirler. Bunun kabahati kimdedir diye sorup, biraz gerilere doğru gidelim.
Bundan 10 yıl önce, o zamanın Hava-İş Sendikası'nın zorlamasıyla, bazı pilot ve kabin amirleri uçaklara yolcu olarak binen bakan ve milletvekillerinden Hava-İş Kanunu için destek istiyorlardı. Bu iş başarılı olmuş olacak ki, Türkiye Pilotlar Derneği (TALPA) ve Kabin Memurları Derneği (TASSA) mensuplarından oluşan işçi ittifakı bu konunun TBMM'de görüşülmesini sağlayıverdi. Aile, Sağlık ve Çevre Komisyonu'ndaki toplantıda muhatap işveren kuruluşu olarak kısa adı TÖSHİD olan, Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği'nin yönetimi yer aldı. (Bu kurumu temsil eden iki kişiden biri de bendenizdim). 45 maddeden oluşan bu teklifin 27 maddesi karşılıklı kabul görüp ilerleme sağlanırken, sendika avukatları kabulü mümkün olmayan yeni tekliflerle gelip, görüşmelerin tıkanmasına neden oldu, TALPA ve TASSA yöneticilerini de devre dışı bırakmayı başardı.
THY bu konuda tarafsız kalırken TÖSHİD kendi üyelerini rahatlatan bu gelişmeyi zafer olarak görüp bu defteri kapatmıştı.
Hava-İş yönetimi bu başarısızlıktan sonra bir daha bu konuyu gündeme getirmedi ve çalışanların gayretlerini yıktı geçti.
Hal böyle olunca, havacılık sektörünün sadece havada çalışanları olarak pilotlar, yardımcı pilotlar, uçuş mühendisleri, purser'lar, kabin amir ve memuları var olan 1475 Sayılı İş Kanunu'na tabi olamıyor, yaptıkları işin güçlüğü ve riskine uygun özel bir kanun yerine fi tarihinde çıkmış, ihtiyaçlara cevap vermekten çok uzak olan Borçlar Kanunu hükümlerine tabi oluyorlardı. Havacılık mesleğinin, nitelikleri ve özellikleri diğer iş kollarından çok farklılık gösterdiği için, Borçlar Kanunu da uçucuların haklarını almada yetersiz kalıyor, çoğu kez de mahkemeler yaygın kanaatin tam aksine işverenlerden yana kararlar alıyordu.
Yerde çalışan trafik memuru, dispeçer, check in ve kontuar görevlisi gibi diğer çalışanlar İş Kanunu'na tabi oldukları için herhangi bir sorun yaşamıyorlardı. Fakat sendika olan ve toplu iş sözleşmesi imzalanan THY'de sözleşme, İş Kanunu'nun geçerli olduğu gibi bir madde varsa, bu kapsama girenler de İş Kanunu'ndan faydalanabiliyordu.
Uçucuların haklarını koruduğu sanılan Borçlar Kanunu'nun uygulamasında yaşanan sorunları, çıkarılacak olan Hava -İş Kanunu elbette giderebilir.
Borçlar Kanunu bazı hak kayıplarına neden oluyor, işverenlerin çalışanları istediği zaman, tazminatını ödeyerek kolaylıkla işten çıkarabilmesi gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bu kanun, sendikasız işyerlerinde uçucuların kıdem tazminatı almasının önünde en büyük engel olarak durmaktadır.
Havada geçirilen zamanlar, günlük, haftalık, aylık ve hatta yıllık olarak İş Kanunu'ndaki hükümlere göre az görünse de, gerçekte işin zorluğu ve riskine göre, ayda 110 saatin bile üstünde çalışan pilotlar ve kabin görevlileri bütün şirketlerde zaman zaman olabilmektedir.
Bu durum, şirketler ve çalışanlar arasında büyük sıkıntılara ve yakınmalara neden olmakta, "Sürem doldu" diyen bazı uçucular işi bırakmakta, bu da tartışmaları beraberinde getirmektedir.
Mesleğin, gökyüzünde icra edilmesinin sağlık sorunlarına, zihinsel yorgunluğa neden olduğu tartışılmaz bir gerçek. Yüksek basıncın, radyasyonun, pilotlarda hep oturmanın, kabin memurlarında ise, çoğunlukla ayakta durmanın çok değişik sağlık problemlerini de beraberinde getirmesi, özellikle pilotların genç yaşta hayatlarını kaybetmeleri gerçeğini görmemek mümkün değil. Böylesine zor bir mesleğin mensuplarının daha iyi şartlarda çalışabilmesi, haklarını tam ve zamanında alabilmesinin önünü açacak olan yasal düzenleme ancak, paydaşlar tarafından hazırlanacak bir taslağın, TBMM'de ilgili komisyonda görüşülüp Hava İş Kanunu olarak kabul edilmesiyle mümkün olacaktır.
Çalışma hayatı, işverenin ve çalışanın iş barışı ile daha verimli ve daha yararlı bir hal alır.
Canımızı emanet ettiğimiz uçucuların, hak ve hukukunun korunması, sağlıklı ve rahat ortamda çalışması, hem onların hem de biz yolcuların da yararına olur.
Uçucu personelin, işlerine uygun bir kanunla çalıştırılmalarına destek toplum olarak bizim de insani görevimizdir.
İyi ve emniyetli uçuşlar Türkiye'm...