Bu bir dedikoduydu. Konuşulmasını bile kabullenemiyorum. Neden derseniz onu da anlatacağım.
Gazeteler, bizim gözümüz kulağımızdır fakat, bu çağda yaşanan bilgi kirliliğinin (dezenformasyon) ulaştığı noktayı da göz önüne alarak yazılan her şeye sakın inanmayalım diyorum. Sosyal medya denen dijital yayın platformları da bu konuda çok kötü örnekler sergiliyor. Konumuzu direkt ilgilendiren bir yalan haberden yola çıkmak isterim. Yıl 2009. Bundan tam 10 yıl öncesi. Adamın biri gazeteci arkadaşına telefon açmış ve güya demiş ki, "THY'nin Diyarbakır uçağında Aynur Doğan'ın Kürtçe şarkısı çalındı". Bu habere ben o zaman gülüp geçmiştim. Bana göre bu kesin yanlış ve yalan bir haberdi. Çünkü, birincisi THY uçaklarında şarkı, türkü çalınması söz konusu değildi. Uçakta enstrümantal, yani sözsüz müzik çalındığını, söz içeren şarkı veya türkü çalınmadığını biliyoruz. İkincisi, THY, uçaklarında Türkçe veya İngilizce dışında başka hiçbir dil kullanmaz, hele hele Kürtçe hiç kullanmaz. Fakat, hani bir söz vardır ya, "Şuy-u vukuundan beter" diye. Yani dedikodusu gerçekleşmesinden kötü.
Bu bir dedikoduydu. Konuşulmasını bile kabullenemiyorum. Neden derseniz onu da anlatacağım.
Gelelim asıl konuya. Yine geçmişe dönüyorum. Yıl yine 2009. Gazetelere yansıyan bir habere göre, Demokratik Toplum Partisi Siirt Milletvekili Osman Özçelik, bütün uçaklarda Kürtçe anons yapılmasını istemiş. İster istemesine ama, bunu kim nasıl yapar orası önemli. Bu arkadaş o zamanın ruhuna uygun popülist bir yaklaşım sergileyerek, seçmenine ve tabanına şirin görünmek istemiş. Bir milletvekili için sıradan bir tavır. Dilin kemiği yok derler, iste ve salla isteyebildiğin kadar. Ama mantıklı ve makul şeyler istemek lazım. Bu ülkenin toprakları üzerinde farklı milliyetlerden insanlar yaşamaktadır. Bunların da hakları arasında kendi dilleri ile ilgili talepleri de olabilir. O zamanlarda adına “Demokratik açılım" denen birtakım gelişmeleri birlikte izlemiştik. Elbette, ülkemizin üniter yapısını bozmayan haklı taleplere anlayış gösterebiliriz. Ülkenin bölünmesine veya halkın birbirine düşman olmasına yönelik tavır ve girişimlere sıcak bakamayız. Şu anda bu ülkede devlet televizyonunda Kürtçe yayın yapılmaktadır. Buna itiraz eden yok. Kaldı ki, özel televizyonlara da bu hak vardır, ama talep olmadığı için bu dilde yayın yapmıyorlar. Eğer Kürtçe müzik dinlemek istiyorsanız istediğiniz dükkandan gidip istediğiniz dilde cd alıp dinleyebilirsiniz. Buna da kimsenin bir şey dediği yok. Fakat bazı şeyler var ki bunlar olmaz. Olması da mümkün değil. Örneğin, bir hastaneye girdiğinizde her tarafta yazılar vardır. Bu yazılar genelde Türkçe, bazen de tıbbı terimler nedeniyle İngilizce olabilir. Bu yazılara bir de Kürtçe eklensin derseniz buna da hayır derler. Çünkü, bugün Kürtler için istenen yarın başkaları için de istenebilir. Bizim topraklarımız üzerinde 40'a yakın etnik kimlik var. O zaman bizim devletimiz Birleşmiş Milletler gibi her dile izin veren bir yapıya dönüşür. Kürtçe ilgili taleplerin hepsine cevap vermemiz, bu dili konuşan veya yazanların bazılarını mutlu edebilir. Fakat bu ülkede Kürt olduğu halde Kürtçe bilmeyen veya bilmek de istemeyen insanlar da vardır. Yani bu bir ihtiyaç değildir. Sadece birilerini tatmin etmek için böyle bir işe girişmek ortalığı karıştırmaktan başka bir şeye yaramaz.
Gelelim uçaklardaki duruma. Uçaklarda anonslar uçuş emniyeti ve diğer bazı gerekli bilgilerden oluşur. Bunun dışında başka konularda anons yapılması çoğu kez asla söz konusu değildir. Kabin görevlileri, yolcuların tamamı kabine alınıp, yerlerine oturduktan sonra onlara uçuşla ilgili bazı bilgileri önce Türkçe, sonra İngilizce verirler. Uçuş emniyetini ve de can güvenliğini tehlikeye sokan davranışlar anlatılır. Bunun ne anlama geldiğini hepimiz çok da iyi biliyoruz. Çünkü, bir kaza ve kırım halinde hayatta kalmak bu hareketleri iyi takip etmekten ve söylenenleri iyi dinlemekten geçer.
Geçen günlerde bir milletvekili yıllar sonra yine, bu yönde bir talebi dile getirerek gündem yaratmaya çalıştı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Batman Milletvekili Necdet İpekyüz, TBMM’de “Uçaklarda Kürtçe ve Arapça anons yok. Arapça ve Kürtçe anons olsa kıyamet mi kopar” demiş. Bu kez bir farkla Kürtçenin yanı sıra, Arapçanın da konuşulmasını istediğini eklemiş. (Hatırlatmak isterim ki, bir dönem Onur Air ve Atlas’ın Mardin uçuşlarında Arapça bilen anonsçular çalıştırmıştı).
Bu taleplerin yerine getirilmeyeceğini bile bile iki de bir bu sözleri sarf edenler bazı şeyleri bilmiyorlar galiba. Uçaklarda Kürtçe anons yapılırsa elbette “Kıyamet kopmaz” ama, düzen bozulur milletvekili ünvanlı Kürt kardeş.
Sayın vekil, sana bunun neden ve niçin olamayacağını senin anlayacağın gibi anlatayım.
Birincisi, bu ülkenin resmi dili Türkçedir. Henüz Anayasa'ya başka bir dil daha vardır diye ibare eklenmemiştir. O halde uçaklarda konuşulması gereken ilk ve tek dil Türkçedir. Bir de yabancılar için bütün dünyada havacılık dili olarak bilinen İngilizce vardır. Bunların dışında başka bir dilin bizim ülkemizdeki ulaşım araçlarında kullanılmasını istemek boş bir hayaldir, fantezidir. Bu konuda en iyi örnek Amerika olsa gerek. Orada da her gün milyonlarca insan, yüzlerce seferde uçaklarla seyahat etmektedir. Uçaklara ayrı ayrı milliyetten binlerce insan binmektedir. Hiç kimse çıkıp da benim dilim Fincedir, uçakta Fince anons yapın deme hakkına sahip değildir. Eğer böyle bir şey olabilseydi, sanıyorum uçaktaki kabin görevlileri yolculuk bitimine kadar bütün dillerde anons yapmak zorunda kalacaklardı. Örneğin, Eskimolar da kendi dillerini duymak isteyebilir. Ama öyle değil bu iş. Modern çağ etnisiteye saygı duyar. İnsanların kültürlerini geliştirmelerine katkıda bulunmayı da ister. Ama havacılık gibi disiplin ve ciddiyet isteyen bir konuda böyle bir istek hiç kimsenin tekeline verilemez. Geçmişte de bugün de bu gibi mantıksız taleplere ilgili kişiler gerekli cevapları vermiştir. Benzer bir talep geçmişte yine bir milletvekilince dile getirilmişti. O da “Kürtleri katleden” ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen’in adının havalimanından kaldırılmasını istemişti. Hiç kimse onu ciddiye almadı. Bu konuların tartışılması sektöre, milli birlik ve bütünlüğe de çok zarar verir.
Kültürel haklar isterken ölçüyü, dengeyi kaçırmadan, işi sulandırmadan hareket etmek lazım diye düşünüyorum. Ben, Kürtçe kanal olan TRT Kürdi’yi ara sıra açıp müzik dinliyorum, tıpkı başka dillerde dinlediğim gibi. Ama uçaktaki anonsu kendi ana dilim ve uluslararası dil dışında dinlemek zorunda değilim.
İyi uçuşlar Türkiye’m...