İngiltere'de yaşayan bir arkadaşım şu aralar İstanbul'da, beni öylesine arıyor, anlatıyorum migren sabah erkenden sağlık ocağı falan, şimdi iyiyim diye anlatıyorum.
Sabah 04.40, migren ağrısı ile uyanıyorum.
Hemen bir ağrı kesici alıyorum, dakikalar geçiyor baş ağrı olanca şiddeti ile devam ediyor, artıyor başım infilak edecek, o kadar kötü ağrıyor.
Zaten migren ağrısını çekenler bilir, ağrı gözden girdiği zaman 3 gün sende yaşıyor, keyfini çıkarıyor ve öyle gidiyor.
Ama dayanamayacağım, dakikaları saatleri kovalıyorum, saat 08.30 Tarabya Sağlık Ocağının önündeyim.
08.45 sistem açılıyor, 09.00 güler yüzlü doktorumun önündeyim yüzünden hemen anlıyor, migrendeyim fenayım diyorum, hemen ilaç yazıyor, hemşireye iğne yapılacak kağıdı imzalıyor, 09.05 hemşirenin önünde uzanmışım, çok geçmiş olsun diyor, nasıl eli hafif anlatamam bitti diyor, 19 dakikaya ağrınız geçer bir şeyiniz kalmaz diyor ve ayağa kalkıyorum.
09.06 evimin yolundayım.
Ve saat 09.20 başımın ağrısı geçiyor.
İngiltere'de yaşayan bir arkadaşım şu aralar İstanbul'da, beni öylesine arıyor, anlatıyorum migren sabah erkenden sağlık ocağı falan, şimdi iyiyim diye anlatıyorum.
İnanılmaz diyor, sen İngiltere'de olsaydın yanmıştın, o iğneyi olamazdın diye başlayan sohbetimiz oradaki sağlık sisteminin ne kadar korkunç olduğunu, çöktüğünü anlatarak yarım saati buluyor.
Bana iki gün önce bir fotoğraf vardı gördün mü diyor, hayır diyorum, fotoğrafı ve haberi bana yolluyor.
Haber fotoğraflı İngiltere'de bir hastanede Jack betonda oksijen maskesi takılı yatıyor ve altında İngiltere’nin sağlık konusunda geldiği son hizmet durumu anlatılıyor.
4 yaşında Jack Willimen zatürre oluyor, hastaneye kaldırılıyor. Ancak hastanede boş yatak yok, çocuğa oksijen maskesi takıyorlar yerde betonda 4 saat yatmak zorunda kalıyor. Sonra sedyeye alıyorlar 5 saatte orada kalıyor ve nihayet 9 saat sonra çocuğu yatağa alıyorlar.
İstatistik var 20 acil hastadan biri 12 saat yatak beklemek zorunda kalıyor. Hastaların sadece yüzde 68'i ilk 4 saat içinde muayene edilebiliyormuş.
Hatırlar mısınız geçen haftalarda Cüneyt Özdemir muayene için geldiği İstanbul'da youtube kanalına bir video çekmişti ve Amerika'da ancak 4 ay sonraya randevu veriyorlar, bir diş dolgusu 12 bin dolar demişti.
Adamı linç edip yerden yere vurup vay yalaka sen ne diyorsun diye çemkirmişlerdi.
Ne derseniz deyin, ne kadar edepsizlik yaparsanız yapın, ne kadar çemkirirseniz çemkirin, bizim sağlık sistemi dünya ortalamasında çok iyidir.
Dolduruşa söylemlere hiç gelmem, ben kendi yaşadıklarıma aldığım hizmete bakarım ve ölçerim biçerim.
MHRS randevu sistemi internet üzerinden şahane çalışıyor, istediğin en fazla 15 gün için de randevu alabiliyorsun, kazara internetin gitti, randevuyu alamadın, MHRS’yi telefon ile arayın, bakın ne kadar güzel cevap verip yardımcı oluyorlar ve çok geçmiş olsun diye telefonu kapatıyorlar.
Dünyanın kaç yerinde var bilmiyorum, ailedeki bir sigortalı, karısı, tüm çocukları, annesi, babası hepsine sağlık hizmeti alabiliyor.
Mamografi, ultrason, röntgen çektirin 1 lira ödemeden çıkıyorsunuz.
Başımın ağrısı geçiyor ve çok şükrediyorum 15 / 20 dakika içinde sağlık hizmetimi alıp eve dönmüşüm.
İyi şeyleri de söylemek lazım değil mi, her şeyi daima eleştirmek, gözünün daima kötüyü seçmesi ne kadar kötü.
Biliyorum ki Avrupa'dan Amerika'dan ülkemize tedavi için gelen, sağlık hizmeti almaya gelen çok hasta var.
Aman ülkemizin kıymetini bilin.
Funda'nın aklındakiler...
... Geçen gece TRT ekranlarından Cumhurbaşkanlığının özel ödülleri törenini izliyorum.
Ödül, müzik branşında Mazhar Fuat Özkan’a yani MFÖ grubuna veriliyor.
Cumhurbaşkanının elinden ödüllerini alıyorlar
Grup üyeleri teker teker konuşuluyor, sıra Mazhar'a geliyor “Sayın Cumhurbaşkanım sayın davetliler ben bugüne kadar bana verilen tüm ödülleri taşınma falan hepsini kaybettim evde tek bir ödülüm yok” diyor.
Ama bu ödülü saklayacağım ve asla kaybetmeyeceğim diyor.
Ödül çok değerli, bu ödüle çok değer verdiğini anlatması duygularını ifade etmesi, ömür boyu evinin köşesinde saklaması ne güzel.
Ama bugüne kadar verilen bütün ödülleri kaybetmesini çok ayıpladım.
Mazhar için ödülün kimisi kıymetli kimisi kıymetsiz olabilir, ama hepsini kaybetmek, hiçbirini saklayamamak ne demek, ne kadar saygısızca bir açıklama..
Bence hepsini kaybettiysen o kadar saygısızsın.
Ödül saygısızı.
Adam gözümde kaybettiği her bir ödül için değerini kaybetti.
Ya konuşma yavaşlığı, gitgide insanın sabrını zorlayan tuhaf vurgulama ve sırıtma hali.
Olmadı Mazhar bey, ödüle saygınız yok ya, bence siz bu ödülü de kaybedeceksiniz.
... Ben dolduruşa gelen biri hiç değilimdir, bu film iyi değil derler ya, illa kendim gidip görmeliyim ve kendim karar vermeliyim.
Yeni havaalanı yapıldı, İstanbul Havaalanı, Bodrum'dan İstanbul'a döneceğim, yanlışlık bu havaalanından dönüş bileti alıyorum, o arada arkadaşımla konuşuyorum aman değiştir diyor, çok büyük yürü Allah yürü bitmiyor, zorlanırsın diyor, ne nedir, ne değildir belli değil diye anlatıyor.
Hemen fark ödeyerek Sabiha'dan dönüş alıyorum.
Dün İstanbul Havaalanından ilk uçuşum var, nasıl gideceğim diye bir gün önce bakıyorum, evimin köşesi dahil her yerden belediye otobüsü ve Havaist var.
1 saat sonra İstanbul Havaalanın önündeyim.
Gözlerime inanamıyorum, dünyada böyle havaalanı var mı bilmiyorum, mimarisi şahane, kocaman, büyüklüğü ile geleceğe yüzünü çevirmiş.
Asansör yürüyen merdivenler kolayca kontuar önündeyim, uçağa çıkış kapısının önündeyim.
Havaalanı tertemiz, personel son derece yardımcı.
Bayıldım, seyrettikçe ülkemle gurur duydum, her şeye ama her şeye karşı gelmenin ne kadar ayıp ve boş olduğunu daha iyi anladım.
Elime cep telefonunu alıp, arkadaşıma merhaba demeden iki satır mesaj yazıyorum.
Pes olsun sana.
İstanbul Havaalanından sevgiler.