Öylesine bir 40 gün yaşadık ki nerdeyse her gün bir kötü haber duyduk.
Ocak ayını ‘bu 2020 pek iyi gitmiyor, topu taca atmamız lazım çünkü yıl agresif forvetleri olan eski Alman panzerleri gibi üstümüze geliyor’ diye söylene söylene geçirdim. Hep garip bir terslik hissettim, dolunay dediler, bilmem ne dediler. Öylesine bir 40 gün yaşadık ki nerdeyse her gün bir kötü haber duyduk. Samimi olayım benim adıma da pek iyi gitmedi, bu gibi durumlarda hemen kendimi defansa çeker olayları anlamaya çalışırım. İşte tam öyle yaptığım bir akşam, yani çarşamba akşamı internetimi kapatıp televizyonumu da açmayıp rutin işlerle kafamı dağıtıp, bu size az önce söylediğim defansa çekilme seansı yaparken bir arkadaşım aradı ve kara haberi verdi. “Uçak düştü haberin yok mu” diye…
Kötü günlerde bütünleşme zamanı
Zaten o gün çığ olayı yüzünden moralim bozuktu, zaten kendi meselelerim yüzünden canım sıkkındı bir de bu haberi duyunca “Allah sonumuzu hayır etsin” dedim, hemen televizyonu açtım. Bu gibi durumlarda ilk yaptığım iş, en iyi sıcak haber veren iki kanalı, Habertürk’ü ve A Haber’i açmak olur. Hemen Habertürk’ü açtım baktım Didem yine konuklarıyla programda, bu kez de uçak meselesini konuşuyor. O arada Didem’in bir sözünü duydum ve ona çok hak verdim. Bir konuk “ülke olarak çok felaket yaşıyoruz” dedi, laf “birlik ve beraberliğe geldi. Didem “ben bu yaşanan kutuplaşmadan korkuyorum” tarzında bir söz söyledi ki, benim de en büyük korkumu dile getirmiş oldu. İnşallah toplum olarak “bütünleşmenin” ne demek olduğunu içimizdeki bu siyasi kinleri bir kenara atıp hatırlarız.
Ucuz atlatıldı
Uçak kazası gerçekten çok üzdü hepimizi. Aslında bakmayın ucuz da atlatıldı. Dikkat ettiniz mi uçağın durduğu yer nerdeyse TEM yolunun 50-60 metre yanı. Biraz daha ileri gitse o akşam trafiğinde nasıl bir felaket olurdu düşünmek istemiyorum. Burada benim dikkatimi çeken bir şey daha oldu. Hava limanlarındaki sağlık tedbirlerinin yetersizliği. Bu sadece Türkiye için değil, genel olarak dünya da olan bir sıkıntı. Şatafatlı havalimanları yapılıyor ama onlarda mesela bir küçük hastane yapılmıyor, otel var ama bir poliklinik bile yok. Bundan birkaç sene Finlandiya’da Helsinki havalimanında yaşadığım bir an geldi aklıma. Bir yolcu ayağını burkmuştu, sekerek yürüyordu. Güvenlik hemen ona yardım etti, onu kenara aldı ve sağlıkçılara haber saldı. Bir anda üç kişi geldi, iki güzel sarışın kız bir tane de doktor. Özel kıyafetleriyle müdahalede bulunmak için o adamın yanına geldiler. Bir yandan o iki güzel kıza baktım bir yandan da “bunlar nerden pat diye geldiler, nasıl bu kadar donanımlı geldiler” diye şaşkınlıkla müdahaleyi izledim. Küçük bir hadiseydi elbette, ama önemli ve aklımda kalan bir hadiseydi.
THY ile rekabet zor
Son zamanlarda uçak kazalarını epey bir duymaya başladık. Pegasus havayolu özellikle bu konuda şanssız bir dönemden geçiyor. Aslında havayolu taşımacılığı yapan firmalar biraz sıkıntılı. Atlas’ın seferlerini durdurduğunu ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Rakipleri çok güçlü. Türk Hava Yolları ile rekabet etmek kolay değil. Devlet bu markasına çok sahip çıkıyor, özel sektör bu piyasada zorlanıyor. Rekabet etmek kolay değil. Oysa Avrupa’da pek çok devlet havayolu şirketi iflasın eşiğinde, bazıları kapanmak üzere bazıları ise özel firmalara satılıyor. Mesela Yunanistan’ın popüler devlet havayolu firması Olimpic Air, birkaç sene önce ekonomik krizden dolayı özel bir havayolu şirketi olan Aegean’a satıldı. Aegean bu firma ile bir birleşme yaşadı ve devlet havayolu şirketi bir nevi özelleşti. İtalya ve Fransa’da da devlet havayoluna fazla önem verilmiyor. Hatta Macron geçen sene bir açıklamasında havayolu şirketlerinin ciddi zarar ettiğini söylemiş ve önemler üzerinde düşündüğünü açıklamıştı.
Şimdi nereye geleceğim? THY ile rekabet etmek çok zor. Bunun için rekabet etmek adına maliyetlerden veya başka birtakım şeylerden tasarruf yaparak işletmeciliği götürmek gibi stratejiler de yürütülebilir. Bunları yaparken de insan hayatı ile eşdeğer bir hizmet olan uçak yolculuklarında bazı şeyleri istemeyerek atlayabilirsiniz. Bunu neden söyledim? Pegasus ve Atlas’ın bu konuda işleri çok zor. THY ile rekabet etmeleri zorlaşıyor. Mesela İstanbul’da yapılan yeni havalimanına çok yüksek bir ayak bastı parası alınıyor. Havayolu şirketi her indirdiği uçakta yer alan yolcular için belirli bir para ödüyor. Bu tutar yeni havalimanında çok yüksek olduğu için Pegasus, İstanbul Havalimanı ile anlaşamamıştı. Bir tek Pegasus değil, yabancı bazı havayolu şirketleri de anlaşma yapamadıkları için, daha doğrusu yeni havalimanı yönetiminin istediği ayak bastı ücreti onlara çok yüksek geldiği için İstanbul Havalimanına uçak indiremediler ve Sabiha Gökçen havalimanına seferler yaptılar. Bu uçak kazasından sonra ben kendi içimde pek çok şeyi sorguladım. Burada bana ters gelen şeyler de oldu.
Havayolu taşımacılığında bazı reformlar lazım
Kimse kusura bakmasın ama İstanbul Havalimanı yönetimi veya patronları yap- işlet – devret modelinden kar edecekler diye verdikleri hizmette bize, yani vatandaşa zorluk yaratmamalılar. Bu havayolu firmalarından alınan ayak bastı parasının Türkiye standartlarına göre yeniden düzenlenmesi lazım. Bu rekabete de aykırı. Bir kere her hava yolu şirketinin İstanbul Havalimanına uçak indirme özgürlüğü olmalı. Firmaları böyle saçma ekonomik sıkıştırmalar yapılmasın. Devlet teşvikiyle gayet güzel giden havayolu taşımacılığında özel sektöre de yönelik bazı motivasyonlar sağlanmalı.
Havalimanlarına hastane yapılsın
Bir diğer şey, yine kimse kusura bakmasın ama dünyanın en büyük havalimanlarından biri olan İstanbul Havalimanında sağlık konusunda ciddi birtakım önemler alınmalı. Aynı şey Sabiha Gökçen Havalimanı için de gerekli. Çarşamba akşamı gibi yaşanan bir uçak kazasında, anında müdahale edecek ambulansların sayısı az ise, ya da yok ise, o havalimanında bir sağlık ocağı bile yoksa o zaman o havalimanı değil bir otoban gişesi olur. Hadi Sabiha Gökçen havalimanı eskidi diyelim (ki asla mazeret olmaz) acaba İstanbul Havalimanında nasıl bir sağlık hizmeti var? Mesela Allah korusun normal kapasitede bir uçak düştüğünde o sırada o uçakta yer alan tüm yolculara aynı anda müdahale edebilecek bir ambulans ve doktor – hemşire paketi var mı? Havalimanında bir küçük çapta hastane var mı? Artık mademki seyahat trendi havayoluna doğru kayıyor, bunları da düşünmemiz lazım. Ben hep bardağın boş tarafına bakarım, işletme stratejisinde de hep en kötüye göre pozisyon almak gerekir, hele bu gibi sıkıntılı dönemlerde bu şart. Mesela ben o İstanbul Havalimanını yaparken ilk olarak sağlık konusunun ele alınması gerekir. Ambulans sayısının çok olması gerekir. Oraya bir küçük hastane dahi kurulmalı. Küçük dediğime de bakmayın en azından yoğun bakım ünitesi olan bir hastane de yapılmalı. Bunlar artık standart konular, bunları hala tartışıyor konuşuyor olmak da üzücü. Ama ben bu uçak kazasında hem havayolu şirketlerinin hem de havayollarının özellikle Türkiye gibi havayolu taşımacılığında iddialı olan ve küresel mücadele veren havayollarının bu detaylara da önem göstermesi gerektiğini düşünüyor ve yetkililere İstanbul Havalimanına bir hastane yapılması çağrısında bulunuyorum.