Korona salgını nedeniyle TV kanalları da karantinaya girdi.

Korona salgını nedeniyle TV kanalları da karantinaya girdi. Bu süreçte tematik haber kanalları karlı çıktı. Her akşam bir iki tane doktor çıkartıp ekranlarını gündemi yakalamayı başardılar ve ucuza günü kurtardılar ama ana akım kanallar bu dönem zorlandı. Eskiden her gün takip ettiğimiz bir dizi vardı, bir şekilde akşamlar geçerdi. Haberlerin üstüne sevdiğiniz kanalda yayınlanan takip ettiğiniz diziyi ekler izledi insanlar. Karantinalı günler başlayınca bu dizilerin çekimleri de durdu. İlk başta sosyal mesafe kuralına uymak adına durdurulan dizi çekimleri daha sonra korona salgın sürecinin ne kadar süreceğinin belli olmaması nedeniyle erkenden mecburi sezon finali yaptı. Bana sorarsanız bu iş biraz televizyon kanallarına da yaradı. Dizileri harcadıkları paralar ellerinde kar kaldı.

Nostaljiye rağbet

TV kanalları yeni dizi ve programlarının çekimlerine korona arası verince bu programların yerine bir şeyler koymak zorunda kaldı. Kimisi bir kaç hafta eski Türk filmleri veya yakın geçmişte sinemalarda yayınlanan Türk filmlerini yayınladı. Kimisi ise kaldırdığı dizilerin eski bölümlerini yayınladı. Burada en büyük rağbet nostalji oldu. Kanallar bir anda raflardan eski programlarını çıkartıp bunları yayınlamaya başladı. Bunu hemen hemen her kanal yaptı ama bir politika olarak stratejiye dönüştüren iki kanal oldu. Biri TRT 1 diğeri ise Kanal D.

TRT 1 bu stratejide elindeki büyük içerik havuzunu kullandı. Mesela gündüz kuşağına seksenli yılların en popüler dizisi olan “Perihan Abla”yı yayınlandı. Bunu izlerken zamanın ne kadar da çabuk geçtiğinin yanı sıra zamanın geçerken beraberinde yaşattığı değişimleri de gördük. O dönem ortalığı yıkan “Perihan Abla” dizisi meğer ne kadar saf ve ne kadar insancıl bir diziymiş. Bugünün dizilerine bakınca bunu anlıyorsunuz. Bugün çekilen dizilerde her türlü namusuzluk, saygısızlık ve illet varken meğer seksenli yıllarda çekilen diziler ne kadar safmış.

Yeni nesli bu programdan takip edin: Uzaktan Eğitim

TRT 1’in yayınladığı program arasından yeni programlar da oldu. Bunlardan biri de “Uzaktan Eğitim” adlı program. İşlerimizi evden yaparken ister istemez medya ile daha fazla haşır neşir oluyoruz. Normal şartlarda işte olacağım bir öğleden sonra, tv kanallarını karıştırırken karşıma bu program çıktı. İnanılmaz etkilendim. Programda her gün TRT 1’in dikkat çeken dizisi “Tozkoparan” ın çocuk oyuncularıyla birlikte üç, dört çocuk yarışmacı internet aracılığı ile bir araya geliyor ve yarışıyor. Programda “Soru Maratonu”, “Boşluk Doldurmaca”, “Görsel/İşitsel Sorular”, “Çoktan Seçmeli” ve “Meydan Oku” adlarıyla kurgulanan beş farklı yarışma bölümü var. Bir kaç kez izledim, baktım sorularda hiç de kolay değil. O küçük çocukların zeka fışkıran bakışları, sevimliliği o kadar yakışmış ki ekrana oturup dakikalarca seyrettim. Hem öğretici hem eğlendirici bir yarışma programı. Bu programda yeni nesil çocukların ne kadar zeki olduklarını bir kez daha anladım. Biz meğer çocukluğumu bedavadan yaşamışız. Şimdi çocuk olmak varmış diyesim geldi.

Beyaz’dan korona atağı

Kanal D de depodaki mallarını çıkarttı ve bir yayın kuşak denemesi yaptı. Bu yayınları yaparken bir de deneme yaptı. Önce efsane dizi, reyting rekorları kıran Aşk-ı Memnu dizisinin tekrarlarını yayınlayacağını açıkladı. Hemen ardından Start TV, Serenay Sarıkaya’nın efsaneleştiği dizi olan “Medcezir”i yayınlayacağını açıkladı. Dizi rekabeti eski dizilere taşındı. Bu eski programlar arasında beni en çok şaşırtan Kanal D’nin Beyaz Show’u tekrar yayınlaması oldu. Bu programın yayını organize bir PR oldu. Önce Beyaz’ın Kanal D’deki varlığına vurgu yapmak sonrada Beyaz Show’un yeni bölümlerini tekrar Kanal D’de yayınlamak adına piyasaya bir olta atıldı. Bu oltayı Kanal D mi attı, Beyazıd Öztürk’ü destekleyen lobi mi muamma. Ama olayın organize bir olay olduğu her aşamasında anlaşıldı. Önce gazetelere haber yapıldı, sonra programın eski bölümlerinin yayınlandığı sırada Twitter’da program TT, yani Trend Topic yapıldı, sonra da Beyaz’ın kendi programının tekrarlarının yayınladığı sırada yaptığı açıklama basına servis edildi ve tüm gazeteler bunu haber yaptı. Güzel bir PR çalışması oldu. Beyaz bu PR çalışmasının öznesi konumunda iken bir de nesne seçti ve Tarkan’ı kullandı. Yaptığı açıklamada yeni sezonda programının başlaması durumunda Tarkan’ı Beyaz Show’a çıkartacağına vurgu yaptı. Yani Türkçesi, “benim programımı başlatırsanız ben size Tarkan’ı getireceğim” dedi kanallara. Bu garantiyi Tarkan’dan mı aldı onu da anlamadım. Bence iyi ama çok bayat bir PR çalışması oldu.

Kanal D’nin genel müdürü Murat Saygı, işletmeciliği çok iyi bir insan. Onun Kanal D’deki yükselişini yakından bilen biriyim. Kanal D’nin reytinglerinin düşük olduğu dönemlerde canla başla çalışıp kanalı bir numara yapmıştı. O dönem unutamadığım bir şey, ay birincileri de gün birincileri gibi açıklanırdı. Kanal D başarısını arttırdığı dönemde bir akşam üstü, tüm personele tatlı dağıtılmıştı. Çok şaşırmıştık, “acaba ne oldu filan” derken, Saygı’nın Kanal D’nin reytinglerde ay birincisi olması üzerine bunu binadaki tüm personelle paylaşmak adına böyle bir ikram yaptığını öğrenmiştim. O günler geldi aklıma Kanal D nostaljisi yaparken.

Gelelim Beyaz Show’a

Tabii ki devir artık değişti, o dönem X kuşağı dediğimiz kuşak hakimdi tüketime. Şimdi ise Y Kuşağı . O dönem Beyazın Öztürk, Fatih Altaylı sayesinde Kanal D’ye çıkartılmıştı, müthiş bir destek almıştı Altaylı’dan. Daha sonra Aydın Doğan’ın kızı Arzuhan Yalçındağ ona çok büyük bir destek verdi. Çok pahalı bir yapımdı, Beyaz da çok iyi para kazanıyordu, sonra zaten Kanal D satıldı, Arzuhan hanım Kanal D’yi bıraktı ve Beyaz Show bitti. Beyaz yakın arkadaşı Acun’un programına gitti, TV 8’de Beyaz Show yapmak isterken kendisini bir müzik otoritesi olarak “O Ses Türkiye”nin jüri koltuğunda buldu.

Belli ki bu korona boşluğunu kullarak ekibiyle birlikte tekrar gündeme gelmek ve Kanal D’ye dönmek istiyor. İyi bir PR çalışması olduğunu itiraf etmem lazım, ama tabii ki Murat Saygı gibi tecrübeli bir yönetici bunu yemez, o finans kökenli bir yönetici olduğu için girdiye çıktıya bakacaktır. İyi bir girdisi olursa Beyaz Show’u başlatır, girdisi olmazsa başlatmaz. Bu hikayede tanıtımın önemini görüyoruz. Tanıtım yapmak çok önemli ama ürünün biraz kendisini de değiştirmesi ve geliştirmesi lazım. Beyaz, bu PR çalışmasını yaparken keşke biraz farklılaşmayı da deneseydi. 25 yıldır hala “Gemilerde Talim Var” türküsü ile espiri yapan bir komedyen dünyanın hiçbir yerinde (eğer torpili yoksa) ekrana çıkamaz. Ancak nostalji programlarında çıkar.

Ben hiçbir zaman siyasi bir adam olmadım

Müzik dünyasının hem yakışıklı hem de yetenekli delikanlısı. Müziğin dışında yardım konserlerinde de onu sık sık görüyoruz. 2020 yılına “Duydun mu?” adlı şarkısı ile merhaba dedi. Yusuf Güney, RAP müziğine fazla sıcak bakmıyor ve kendisini doksanların adamı olarak görüyor. En büyük üzüntüsü ise toplum olarak bir bütünlüğün yakalanmaması.

“Popun çok dışına çıkıldı”

Yeni şarkımızın adı “Duydun mu?”. Söz müziği bana ait. Poll Production ile beraber çıkarttık şarkımızı. Klipte çok güzel bir sürpriz yaptım. Çok sevdiğim bir kardeşim var Emre, down sendromlu. Tanıdığım en zeki adam, bunu dile getirmek istiyorum. Onunla beraber çektik klibi. “Duydun Mu?” şarkısı ile ilgili “Uzun zamandır böylesine hani pop alaturka, 90’lar tarzı şarkı dinlememiştik, teşekkür ederiz o melodiyi yakaladığın için” şeklinde dönüşler alıyorum. Günümüz müziğine bakılınca yüzde 79- yüzde 80 artık rap ve trap müzikler, artık popun çok dışına çıktık. Artık alaturkanın dışına çıktık.

“Rap müzik romantizmi öldürüyor”

Ben genelde 90’lar, 2000’lerde kalıyorum. Rap, trap kafalarına girmeyeceğim. Rap kesinlikle romantizmi öldürüyor. Sadece şiddeti anlatan, sadece sıkıntıları, dertleri anlatan kliplerde görüyoruz rap müziğini. Ben de şunu söylüyorum tabi ki de sıkıntılar var, problemler var ama bu problemleri keşke çözümleriyle beraber yansıtsanız. Hani “bakın ülkede bu problem var” eyvallah saygı duyuyorum tabi ki de var ama bunun sonucunda “çözümü de budur” deseni. Biz naçizane toplum olarak kitleleri mücadele eden, yönlendiren kişiler olarak da çözüm olarak bunu da bulduk desinler.

“Ben fiziki albüm yapmaya devam edeceğim”

“Duydun mu?” adlı şarkım bir buçuk ay öncesinden çıkacaktı sürekli erteleme gereğini duydum, çünkü naçizane şehitlerimiz varken bu kara haberleri alırken yeni şarkı çıkaracak zihniyette bir insan değilim. Artık her iki ayda bir şarkı çıkarmayı düşünüyorum. Şarkılarımı depoladım bayağı güzel şarkılar olacak. Televizyon projelerim de var. Mesela bir çizgi film projem var, bir çizgi film yapıyorum şimdi. Müzik üretimi olarak ise albüm var kafamda. Albüm yapacağım, kesinlikle albüm yapacağım. Ben fiziki albüm olayını silmeyeceğim. Türkiye bitirdi ama ben bitirmeyeceğim.

“Söz konusu vatansa gerisi teferruat”

Ben hiçbir zaman siyasi bir adam olmadım. Siyasi açıklamalar yapmadım. Hiçbir zaman bir siyasi partinin sloganını paylaşmadım. Hiçbir zaman bir siyasi partinin mensubu olmadım. Naçizane eleştiren arkadaşlar ve laf eden arkadaşlar her zaman siyasi partilerin unsurları, sloganlarını paylaşan sempatizanları olmuştur. Ben buna çok üzülüyorum. Ben bunu yapmazken karşıdan biri geliyor eleştiriyor. Bana laf ederken kendilerine bakmıyorlar. Ülkede şunu göstermek istiyorum, insanlara yani takipçilerimize, sevenlerimize belki sevmeyenlerimize şunu anlatmaya çalışıyorum: Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.

“Biz konuşmak zorundayız”

Biz devletimize, milletimize, vatanımıza, bayrağımıza sadık olduğumuz sürece problemlerimi kendimiz hep beraber bir şekilde çözümünü bularak, üreterek çözdüğümüz sürece zaten dışarıdan gelen hiçbir problemin bize etki edeceğine inanmıyorum. Bizim en büyük problemimiz kendi içimizde zaten. Ben bunları dile getirmeye çalıştım bir süre ve yoruldum, yordular, çok yoruldum ama yılmadım. Çünkü bu konuşmak zorundayız, bunları anlatmak zorundayız. Sempatizanlık yapan kişiler aslında ne kadar yanlış yaptıklarını ileride anlayacaklar çünkü devletçilik başka bir şeydir, parti sempatizanlığı başka bir şeydir. Ben hiçbir zaman öyle bir adam olmadım. Ben her zaman devletinin milletinin yanında olan bir insanım. Devlet makamdır, şahıs değildir. Devlet makamdır, devletin de yanında olunması gereken şeylerden bir tanesidir.

“Devletimiz için ne yapsak azdır”

Ben yıllardır Emniyet Teşkilatımızı birebir bizzat organizasyonlarda bulunmuş bir bireyim. Ciddi işlerde bulundum, ciddi bölgelere gittim. Ciddi ve sıkıntılı bölgelerde konserler verdim, moral konserleri verdim, söyleşiler yaptım. Özellikle güneydoğu bölgesinde çok fazla sınır bölgesine gittim. Afrin’e kadar, İdlib’e kadar birçok bölgede bulundum. Nerdeyse yüzde 70- yüzde 80’nini gözümle görüp bizzat yaşayan adam olduğum için var olan sıkıntıları da dile getirirken gayet rahat bir şekilde dile getirebiliyorum. Bir problem varsa da savunulması gereken bir durum varsa da en önde olmaya çalışıyorum. Ama yapılan emekler çekilen cefalar, edilen fedakarlıklar o kadar had safhalarda ki ne yapsak onlar için askerimiz için, polisimiz için, emniyet teşkilatımız için, devletimiz için ne yapsak azdır. Çünkü çok sıkıntılı durumlar var. Sadece iş sınır bölgesini korumak da değil. İş o kadar büyük ki, o kadar büyük projeler yapılıyor ki orada, o kadar büyük oyunlar oynanıyor ki bunlarla uğraşıyoruz. Bunlarla uğraşılırken de tek yapmamız gereken bir vatandaş olaraktan hep beraber bir birlik olmak. Siyasi görüşlerimiz ayrı olabilir. Ama birlik olmalıyız.

Halk korona salgınının iki – üç ayda biteceğini düşünüyor

NG Araştırma şirketi, 10-13 Nisan 2020 tarihleri arasında Türkiye genelinde koronavirüs araştırmasını gerçekleştirdi. Araştırmada artık insanların koronavirüsü ciddi ciddi ciddiye almaya başladığını gösterdi. Mesela Türkiye’de her beş kişiden dördü koronavirüsün kendisine bulaşmasından korkuyor.

Araştırmada koronavirüs vakalarının “ilk bir ayında yeterli bilgiye sahibim” diyenlerin oranı yüzde 64’den yüzde 76’ya yükseldi. Bunun doğal sonucu olarak az da olsa bilgili olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 35’ten yüzde 24’e geriledi. Yani azda olsa bilinç artıyor. Korona virüsünün belirtileri nedir şeklinde sorulan soruda en çok yanıt alan belirti “ateş” olmuş.

Araştırmada sorulan sorular arasında benim en çok dikkatimi çeken soru “Koronavirüsünden korunmak için neler yapıyorsunuz?” sorusu oldu. Vatandaşın verdiği cevaplarda en çok “sürekli ellerimiş yıkıyorum” yer aldı.

Yapılan Eylem
Yüzdesi
Sürekli ellerimi yıkıyorum (su, sabun, alkol içerikli el dezenfektanı ile)
89%
İnsanlarla tokalaşmamaya, temas etmemeye çalışıyorum
87%
Bulunduğum kapalı yerleri sık sık havalandırıyorum
82%
Öksürürken ağız ve burnumu tek kullanımlık bir mendille kapatıyorum
66%
Bağışıklık sistemimi güçlendirecek önlemler alıyorum
65%
Soğuk algınlığı veya grip hastası kişilerden 1 metre uzakta duruyorum
57%
Hasta olduğumda evde istirahat ediyorum
32%
Öksürük, ateş ve nefes darlığı şikâyetim olduğunda doktora gidiyorum
23%
Hasta olduğumda maske takıyorum
39%
Hayvansal ürünler tüketmeden önce iyice pişiriyorum
28%

NG Araştırmanın yaptığı bu araştırmaya göre insanlar korona virüsünün iki ya da üç ayda kontrol altına alınacağına inanıyor. Soruya verilen yanıtların yüzde 42’si “korona salgını iki-üç ayda kontrol altına alınır derken, yüzde 20,2’si salgının kontrol altına alınmasının altı ayı bulacağını düşündüğünü söyledi.

Öte yandan yapay zeka teknolojileri şirketi SocialPeta korona salgınının dijital reklamları da olumsuz etkilediğine dair bir veri yayınladı. 2020 yılının başından bu yana reklam harcamalarında da dünyanın tüm bölgelerinde düşüş yaşandı. En yüksek düşüş yüzde 17 ile şu anda pandeminin merkezi olan Kuzey Amerika’da görüldü. Salgın, tıklanma oranlarını da etkiledi ve yeni yıldan bu yana yüzde 17,2 oranında azalma yaşandı