Bugün Türk askerinin Kabil'de ne işi var diyenlere anlatmak istedim.
Afganistan’da Türk soylu bir gazeteci anlatıyor. Taliban sonrası Kabil’de havaalanına girmek için iki gün binlerce insanın olduğu insan seli içinde çocuklarıyla mücadele verir. En büyük güvencesi elindeki Türkiye pasaportudur. Gözleri kalabalıklar içinde Türk askerinin olduğu o kapıdır. O kapı umuttur. Çocuklarını ezdirmemek için mücadele ederken sıcak, izdiham ve bir mücadele. Yüzlerce insan dar bir kapıya ulaşmak için tahliyelerin olduğu kısma geçmek için yani Mehmetçiğe ulaşmak. Ellerindeki pasaportları havaya kaldırırlar. Kırmızı ay yıldızlı pasaportlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvencesi onların bir devleti var. Oradan Mehmetçik pasaportları görür. Onlar benim vatandaşım, o ben Türkiye Cumhuriyeti devletiyim. Bana vatandaşlarımı verin ya da gelir ben alırım. Dakikalar, saniyeler.. Bir el uzanır ilk önce çocukları alır sonra vatandaşları güvenli yere geçirir. Devletimizin eli Kabil’dedir.
Yukarıda anlattıklarım iki gün önce Kabil Hamid Karzai havaalanında yaşandı… Bugün Türk askerinin Kabil’de ne işi var diyenlere anlatmak istedim. Bir devletin etki alanı varlığının olduğu yerde başlar. Bu bazen askeri varlık, bazen diplomatik varlık bazen de insani yardım ile olur. Hatta kamu diplomasisi açısından ise bir gazetecinin varlığı bile o ülkenin etki alanının sınırları olabilir.
Ülkelerin sınırları hava, kara ya da deniz hatları ile çizilemez. Türkiye’nin jeopolitik sınırları vardır. Afganistan bu sınırların en keskin noktasıdır. Olayları sadece Taliban üzerinden okursak gerçekleri göremeyiz. Bugün Kabil’de sıkışan kalabalıklar içinde bir aileye devletimizin eli uzandı. Ay yıldızın gölgesi hepimizi yeter. İyi ki annesinden helal süt emmiş askerlerimiz var, iyi ki gölgesine sığındığımız al bayrağımız var.