Amerika, Türkiye ne yapsa mutlu olur? Tekrar "Stratejik ortak, sarsılmaz müttefik haline gelir?"
Amerika, Türkiye ne yapsa mutlu olur? Tekrar “Stratejik ortak, sarsılmaz müttefik haline gelir?” Anlaşılan o ki, o büyük planda, yani İran’ın yok edilmesi, dağıtılması operasyonunda rol almamız isteniyor. Irak’a, Suriye’ye yapılan İran’a yapılmak isteniyor.
Temel konsept önce hedef alınan ülkenin çevresi sarılsın, sonra ekonomik olarak çökertilsin, en sonunda da “Benim askerim öleceğine, müttefiğimin askeri ölsün.”
İran’ı savunacak değilim. Bir sürü eleştirilecek uygulaması var. İnsan haklarından, mezhepçiliğe, yayılmacılığa, halkını sürekli savaş-yok olma stresi altında tutmasına kadar. Ama orta yerdeki fotoğrafı da göstermek gerekiyor.
En temelinde Amerika iki nedenden İran’a takık. İlk sebep: İran’da Şah’ın devrilmesini hiç unutmadı. Hele elçiliğinin uluslararası uygulamaların tam zıttı bir şekilde basılmasını, diplomatik görevlilerinin rehin alınmasını hiç hazmedemedi. İkinci ve belki de en önemli neden ise İsrail’in güvenliği. Çünkü İran, İsrail’i yok edilmesi gereken bir ülke olarak görüyor ve bunu açık açık da söylüyor. Hal böyle olunca da sorun büyüyor doğal olarak.
İran 1941’deki Sovyetler Birliği ve İngiltere tarafından işgal edilmesinden beri Batı’nın yoğun ilgisi altında. 8 yıl süren yüz binlerce insanın ölmesine yol açan İran-Irak savaşı boyunca Saddam’ı kim destekledi zannediyorsunuz? Ama savaşın planlanmayan bir sonucu olduğu da görülmedi değil. İslam Devleti’nin yeni kurulduğu, Şah yanlısı bütün subayların idam edildiği veya ülkeden kaçtığı, ordunun perişan olduğu bir dönemde bir dış düşman sadece, İran’da yeni rejimin pekişmesine yol açtı. Önce Irak savaşı, sonra Amerikan tehdidi birçok eleştirilen anti demokratik uygulamanın yerleşmesi için de bahane oldu. Batı, İran’ın bir dış savaş ile dize getirilemeyeceğini gördü. Ardından bitmek bilmeyen ekonomik ambargolar başladı. Aralıklarla 3 kez gittiğim İran’da değişmeyen tek şey, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olan ülkedeki benzin kuyruklarıydı. Ambargolar yüzünden rafineriler çalıştırılamıyordu. Sokaklar ise Küba’nın Ortadoğu versiyonu gibiydi. Eski araçlarla dolu.
Ancak İran’ın çok güçlü bir harcı vardı. O da Şiilik. Şii inancı ve onun tarihsel olarak taa Kerbela’dan beri beraberinde getirdiği “Yok edilme korkusu” ülkeyi bir arada tuttu.
Haritayı önünüze alıp kısa bir süre bakmanız bile İran’ı bölmek isteyen bir “Gücün” neler düşüneceğini anlamanızı sağlayabilir.
İran sokaklarında kolaylıkla sadece Türkçe konuşarak dolaşabilirsiniz. Rahatlıkla alışveriş yapabilir, taksiye binip gezebilirsiniz. Biraz tavla biliyorsanız, yek, dü, se ile adres tarifi alabilirsiniz. Halkın yüzde 50’si Türkçe bilir. Çünkü Azeriler nüfusun yüzde 16’sıdır. Oldukça da faal ve etkinlerdir.
İran’ın 80 milyonu aşan nüfusunun yüzde 10’u da Kürt’tür. O yüzden Amerika’nın planını uygulamak için Türkiye’ye de ihtiyacı vardır, Kürtlere de. Çünkü İran öyle Saddam dönemi Irak’ı gibi bir ucundan 110 bin kişilik kuvvetle girilip iki günde işgal edilebilecek bir ülke değildir.1941 İran’ı hiç değildir.
Ancak Türkiye’yi İran politikası konusunda Amerika’nın dümen suyuna sokmak neredeyse imkansızdır. Çünkü halklar birbirini sever. Yüzbinlerce İranlı turist olarak gelir, ticaret yapılır. Ve çok uzun zamandır da aramızda bırakın bir savaş, çatışma bile olmamıştır.
Belki şimdi FETÖ’cü teröristlerin MİT Müsteşarını, “Fars etkisinde” diye suçlamalarının, örgüte bağlı polisler aracılığıyla düzmece İran ajanları soruşturmaları açıp on binlerce kişiyi dinlemelerinin sebebini anlayabilirsiniz.
Zarrap yargılamasının temelinde de bu var. İran ile ilişkisinden dolayı Türkiye’yi cezalandırmak. Üstelik bu gizli bir gerekçe bile değil. Açık açık söyleniyor zaten.
Şimdilerde olanlar ise İran’ı güneyden kuşatma hamlesi. Suudi Arabistan’da olanlar, Katar’ı abluka kararları, Suriye’de PYD’nin desteklenmesini falan daha iyi bir anlaşılır hale gelmedi mi?