Son zamanlarda şahit olduğumuz, ciğerimizi yakan, yüreklerimi burkan cinayetler özellikle Narin yavrumuzun başına gelen, Sıla bebeğin ve İkbal kızımızın yaşadığı vahim olay esasında toplumsal bir kokuşmuşluğun emaresidir.

 Bu konularla ilgili mahkeme süreçleri, medyanın konuyu derinlemesine ele alması, toplumun bu elem cinayet vakaları ile oturup kalkması söz konusu iken diğer yandan sorulması gereken sorular da var elbette.

1. Toplumumuzun ahlaki yapısı nasıl dizayn ediliyor?

2. Hukuk kuralları ve cezai yaptırımlar ne kadar caydırıcı?

Sabah programları, gündüz kuşağı yayınları başta olmak üzere televizyon dizilerinde toplumun adeta beyninin yıkandığı, sapkınlıkların, anormalliklerin normalleştiği bir noktaya geldik. Bu normalleşmenin en can alıcı tarafı da tüm bu gayr-i ahlaki projelerin medeniyet ve çağdaşlık ölçütü olarak gösterilmesi olsa gerek.

LGBT/ LGBTQ, cinsiyet eşitliği, Ateizm, Deizm vesair gibi sapkınlıkların toplum mühendisliği ile adeta yedisinden yetmişine aşılandığı gerçeği ile yüzleşmek de hakikaten acı verici...

Toplumun maruz kaldığı bu sapkınlık ve aykırılıkların; TV, sosyal medya ve farklı farklı mecralarda ödüllendirilerek, alkışlanarak öne çıkarılmaları karşısında aciz kalmamız kabul edilir mi? Özellikle de bu servis edilen çirkinlikler reel yaşam içinde bizzat uygulanır hale gelirken, tahrik edici ve etkileyici tarafıyla ahlaki çıtamızı düşürmeye devam ederken ‘elimiz mahkum’ bir pozisyonda kalmamız mümkün mü? Bir çocuğun katledilmiş olması, bir bebeğin istismara uğraması esasında toplumumuzda infial oluşturması gerekirken; sadece hayret nazarını celbediyor, ibret alındığını dahi söyleyemiyoruz. Çünkü her geçen gün ahlaken ve vicdanen daha da büyük bir yıkıma uğruyoruz.

Bu şekilde devam ederse, korkarım o hayret de ortadan kalkacak ve artık elem dolu vakalar normal karşılanmaya başlayacak. Hiç şüphesiz biz böyle değildik ve Türk toplumu olarak; hassas ve etik duygulara sahiptik. Maalesef üzerimizde oynanan oyunların, toplum mühendisliği ile ahlaki yapımızın çökertilmeye çalışılmasının üzerimizdeki tesiri büyük oldu.

Bu kötülük başka İslam toplumları için değil; özellikle Türk Müslüman toplum için tasarlanmış adeta bir proje... Çünkü İslam aleminde ve mazlum coğrafyalarda yalnızca Türkiye toplum olarak her daim zalimin karşısında, mazlumun yanında yer aldı almaya da devam ediyor. Dolayısıyla Türk toplumu bozulursa eğer Türkiye, dünyayı yöneten erkler tarafından bir tehdit olmaktan çıkacak. Bize, basın yayın organlarıyla, sosyal medya mecralarıyla ve TV programları ile normalleştirilen ve dayatılan bu ifsat edici yapıların asırlar boyunca güzel ahlakıyla beklenen olmuş ve olmaya da devam eden Türkiye’mizi, Türk insanımızı yıkıntıya uğratmaması için;

Çözüm ne?

●Çocuklarımız ana okullarından itibaren bilinçlendirilmeli ki; ahlaki erozyonun karşısında güçlü bireyler büyütebilelim.

● Basın-yayın organlarında, sosyal medya mecralarında “Kamu Spotu” adı altında; ahlaki ve toplumsal kuralların kaydeder bir şekilde işlenmesi elzemdir.

● Dedikodu, ihtiras, yalan dolan, aldatma, çarpık ilişkiler ve cinsel içeriklerin ekranlardan derhal kaldırılması ve kimi yayınların da sadece şifreli olarak izlenimi sağlanmalıdır.

● İnsanlarımızın beşikten mezara kadar eğitiminin baki olduğu inancında biri olarak; bir çiçeğin dahi koparılmayacağını söylemenin bir eğitim olduğunu, kırmızı ışıkta geçilmemesi gerektiğini anlatmanın da bir eğitim olduğunu yine aynı şekilde; gelenek, görenek ve inanç değerlerimizin canlı tutulması için ortaya konacak çabanın da bir gereksinim olduğu hatta olmazsa olmaz bir eğitim olduğu unutulmamalıdır.

● Toplumun çöküşünün önüne geçebilmek adına RTÜK başta olmak üzere, tüm ilgili kurum ve kuruluşlar, STK’lar aracılığıyla gerekli acil durum planının devreye sokulmasının ehemmiyetini ve en etkili eylemin hayata geçirilmesinin gerektiğini yinelemek istiyorum.

● Narin cinayeti, Sıla bebeğin cinsel istismarı, İkbal kızımızın acı sonu gibi elem dolu sarsıcı vakaların yeniden yaşanmaması adına ‘İDAM’ cezasının getirilmesini bir kez daha dile getirmek istiyorum. Tıpkı ABD'de olduğu gibi... Tıpkı Batı toplumlarında olduğu gibi... Kaldı ki; İslam aleminin lideri olan Türkiye'yi, Türk toplumunu çökertmeye çalışanlara karşı ahlakımızı elden, neslimizi gözden çıkarmak behemehâl yanlıştır. Toplum Mühendisliğine karşı caydırıcı gücün hiç şüphesiz toplumun bilinçlendirilmesinde olduğunu da unutmamak gerekir. Haddi zatında gerekli ibret ve dersi almış olmanın bilinci ile artık bedel ödemek yerine gayr-i ahlaki ve gayr-i insani her türlü işlemin karşısında kararlı ve caydırıcı hukuki adımlar atmalı, yaptırımlar uygulamalıyız. Uluslararası alanda bölgemizde yaşanan sıcak gelişmeler Türkiye'miz adına büyük kazanımlar sağlarken Türk toplumu olarak içeride azınlık bir kitle tarafından yenilgiye uğramamak için ferasetli olmalı, tehlikenin boyutunu görmeli ‘bundan ne çıkar’ deme gibi bir lüksümüz olmadığını bilmeliyiz.