Bu sorunun cevabı muhtelif. Konunun uzmanları; birçok konuda yaşanan eksiklik ve aksaklığın koca transatlantiği sulara gömdüğünü söylüyor. Bilinen en büyük sebep elbette buzdağı ama buzdağı bilinen diğer sebeplerin yanında sadece "buzdağının görünen parçası".
“Titan” mitolojide evreni idare eden tanrının adıydı ve geminin (Titanic) sahipleri (Tövbe Hâşâ) bu gemiyi Tanrı’nın bile batıramayacağını iddia ediyorlardı. O gece gökyüzünün çok aydınlık olmasından mütevellit ufuk çizgisi olduğundan yüksek görülüyordu, uzak mesafeler için hazırlanan özel dürbün bir kasada kilitli kalmıştı ve kullanılamıyordu. Bu iki sebepten yaklaşılmakta olan buzdağı geç fark edilmişti ve buzdağına çarpma ihtimaline karşı güvertenin altı odacıklar şeklinde yapılmasına rağmen yapılan ani manevra ile gemi baştan veya kıçtan değil yanlamasına buzdağına çarptığı için tüm odacıklar bir jilet gibi yarılarak (çeliğe katılan kükürt yüzünden) su almıştı.
İşte bilinen bazı sebepler bunlar. Fakat Titanic’i batıran asıl sebep “iyi yönetilmemesiydi” bu hataların hiçbiri iyi bir yönetici ekip tarafından zaten yapılmazdı ve Titanic batmazdı.
Ülkemizde yaşanan kağıt sıkıntısı sebebiyle gazete sayfalarında da bir düzenleme yapılması zarureti hâsıl olduğundan artık her hafta tek yazıyla buluşabiliyorken –“yazının girişinde bu mavra ne alaka?” diyecekseniz haklısınız ama bu hikâye şu anda Fenerbahçe’de yaşananlara çok benzediği için ferasetinize hitap ediyorum Ey Okur.
Kaptan Köşkündeki de dümenci de, çarkçı da, çımacı da bu işlerde acemi çıktı. Hal bu ki; CV’leri oldukça kalabalık görünüyordu işe başlamadan önceki mülakatlarda. Atadan-dededen tevarüs eden genler belki iş hayatında başarı sağlamıştı ama gemi yönetimi başka bir uzmanlıkmış meğer. Mihmandarları da “mantara bağlayınca” buyurunuz koskoca Fenerbahçe ligde 17. sırada.
Uzak yol tecrübesi olmayan Hollandalı bir dümencide uzun süre gereksiz yere ısrar edilmesi buzdağını fark etmeyi çok geciktirdi. İtalyan-Fransız “kırması” Lostromo’nun seçtiği tayfalar genellikle problemli Mağriplilerden oluşunca eskiler-yeniler kavgası tez zamanda patladı ve kimse kazana kömür basmadı en çok lazım olan zamanda.
Nice sonra dümenciye yol verildi ama niyeyse yamağı ile devam edildi bir müddet daha. Bu arada kimse ufka bakmıyor gündelik kavgalarla ve hızla buzdağına doğru yol alınıyordu. Yamak da çare olmayınca başladılar gene uzak diyarlardan yeni dümenciler bakmaya ama onlara lazım olan iki yerli ve milli dümenci de ellerinin altında olmasına rağmen niyeyse maceraya doymuyordu gençler bir türlü.
Kızılderili dilinde erken doğan güneş demek olan Er-Sun veya gene Kızılderili dilinde kutlu ay demek olan Ay-Kut’la bu uzak yola çıksalar başlarına bunca dert hiç gelmeyecek olmasına rağmen niyeyse birisi küstürülüp yollandı ilkinin adı ise buzdağına çarpmaya ramak kala akıllarına gelebildi gençlerin.
Bu saatten sonra artık buzdağına çarpıp batmamak (bir alt lige düşmemek) oldukça zor olsa da; çıkmadık canda umut vardır. Bu umudun peşinde haftalar birbirini kovalayacak ve Mayıs ayının sonunda bakalım ne olacak? Bu arada geminin mevcut kaptanı sömestr tatilinde Courchevel’de Celine DION’dan My Heart Will Go On (Titanic’in tema müziği) dinlemiyordur umalım (çünkü hiç zamanı değil!)
Yazıyı yerli ve milli bir bitirişle bitirelim biz en iyisi; İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif ERSOY, Safahat’ın 7. Kitabında bir yerde şöyle der;
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
'Tarih' i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, (tarih) tekerrür mü ederdi?
Hepimize iyi haftalar diliyorum.