Tarkan'ın son albümünü dinliyorum.

Tarkan'ın son albümünü dinliyorum.

İçinden bir şarkı dikkatimi çekiyor.

BİZ ÇOCUKKEN...

Şarkı diyor ki..

Biz çocukken

Ne güzel çiçekli kırlardık..

Biz çocukken..

Rengarenk düş kanatlı kuşlardık..

Bir masalda saklanan..

Günahsız melekler..

Diye devam ediyor..

Bu hafta tam da çocuklarla ilgili yazı yazacağım, şarkı tam da bunun üzerine tesadüf düşüverdi.

Bende yaz geldi ya, hareket halindeyim, Bodrum'a gidip gelmeler, havaalanları, marketler, pazarlar, caddeler, kafeler falan filanlar.

Çocuklara bakıyorum, seyrediyorum, ister istemez.. Niye ister istemez, sen istemesen de rahatsız ediyorlar da ondan.

Hiç de Tarkan'ın anlattığı gibi, çocukluk demek masumiyet demek gibi durmuyor..

Kafe’de oturuyoruz, arka masadaki kız çocuğunu, beş kocaman insan zapt edemiyor.

Ne oturuyor, ne duruyor, benim sandalyeye vuruyor, ayağıma basıyor, bağırıyor çağırıyor..

“Bak diyor” annesi “teyze kızacak”.. “Ben senin çocuğunun teyzesi değilim ki” diyorum. “Sen terbiye et..” “Niye bu kadar acizsin diyorum.”

İçimden tabi.

Dışımdan nasıl söyleyeyim, kız çocuğundan korkuyorum.

Ve arkadaşlarımla konuşuyoruz, hepsi genç insanlar..

Çocuğun kötüsü olur mu diyoruz.. Herkes başına gelen çocuk hikayelerini anlatıyor.. Bir arkadaşım anlatıyor, iki çocuklu arkadaşının evine misafir gidiyor.

7 yaşındaki kız çocuğu, kulağına eğiliyor, seni bizim evden attıracağım, bak sana ne kötülük yapacağım diyor. Ve masadaki su dolu bardağı arkadaşımın yüzüne patlatıyor ve başlıyor ağlamaya.. Bana vurdu, ben de su attım yüzüne.. Anne geliyor, biliyor çocuğunun kötü bir çocuk ve yalancı olduğunu, o nedenle olay tatsız bir şekilde kapanıyor..

Herkes başına gelenleri, gördüklerini anlatıyor.. Dehşet içinde birbirimizi dinliyoruz.

Evet diyoruz, çocuğun kötüsü var..

Bu arada her dakika bir şeyler isteyen, tatmin olmayan, ağlayan çocukları izliyoruz.

Devamlı iç sıkıntısı geçiren mutsuz çocuklar.

Arsız ve yorgun çocuklar..

Büyüdüklerinde, olmayan güzel çocukluk anılarını uyduracaklar.

Tarkan'ı da dinleyince, mutlu çocukluk efsanesi şarkılarda kaldı diyorum.

Çocukluk masumiyeti çok eskilerde kaldı diyorum...

Elinde ipad, bilmediği kalmayan çocuğun masumiyeti mi kalır?

Çocukluğundan geriye ne kalır?

Sonra, bir kırık aynaya bakarlar,

İşte bu! Senden geriye kalan derler.

Solgun yılların yoğun izi yüzünde..

Hayatı elinde biçare insan gibi kalırken..

Ben demiyorum bunları.....

Şarki diyor..

Ben ne diyorum..

Çocukluk hatıralarını en parıltılı yalanlarla anlatmaya devam et tatlım..

Funda'ya takılanlar...

... Özge Ulusoy'un güzellik sırları diye kocaman haber yapmışlar.. Sanki kimin umuru? Onun güzellik sırlarının bize faydası varmış gibi. Renkli nemlendirici kullanıyormuş, yüzünü mendille siliyormuş, eşek sütü sabunu kullanıyormuş.. Meyve asitli cilt bakımı yaptırıyormuş, salyangozlu maske yapıyormuş.. Eh bu güzellik bunlarla oluyormuş.. Allah aşkına bunlarla güzellik olur mu? Kandırmayın saf kadınları... Allah vergisi demek bu kadar zor mu?

... Artık Fransa'ya güneye Lavanta tarlalarına gitmek şımarıklığı bitmeli. Boşuna gidip fotoğraf çekmeyin.. Canım ülkemizde Isparta, Keçiborlu ilçesinin, Kuyucak köyünde lavanta üretiyorlar.. Alabildiğine kocaman tarlalar, Türkiye'de lavanta üretiminin yüzde 93’ünü karşılıyor... Şahane teyzeler var, tarlalarının başında. Lavantanın sakinleştirici etkisi var. Hadi gergin arkadaşlar, iyi gelir, ilk hedefiniz lavanta tarlaları olsun.