Tudor’un takımın taktiğiyle oynamayı sevdiği artık bir gerçek. Her hafta farklı bir taktikle sahaya çıkmasının yanında bazen bir maçın içinde üç farklı taktik denediği bile oldu. Risk alıyor, bir şeyler deniyor, bu işe kafa yorduğu gözüküyor en azından. Ancak milli takım arasından dönmüş, beraber sadece iki gün bu taktik üzerine çalışabilmiş bir oyuncu topluluğunu, Başakşehir gibi düzenli bir takımın karşısına yeni bir dizilişle çıkartmak tam anlamıyla ateşle oynamaktı. İgor Tudor’un uzun vadede başarılı olacağını düşünmesem de kendisinin bu sezonu ne olursa olsun tamamlaması gerektiğine inanıyorum.
Başakşehir için sokakta bir
röportaj yapsanız ve nasıl bir taktikle oynadığını sorsanız on insandan sekizi
kontra atak futbolu oynadıklarını ve kanatlarını çok iyi kullandıklarını
söyleyecektir. Tudor ise bu bilinene rağmen bir kanatta Latovlevici’yi ve Tolga’yı
diğer kanatta ise Mariano ve N’Diaye’yi tercih etti. Ancak zaman zaman Galatasaray’ın
bek oyuncuları o koridorda tek başlarına kaldılar. Her iki isminde hücumcu bir
bek olması Abdullah Avcı’nın ekmeğine yağ sürdü. Özellikle ikinci yarıda
Galatasaray’ın maçı çevirmek için daha fazla risk almasıyla Elia fazlasıyla
geniş alanlar bulmaya başladı. Maicon’a önce zor anlar yaşattı daha sonra da
penaltı yaptırdı. Fernando maç boyunca Başakşehirli futbolculara yetişebilmek
için oldukça efor sarf etti hatta bazen sert müdahaleler yapmak zorunda kaldı.
Tolga ve N’Diaye’nin kanadı mı kapatalım merkezi mi ikilemi içerisinde kalması,
Fernando’yu ve bekleri oldukça zorladı. Yan toplarda zaten zayıf olan
sarı-kırmızılı ekip bir de Adebayor gibi bir forvetle karşılaşınca iyice
tökezledi.
Avrupa Ligi’nde rotasyonlu bir
kadroyla çıkan Başakşehir yüzünü direkt olarak lige döndü ve büyük bir ivme
kazandı. Haftaya oynayacakları Kayseri maçının oldukça keyifli geçeceğini
düşünüyorum.