Antropolojik tespitler, hiçbir toplumun ensest ilişkiyi tasvip etmediğini ortaya koymaktadır.
Antropolojik tespitler, hiçbir toplumun ensest ilişkiyi tasvip etmediğini ortaya koymaktadır. Ancak bunun en bilinen ve belki de tek istisnâsı firavunlar zamânında Mısır’da görülmüştür. Kendini tanrı zanneden firavunların bâzıları, normal insanlarla evlenmeyi kabul etmeyip soylarını anneleri ya da kız kardeşleri vâsıtasıyla devam ettirmişlerdir. Bu yüzden, hiyerogliflerde de görüldüğü gibi, kafataslarının arka kısımlarının uzun olması gibi fiziksel deformasyonları olmuştur. Yâni ensest ilişkinin günah ve yasak olmasının birçok sebebinden biri, her şeyden önce, insan ırkının fizîken deforme olmasını engellemektir.
Ensest ilişkinin yasak, ahlakdışı ve günah olmasının bir diğer sebebi de, çoğalmayı yavaşlatması ve çeşitliliği engellemesidir. Âile içinde birinci derece akrabalar (anne, baba, kardeş, teyze, hala, amca, dayı) arasında cinsel ilişki, soyun çeşitlenmesini, gen havuzunun zenginleşmesini engeller. Engellemekle kalmayıp bozulmaya da sebep olur. Dolayısıyla bu, genetik ve ırksal bozulmanın önüne geçilmesi için alınmış bir önlem ve getirilmiş bir yasaktır. Dinen de yasaklanmış olmasının arkasındaki sebep budur.
Bir insan genetik olarak ne kadar farklı ırkların özelliklerini taşıyorsa, başta genetik hastalıklar olmak üzere, birçok hastalığa karşı güçlü bir bağışıklık sistemine sâhip olur. Örneğin, bizler Anadolu insanı olarak binlerce yıldır bu topraklardan gelip geçmiş, yerleşip medeniyet kurmuş veya devlet kurup hüküm sürmüş nice milletlerin genetik özelliklerinden parçalar taşımaktayız. Bu çeşitlilik, bize biyolojik birçok avantaj ve fayda sağladığı gibi, kültürel çeşitliliğimizin de mayasını oluşturmaktadır. Bu yüzden Anadolu toprakları, Küçük Asya’dır. Ama sâdece Asya değil, aynı zaman Avrupa ve Afrika’dır. Oralar bizden, biz oralardan parçalar taşırız.
Anadolu yarımadası, yüzölçümü açısından kıyaslandığında en fazla canlı çeşitliliğine ev sâhipliği yapan coğrafyaların başında gelir. Her fırsatta dillendirilen kültürel çeşitlilik, sâdece lafta değildir, çünkü sâdece kültürel yapımızda değil, genetik ve biyolojik altyapımızda da vardır.
Irkçılık: Bir Irkın Çeşitsizliği
Kendi ırkını üstün görüp, diğer ırklardan olan insanları aşağılık görmek, her ne kadar modern zamanlarda siyâsî bir ideoloji hâline gelmiş olsa da, ahlâkî kural ve yasaklar, bunun çok daha eskilere dayandığına işâret etmektedir. Âdeta târih öncesi çağlarda yaşanmış olması muhtemel ırkçılık sebebiyle, ırksal çeşitlenmenin önünü açmak için ensest tabular konmuştur.
Bir insan kendi âilesi içinden kişilerle cinsel ilişkiye girerek soyunu devam ettirmeye kalktığında nasıl biyolojik ve fiziksel deformasyonlara uğruyorsa, bir ırk da kendini üstün görüp başka milletlerle aynı kültürel ve sosyal yapı içinde bulunup karışmayı reddediyorsa, kendi kendini deforme ediyor ve bozuyor demektir.
Tek Kutuplu Toplum
Farklı insan ırklarının karışmasına karşı çıkıp, belli bir ırkın saf ve tek tip olunca üstün hâle geleceğine inanmak ırkçılıktır. Bu hakikat, sosyal yapıda tek tip insan ideolojisi için de geçerlidir. Toplumun bireylerine tek tip bir üniforma giydirircesine düşüncelerini, hareketlerini, hâl ve tavırlarını, yaşam şekillerini, zevklerini ve tercihlerini tek tipleştirmek de sosyal ırkçılıktır, cemaat faşistliğidir.
Bu vahim durum, sosyal ensestin en mâsum görünüşlü ama en tehlikeli hâlidir. Zira doğuştan farklı olan bireyleri, farksızlaştırmaya ve birbirinin aynısı olmaya zorlamak, çok daha tehlikeli bir faşist eylemdir.
Fiziksel özelliklere müdahale edilmemesi belki dışarıdan mâsum gözükebilir. Ancak daha tehlike olanı, düşünce farklılıklarını ortadan kaldırmaktır. Emir-komuta ile düşünmeye zorlamaktır. Bunun bir sonraki kaçınılmaz adımı ise, düşünmeyi engellemektir. Soyların ve ırkların karışması, çeşitliliği getirirken; düşüncelerin çeşitsizliği, tek bir düşünce şeklinin sosyal ensest bir kısırlıkla kendi kendini bozması ve deforme etmesidir. Bu yapının hâkim olduğu sosyal çevreye dâhil olan bireyler de bozuk bir düşünce yapısına (yâni düşünmeme özelliğine) sâhip olup şartlanmış deney hayvanlarından farksız duruma gelirler.
…Ve Siyâsî Ensest
Siyonizmin palyaçosu durumundaki Trump için yazının tamâmını ayırmaya gerek yok. Şu var ki Trump, Kudüs hakkındaki haksız ve mesnetsiz karârıyla hem çâresiz hem de sosyal ve siyâsî bir faşist olduğunu ortaya koymuştur. Barış’ın Şehri (Dârüsselam – Jarusalem) olarak bilinen Kudüs’teki dinsel, sosyal, kültürel çeşitliliği hiçe sayarak, şehrin İsrâil’e âit olduğunu ilan edip zorba ve faşist bir tavır ortaya koyarak, sosyal ensest taraftârı olduğunu bir şehir üzerinden göstermiştir.