Kendi alanlarında medyanın ne denli önemli olduğuna dikkat çeken Yılmaz dizilerden bir hayli şikayetçi.. Yılmaz, "Öyle bir hayat çiziliyor ki dizilerde, uyuşturucuyu satanlar, uyuşturucuyla yaşayanlar zevk, sefa içinde. Güzel arabalar, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, böyle bir hayat. İşte bu gençlerimizin zihninde yanlış etkilere yol açabiliyor." diyor.
Geçtiğimiz yıl yerel basına sağlık-iletişim eğitimi verdiklerinden söz ederek, “İyi niyetli olsa da bazen dil açısından zarara yol açabiliyor.” ifadesini kullanıyor. Sohbetimize devam ediyoruz..
Her zaman işler teorideki gibi yürümüyor. Pratik yönünden baktığımızda Yeşilay, başta bağımlılık olmak üzere neler yapıyor?
Bağımlılık ile ilgili biz, işin talep kısmındayız. Ortadan kaldırılması ve talebin azaltılması bizim alanımız. Çünkü arz tarafı dediğimiz, güvenlik yani polisin veya gümrüğün yapması gereken işler. Talep tarafında 2 tane temel aşama var. Birincisi önlemek, hiç başlatmamak, ikincisi de rehabilitasyon; bağımlıların veya deneme aşamasındaki bireylerin bu işi bırakmasını sağlamak. Bu iki aşama çok kıymetli çünkü önleseniz de, önleme çalışmalarınız çok iyi olsa da, rehabilitasyon çalışması olmadığı zaman, ki Türkiye’deki şu an problem o, bu insanlar hem kendisi için hem toplumun diğer bireyleri için risk oluşturmaya başlıyor. Suç tarafı da var bu işin. Ciddi riskler barındırıyor eğer rehabilitasyon ayağınız olmazsa.
Şu anda bütün nüfusu kapsayan önleme uygulamalarımız, politikalarımız, programlarımız var. Okul bunların en başında. Dünyada da en temel önleme faaliyeti okul tabanlı önleme faaliyetleridir. Birleşmiş Milletler’de bunu söyler; okulda önleme faaliyetlerini uygulayın. Burada temel programız var, Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı. Anaokulundan, örgün eğitime, lise sona kadar, üniversiteye ve ailelere yönelik eğitim içeriklerimiz var. Bu 5 tane temel alanı kapsıyor; tütün, alkol, uyuşturucu, teknoloji bir de sağlıklı yaşam.
Sağlıklı yaşamı önemsiyoruz çünkü insanlara alternatif bir şeyler sunmamız gerekiyor. Bunları yapma, içme diye sürekli söylüyoruz, olmuyor zaten. Çoğu yerde de çalışmıyor, biz bunları ölçüyoruz ve bu eğitim programını artık Türkiye’de rutin eğitim programı olarak uyguladık. Geçen sene biz 28 bin rehber öğretmeni eğittik, 3’er günlük eğitim verdik onlara. Türkiye’deki tüm rehber öğretmenler, bir sistematik dahilinde, yüz yüze 3 günlük eğitime tabi tutuldu. Bunlarda bütün okullarda bu aktarımı yapıyorlar. Yine geçen sene 11 milyon çocuğumuza ulaştık bu eğitimle. İnşallah bu sene bütün okullardaki çocuklarımıza ulaşmış olacağız. Bunun standartları var tabi, uluslararası standartlar. Türkiye’de daha önce böyle program yoktu, uluslararası standartlarda.
Nedir bu uluslararası standartlar? Mesela yaş grubuna özel olması gerekiyor.
Daha önce şöyleydi; iyi niyetli bir polis, sivil toplum kuruluşu gidiyordu, aynı içeriklerle ilkokula, liseye, herkese aynı içeriklerle eğitim vermeye çalışıyordu. Lokal.. Tüm yurt genelinde yayılmış bir şey değildi. Bunlar ölçülemiyor, hatta faydasından çok zararı olabiliyordu. Merak uyandırabiliyor. Lisedeki bir çocuğa anlattığınız bir şeyi, ilkokuldaki bir çocuğa anlattığınızı düşündüğünüzde, olumsuz etki olabiliyor. Bütün bunları kaldıran bir sistem öncelikle. Her yaş grubuna özel, kendi görselliğiyle özel, içeriğiyle özel eğitim programı hazırladık.
Bunun her şeyi standart. Kitapçığı, broşürü, afişi, sunumu, videoları, etkileşimleri, içerikleri, uygulama kılavuzu. Uygulama kılavuzu yani bir öğretmen bunu nasıl uygulayacak, etkinlikleriyle beraber. Eğitimde şu artık daha çok yaygın kullanılıyor, eğer eğitim programı didaktik bir şey anlatmaktan öteye gitmiyorsa, çok faydalı olmuyor. Bunlara kadar her şey planlandı. Set halinde rehber öğretmenlerine bunu hem aktardık hem de verdik. Bununla da kalmadık. Etkiyi ölçmek içinde bir izleme değerlendirme süreci yaşadık. 100 bin öğrenci üzerinde (bugüne kadar yapılmış en büyük ölçme değerlendirme çalışmasıdır) eğitimlerimizin etkisini ölçtük. Ön testler ve son testlerle bilişsel dediğimiz yani bilgi değişimlerine hem de duygu değişimlerine ölçmeye yönelik sorular var, çok profesyonelce hazırlanmış. 100 bin üzerinde o testleri yaptık ve eğitim içeriklerini hem kendimiz gördük yetkinliğini, hem de revizyon ihtiyaçları olan dokümanlarımız olduğunu da gördük. Bunları da revize ettik. Revize edilmiş şekilde yine eğitimler devam edecek.
Eğitimde önemli olan bir hususta, sürekli olması. Yani bir kerelik bir proje gibi, bizde yaklaşım genelde böyle, herkes biraz şaşalı projeler hazırlayıp, bunu etkinlik adında bir günde yapalım bütün insanları bağımlılıktan kurtarmış olalım, öyle bir dünya yok, çünkü zor bir konu. Bunun sürekli tekrar edilmesi gerekiyor. O yüzden biz bunu milli eğitim programının içine soktuk. Müfredatla ilgili önerilerimizi yaptık. Müfredatta bazı konular değişti, bazı konularda ‘vatandaş sosyal bilgilerde bir sürü konu var. Bu konularda şunlara ağırlık verilebilir’ gibi .. Bu programı sürekli bir şekilde çocuk anaokuluna gittiğinde başka bir içerikli bağımlılık görecek, ilkokula gittiğinde, orta okula gittiğinde başka bir içerik. Liseye gittiğinde başka bir bağımlılık konusu görmüş olacak, bu çok kıymetli bir şey çünkü bilgi hala çok önemli.
Yapılan araştırmalarda şunu gösteriyor çocuk ‘niye başlıyor?’ diye sorulduğunda iki tane neden var; birincisi merak, ikincisi de sosyalleşme baskısı dediğimiz unsur. Bunun ikisi de bilgiyle aşılabilecek şeyler. Yani doğru bilgi ve bunun ne kadar zararlı olduğunun doğru şekilde anlatılması. Bunların ikisinin de etkisini azaltacak şeyler bu yüzden önemli. İkinci husus da Birleşmiş Milletler Suç ve Mücadele Ofisi var. Uyuşturucuyla ilgili temelde söylediği bir şey var, “Çocukları okulda tutun” diyor. Yani çocuklar için en kötü okul bile çok korumalı bir yer aslında dışarıya göre. Bunun içinde çocukları uyuşturucu denese bile okulda kalmasını sağlamak gerekiyor. Biz Okulda Bağımlılığa Müdahale programı - OBM’yi de o yüzden geliştirdik aslında. Şimdi Türkiye’de şöyle bir eksiklik var maalesef, bu aslında iletişimde zor bir şey. Bunu yaptık ama, OBM’yi yanlış anlaşılır diye veliler falan, çok da lanse etmek istemedik. Çünkü şöyle bir şey var, okulda bir bağımlı var, bağımlı değil de denemiş çocuk uyuşturucu deniyor, bunu tespit ediyor idare, normalde şuandaki disiplin yönetmeliğine göre çocuğun okuldan uzaklaştırılması gerekiyor. Bu çare mi? Baktığımız zaman o çocuk okuldan uzaklaşınca okuldan uzaklaşmış mı oluyor peki? O da değil. Çünkü özellikle alt gelir gurubuna yönelik bu sentetik uyuşturucularda şöyle bir şey var, çok kısa sürede satıcı oluyor kullanıcılar ve ilk nereye satıyor? Aslında kendi çevresine ve okula satıyor tekrar. Dolayısıyla o çocuğu okuldan uzaklaştırmak bizim pratikte o tehlikeyi sadece görmemezlikten gelmekten başka bir şey değil aslında. Dünyada da öyle.
Kullanıyorsa çocuk ona bir şey sunmanız gerekiyor. Okuldan da uzaklaştırsanız bu sizin yönetmeliğinizde de olsa, okuldan uzaklaştırdıktan sonra o çocuğa bir şey sunmanız lazım, yani bir rehabilitasyon süreci, bir tedavi, iyileşme süreci… Eğer bunu sunmuyorsanız, o çocuk kayıp demektir. Eğitimi tamamlanmamış oluyor, bir kere.. Sokağa gidiyor. Sonrasında ya hizmet sektöründe en alt yerlerde çalışıyor, çalışmayacaksa da bu tür suçlara karışıyor. Bunun önüne geçmek için OBM’yi geliştirdik.
Bağımlılar için mi?
OBM, deneme evresi için. Çünkü yapılan araştırmalar gösteriyor ki 10 çocuktan 1’i uyuşturucu maddeyi deniyor. Türkiye için çok yüksek bir oran. Toplum, aile değerleri olan bir ülke için çok yüksek bir oran. Demek ki 10 çocuktan 1’inde bu risk varsa bunu önce tespit edip, sonra bu riski bertaraf etmemiz gerekiyor. Buna yönelik bir program. Rehber öğretmenleri biraz daha müdahale yani riskli durumdaki çocukları tespit ve onları birkaç seanslık müdahale ile bu çocuklar denemeyi bırakabiliyor.
Çok kritik bir şey, bağımlı olduktan sonraki çabanın 5 katı daha düşük bir çaba bu.
Elinizdeki araştırmalar..
Bu anlamda araştırmalar var. Bu kısa müdahale programlarıyla siz 5 kat daha; hem zamandan, hem paradan tasarruf edip, o çocuğu, o genci hayata döndürebiliyorsunuz. Bu anlamda da OBM’yi yerleştirdik. Şu anda rehber öğretmenleri -şu anda pilotunu yaptık İstanbul’da, çok iyi sonuçlar aldık inşallah önümüzdeki sene tüm Türkiye’de yaygınlaşmış olacak- aynı başka problemli durumlarda ve üstün zeka veya başka anormal durumlarda nasıl insiyatif alıp müdahale ediyorsa bunda da o kapasiteyi oluşturduk rehber öğretmenleriyle.
İçeriği hazır, eğitim içeriği. Risk analizi nasıl yapılır? Bunların bütün o formatları, formları hepsi hazır. Önümüzdeki sene de inşallah bu çocukları okulda tutup, okulda rehabilite etmek, denediği şeyi bıraktırmak çok kıymetli bir şey, onu yapmış olacağız.
Okulda üçüncü olarak yapacağımız şey yaşam becerileri. Şu anda içeriğini geliştiriyoruz.
Nedir yaşam becerileri?
Yaşam becerileri şu: Dünyada, bizde mesela ölçtük dediğimizde şunu gördük; ilkokulda, lisede, anaokulunda eğitim çok iyi çalışıyor, eğitim içerikleri. Ama ortaokula geldiğimizde, ergenlik dönemine geldiğimizde eğitimler çok çalışmıyor. Benim de oğlum var 13 yaşında, karşı çıkıyor, eğitilmek hoşuna gitmiyor. Egoları çok yüksek. Bunlara yönelikte şöyle bir şey geliştirmişler: Yaşam becerisi dediğimiz bir programla uygulanır. Özellikle 7. ve 8. sınıflarda. Çünkü bir gerçek var, araştırmalar gösteriyor. Bazı insanlar bağımlı oluyor, bazı insanlar olmuyor. Bu hepimizin gördüğü bir şey. Bunun üzerine araştırma yapmışlar. Niye bağımlı oluyor, niye bağımlı olmuyor? Bazı yaşam becerilerinin eksik olduğu görülmüş, misal ‘hayır’ deme becerisi. Bu sosyalleşme baskısı dediğimiz şey aslında, ya da hijyen ya da sorumluluk alma, sorunlarla baş edebilme. Sonuçta bu gibi becerilerin kazandırılması gerekiyor ki, o yaşlarda bunları kendi aşabilsin kendi çözebilsin. Biz de yaklaşık 20 küsur tane beceri tespit edildi. Bizim Bilim Kurulu’muz, çalıştay, literatür taramaları sonucunda, o becerilere ilişkin bir program hazırlıyor şimdi. 7 ve 8. sınıflar için gururla kullanılacak bir program.
Gerçekten bu “life skills” diyorlar, çok önem veriliyor batıda. Ve bununla ilgili uzun dönem araştırmalarda yapılmış bu çocuk eğitimi verildikten sonra 5-10 yıl sonraki yaşamda da bu araştırmalar yapılmış. Hayata karşı daha dirençli, sorunları aşmada daha başarılı, baskıları yenmede daha başarılı profiller olduğu için bu tür şeylere başvurmuşlar. Bunları işte çocuklarımıza kazandırabilirsek biz, bu sorunu daha başlamadan bitirmiş oluruz. Tabi sadece okul tabanlı yapmıyoruz bunu. Ebeveynlere yapıyoruz. Geçen sene 2 milyon anne babaya eğitim verdik. Şu anda biz bunu da Türkiye’deki mevcut idari yapılanmada çözümünü bulduk. Hayat boyu öğrenme dediğimiz bir sistem var Türkiye’de. Halk eğitim merkezlerinde bağımlılık şu anda bir kurs olarak veriliyor. Geçen sene 2 milyon kişi kayıtlı sertifikalı bağımlılık kursu aldı.
Orada yine rehber öğretmenlerini kullanıyoruz..
Halk eğitim sisitemi..
Halk eğitim sistemi şöyle; yeni anlayışta sadece halk eğitim merkezine gidip kurs almanız gerekmiyor. Okul diyelimki; anne babalar toplanıyor orası bir halk eğitim merkezi oluyor yasal olarak. Tabi bu önemli bir şey çünkü işte orada sertifika alıyorsunuz kaç kişi geldiği belli, orada ölçülüyor, etkinliği ölçülüyor. Bunların içinde bir veri oluşmuş oluyor.
Dikkatimi çekti, İş Yaşamını İyileştirme Programı.. Bahseder misiniz biraz?.
Çalışma hayatına yönelik bir önlem programımız, İş Yaşamını İyileştirme Programı dediğimiz şey, çalışma hayatına yönelik kalite ve önleme programı. Türkiye’de yine yapılan araştırmalar bir çok kişinin de bağımlılık yapıcı maddelerle iş hayatında başladığını gösteriyor. Çalışma hayatına başlarken sigara ile alkol ile uyuşturucuyla tanışma hikayeleri de çok fazla Türkiye’de. Bir de tabi önümüzdeki en büyük konulardan biri aslında Sağlıklı Yaşam. Çalışma hayatındaki o huzur, sağlık buna da çok ilgi var. Şu anda yaklaşık 15 tane çok büyük firma var işin içerisinde. Siemens, Eureko, KuveytTürk, Torku gibi büyük firmalar bu programın içinde. Kalite programı aslında. Onları değerlendiriyoruz, onlara bazı hedefler koyuyoruz. Bunu yaygınlaştırmak çabasındayız. Hatta Çalışma Bakanlığı’yla iş birliği içerisinde daha güçlü konuma getirmek istiyoruz. Teşvik, ödüllendirme, sistemin içerisine sokmaya çalışıyoruz. Danışma kurulunda Dünya Sağlık Örgütü, dünyada bu anlamda öne çıkmış insanlar da var. Bunu geliştirmek ve büyütmek için önümüzdeki dönem büyük bir lansman da yapacağız. Şu anda biz çoktan tamamladık ama ilgi çok fazla. “Sağlıklı yaşam, sağlıklı işyerleri” anlamında da dünyada ilk olacak uygulamamız. O anlamda da başka ülkelere de ihracını düşündüğümüz bir ürün. Bunun okul versiyonunu da hazırlıyoruz şu anda. Sağlıklı Okullar diye benzer bir programı, üniversite ve liseler içinde düşünüyoruz. Öncelikle üniversitelerden başlayacağız çünkü daha önce mesela dumansız kampüs gibi uygulamalar yapılmış ama sonuçta bir gelişim hedeflememiş onlar. Protokoller yapılmış öyle çoğu kalmış havada. Bizim buradaki program mantığımızdaki amaç; bir gelişim ve dönüşüm hedefimiz. Bir süreklilik, başarıya doğru giden bir şey hedeflemek. Bunun tanıtılması, lanse edilmesi.
İş yaşamını da öyle planladık. Yine topluma ulaşmak için biz diyanet çalışanlarını eğittik, Gençlik Spor Bakanlığı tüm gençlik liderlerini, antrenörlerini bilmeleri gerektiği ölçüde eğittik. Müdahale etmeleri değil sadece farkındalık oluşsun diye eğitim verildi. Ve tüm toplumu 7’den 70’e herkesi kapsayan eğitim seferberliğimiz var. Orada da istediğimiz rakamlara ulaştık aslında. Tabi bunların etkinlik gibi, bazı iletişim kampanyaları gibi şeylerle desteklenmesi gerekiyor. Şimdi onları planlıyoruz.
İletişim kampanyaları derken..
Mesela okullardaki eğitimimiz. Tüm Türkiye’de yaptığımız bir yetenek yarışması var. Geçen sene yaptık. Sağlıklı nesil, sağlıklı gelecek diye. Kompozisyon, şiir, video tüm Türkiye’de 81 ilde geçen sene gerçekleştirdik ki çocukların bu anlamda derinlemesine bilgi edinmeye çalışsınlar ve daha çok öğrensinler ve bunları da göstersinler diye. Ve çok da iyi oldu. Geçen sene ödül törenimizi de burada yaptık sayın bakanımızın katılımıyla. Bu sene inşallah daha büyük festival havasında yapmak istiyoruz, ödül töreninde çocukların, gençlerin olduğu festival havasında. Bu etkinliklerle desteklenince okul programı daha etkili oluyor. Önleme tarafı böyle.
Rehabilitasyondan söz etsek..
Rehabilitasyon, Türkiye’nin şu an temel sorunu. Bizim o sokakta onları görmemizin temel nedeni.. Türkiye’de rehabilitasyon diye bir şey yok. 2013’te, sonlarına doğruydu bunun olmadığını biz tespit ettiğimizde, 2 tane çalışma yaptık. Birincisi YEDAM, ikincisi de rehabilitasyon modeli. Türkiye’nin kendine has rehabilitasyon modeli olması gerekiyor, bunu söyledik ve bunun çalışmasını yaptık. YEDAM’lar, akutta sorun büyüyünce tabi ve insanlar çare arayınca, YEDAM’ları hızlıca hayata geçirdik. Pilotunu yaptıktan sonra uygulamaya aldık. Bugün önemli bir açığı dolduruyor. Türkiye’de şöyle bir algı var; AMATEM’ler üzerinden bu işin çözüleceğine yönelik bir bekleyiş var aslında, halbuki AMATEM’ler bu işin çözümüne yönelik yapabilecekleri sınırlı. Çünkü AMATEM’ler dünyada tıbbi müdahale dediğimiz detoks süreçlerini karşılayan bir hizmet üretiyor. Beklenti yüksek olduğu için biz üretmiyor diye düşünüyoruz ama AMATEM’in yaptığı şudur; siz ciddi bir madde kullanıyorsunuz, onun yoksunluğunu yaşıyorsunuz kullanmadığınız zaman, onun çözülmesi gerekiyor tıbbi olarak. İşte ya bir ikame ilaçla ya da başka yöntemlerle, dünyada bu 1 hafta ve 20 günden fazla değildir zaten medikal detoks dediğimiz süreç. Bunu yapıyor. Bizim beklentimiz tamamen iyileştirmesini, tamamen bir daha bağımlı olmamasını görmek olduğu için AMATEM’ler çalışmıyor diye bir algı oluşuyor. Tabi öyle bir şey yok aslında.