Diğer klasik sanat dalları gibi müzik de insanlık tarihi kadar eski.

Rahmetin bol olduğu karlı bir kış gününde bedenimizi doyurmak ve ısıtmak kolay ama insan için bu yetmez. Acaba ruhumuz nasıl doyacak, nasıl ısınacak? İşte burada sanatın en önemli dallarından olan müziğin, ruhumuza iyi gelen melodisi, ritmi ve ahengi yetişiyor imdadımıza.

Diğer klasik sanat dalları gibi müzik de insanlık tarihi kadar eski. Antik Yunan düşünürü Homeros; kaynağını ahenkli seslerden ve güzel sözlerden alan müziğin insana gerekli olduğunu dile getirmiş. Doğu kültüründe müzik, daha çok ezgiler yoluyla ortaya çıkmış, Altaylar’da (MÖ 3000-700) müzik ezgilerinin, insanı dinlendirdiği, ruha iyi geldiği kayıtlara geçmiştir.

Ortaçağ’da dünya insanı, akıl sağlığı sorunları karşısında çaresiz kalırken kadim medeniyetimizde ruh sağlığı bozulanların, şifa bulmaları için müzik ezgileri ve melodilerden yararlanılmıştır. Çünkü müzik, ruhun gıdasıdır ve müzik nefsin dinginliğidir çoğu zaman. New York Filarmoni Orkestrasının ünlü bestecisi, piyanisti ve şefi, Leonard Bernstein’ın ifadesiyle müzik; insanın bilinçli bir tercihi, bir disiplin anlayışı, özgürlüğü ve yönlendirilmeden yaşadığı demokrasidir.

Müziğin psikolojik sağlığımız üzerindeki faydaları bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Örneğin müziğin; bazı ruhsal hastalıkların oluşumunda etkili olan ve insanın duygusal durumunu düzenleyen seratonin, dopamin, adrenalin, testosteron gibi hormonları olumlu yönde etkilediği bilinmektedir. Aynı zamanda kan basıncı, solunum ritmi gibi fizyolojik dengenin sağlanmasında da müziğin etkisi vardır.

Diğer sanat dalları gibi müzik de insanın temel kişilik özellikleri ve yatkınlıklarından etkilenir. Böylece insanları farklı kılan temel özellikler, tercih ettiğimiz, etkilendiğimiz sanat ve müzik türünde de etkili olur. Bazılarımız; daha hareketli, günlük maddi ögeleri öne çıkan ve enstrümanların önde olduğu melodilerden haz alır. Bazılarımız ise daha yavaş ve ruhu derinden etkileyen ve sözlerin anlamlarının öne çıktığı melodileri tercih eder.

RUHUN GIDASI

Psikolojik düzlemde müziğe ihtiyacımız iki temel motivasyona dayanır. Birincisi hareketlenme, keyif alma, haz duyma ve neşelenme ihtiyacı. İkincisi düşünme, hissetme, duygulanma, dertlenme ve kendini arama ihtiyacı. Böylece bir tarafta günlük hazlara hitap eden, bizdeki etkisi kısa süren ve hızla tükettiğimiz sesler. Diğer yanda anlam derinliği ile bizde kalıcı iz bırakan, bizi başka yerlere götüren, varlık köklerimizi düşünmeye, kendimizi gözden geçirmeye aracılık eden sözler ve melodiler. Kaynağını doğanın musikisinden alan ezgiler ve melodiler, insanın psikolojik sağlığında olumlu etkiler bırakır.

Kuşkusuz her türlü müziğe ihtiyaç var. Günlük yaşamın ritmine göre tercihler yapmak mümkün. Ancak karmaşanın, hazzın, hızın, dijital odaklı sanal dünyanın hâkim olmaya başladığı günümüzde insanların, ruhunu doyuracak, damak tadı verecek seslerden, melodilerden ve ahenkten uzaklaştığı, uzaklaştırıldığı bir gerçektir.

Haz odaklı tüketim anlayışı, melodilerin ahengini bozmuş, bizi sözlerin anlamından ve melodinin hüznünü yaşamaktan uzaklaştırmıştır. Düşünceden, duygudan, sezişten ve anlamdan uzaklaşan melodiler, hareketli bedene hapsolurken gönlümüzü, kalbimizi, daha da önemlisi ruhumuzu besleyen ve insan olarak bizi pişiren melodilere giderek hasret kalıyoruz.

Bunun içindir ki insanlık ailesinin evrensel iletişim aracı olan müziğin, insanı onaran yapıcı etkisi tehlikeye girmiştir. Zira dönüşen dünyada müzik de belli mesajları veren ve hızlı tüketilen bir araca dönüşmektedir. Belki dünyanın herhangi bir yerindeki ezgiye anında ulaşabiliyoruz ama bu ezginin ruhumuzdaki yansımasını hissedemiyoruz.

KEDERLENME İHTİYACI

Anlık bir keyif ya da lezzet almanın zihinsel dünyamızda oluşturacağı hazza ihtiyacımız var. Ancak hayata egemen olan bu hazzın sürekli uyarılması, gereksiz düzeyde karşılanan diğer ihtiyaçlarımız gibi zarar verir. Diğer yandan ruhumuzu doyuracak duygularımızı coşturacak, hislerimizi ayaklandıracak ve bu dünyadaki kederimizi bize hatırlatacak olan ruhsal doyum ihtiyacımız çığ gibi artmaktadır.

Acaba kaçımız, 35 yıllık ömrüne altı yüz civarında müzik eseri sığdırmış Mozart’ın (1756-1791) yahut beş yüzün üzerinde güfte ve beste yapan Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi’nin (1778-1846) eserlerinden birinin nameleriyle adeta dünyadan uzaklaşabiliyor, ruhumuzun derinliklerini keşfe çıkabiliyoruz?

İçimizdeki nifakla başa çıkmak, yaşadığımız idrak kaosundan kurtulmak, unutmaya başladığımız öte ihtiyacını yeniden güncellemek ve kendimizi insan ailesine ait hissetmek için melodiye ihtiyacımız var. Zira ruh, kopup geldiği ve bir parçası olduğu mutlak gerçeğe hasrettir. Bu hasreti gidermek için belirli düzeyde elem ve kedere aslında insan olduğumuzu hissetmeye ihtiyacımız var.

Bunun içindir ki dünya, salt bir keyif ve eylenme yeri değildir. Bunun içindir ki hayat; düşünmek, öğrenmek, başkası için bir şeyler yapmak, insan olmanın heyecanını her an hissetmek ve bütün bunlar için dünyaya bir ses vermek, çıkan güzel sesleri ve esasen kendimiz dışındaki tınıları duyabilmektir.

Ruhumuzun melodisini yani hakikatini kulaklarımıza üfleyen türkülerimizi ayrıca ele alacağız. Ve bir dörtlükle bitirelim:

Şu karşı yaylada, göç katar katar, Bir güzel sevdası serimde tüter,

Bu ayrılık bana ölümden beter, Geçti dost kervanı, eyleme beni.

(Pir Sultan Abdal)