Şu bir gerçek ki halkım marazi şeylere merak gösterir.
Şu bir gerçek ki halkım marazi şeylere merak gösterir.. Kimi zaman başkasının başına gelen kötü olayları “İyi ki benim başıma gelmedi” diye örtülü bir sevinç ile izler, kimi zaman “Aaa ne acayip” diyerek.
O yüzden gazetelerin magazin sayfaları vardır, boşanma ve aldatma haberleri dolu. Ve tabii ki üçüncü sayfalar. Polisiye haberler verilir orada. Polisiye haber deyince de “Polis sokakta çiçek dağıttı” değil elbet. Kim kimi kesti, kim kimi vurdu?
Televizyonların haber bültenlerinin de Mars halkına değil, Türkiye halkına hitap ettiği düşünülürse ne yapmaları gerektiği ortadadır. Tüm Türkiye’yi 45 dakikaya sığdırmak. Artık ne kadar mümkünse.
Bu duruma bir de reyting mücadelesini ekleyin bakın ne oluyor. Her sabah saat 10.00’da elinize aldığınız o kâğıt parçaları mesleğinizi ne kadar iyi yaptığınızı ortaya koyar bir anlamda. Veya işinizi daha ne kadar devam ettireceğinizi. Sonra ‘didikleme’ başlar. Dakika dakika incelersiniz. Hangi haber ne kadar yükseltmiş ne kadar düşürmüş?
Bu yarıştan aslında tüm televizyonlar da şikayetçidir. Çünkü bu ölçümü isteyen reklam verenlerdir. Ödedikleri paranın karşılığını görmek, kaç paraya kaç kişiye ulaştıklarını bilmek isterler.
Aslında reyting, reklam veren şirketlerin televizyoncular ve haberciler üzerinde şaklattığı kırbaçtır.
Geçmişte ölçümler daha geniş zaman aralıklarında yapılabiliyordu. 15’er dakika gibi. Sonra dakikalık ölçülür oldu. En sonunda artık reklamların bile izlenirliği, hangi reklamın hangi gelir ve yaş grubunda kişiler tarafından ne yoğunlukta izlendiği hemen öğrenilebiliyor.
Yani hiçbir programın reytingi ölçülmese aslında hiç de bir şey değişmez. Çünkü reklam reytingleri ölçülebildiği için amaç hasıl olmuştur. Reklamcının istediği karşılanmıştır.
Ancak bu kez de habercileri veya programcıları ve dahi dizicileri güdüleyecek bir unsur ortadan kaldırılmış olur. Ölçülmeyen televizyoncu kendini paralayıp reyting yükseltmeye çalışmaz. Bu olunca da reklam reytingi düşer. İşte durum budur. Haberleri reytingten çıkarınca da olacak şeyin bu olduğu gibi.
Bütün bu sistem içinde bence en sakıncalı olan programların ilk 100 sıralaması adı altında yarıştırılmasıdır. Günün en “Başarılı” programı en üste yazılır. Ancak bu ölçüm reytinge göre yapılır. Yani toplam izleyici içinden aldığın hisse ile. Ancak prime time denilen 20.00-23.00 arasına prime time denilmesinin bir nedeni vardır elbet. Çünkü bu saatte ekran başındaki insanların sayısı çok fazladır. Dolayısıyla tırnak içinde başarılı sayılanlar büyük çoğunlukla prime time kuşağında yer alanlardır. Pekiyi bu onların günün başka saatinde yayınlanın haber veya programlardan daha başarılı olduğunu mu ortaya koyar? Tabii ki değil. Ama sıralama reytinge göre yapılır.
Halbuki bir ölçü daha vardır. Share. Bu da o andaki açık televizyonlardan yüzde kaçının sizi izlediğini gösterir. Yani bu daha doğru bir ölçümleme aracıdır. Ancak maalesef pek ilgi görmez. Çünkü share’i yüksek programlar genellikle televizyon yöneticilerinin pek sevmediği kuşakta yayınlanırlar.
Sonuçta benim diyeceğim şu ki: Haberler veya dizilerin reytingi ölçülmese de olur. Reklam reytingleri ölçüldüğü için ölçülme ile ölçülmeme arasında bir fark yoktur. Eğer sisteme bir düzen getirilmek isteniyorsa, elma ile armudu karşılaştıran ilk 100 listesinden vaz geçilsin. Çizgi film ile haberler, milli maç ile siyasi programlar yarıştırılmasın.